Uzman Üye
Üyelik tarihi: 03-Mayıs-2010 Yaş: 35
Mesajlar: 278
Teşekkürleri: 218
165 mesajına 474 kere teşekkür edildi.
| Anadolu Uygarlıkları.. (MAKALE) 1. ANADOLUNUN TARİH ÖNCESİ ÇAĞLARI DÖNEMLERİN ADI
Şekil-1 : Tarih çağları çizelgesi
Resim 1.1: İlk taş aletlere örnekler
1.1. Paleolitik Çağ (Eski Taş / Yontma Taş Çağı )
Bu dönem; tarih öncesi uygarlığının gelişme sürecinde, kültürel evrelerin en uzunu ve
buzul çağlarının kültürel karşılığı olan; insanlığın ilk ortaya çıkışından, MÖ yaklaşık 10.000
yıl öncesine kadar süren arkeolojik çağdır. Bu çağda; çay taşı, çakmak taşı, hayvan kemikleri
ve ağaç gibi doğal maddelerden yapılan ilk aletlerin kullanılmaya başlandığı ve insanların
mağara, kaya sığınağı gibi yerlerde, kalabalık aileler biçiminde yaşadıkları bilinmektedir.
Paleolitik insan, besinini avcılık ve toplayıcılık yoluyla tüketime hazır olarak sağlamakta;
kendisi besin üretmemekteydi. Ateş, bu çağda bulunmuş ve çiğ yenemeyen besinleri
pişirmeye, ısınmaya, yırtıcı hayvanlardan korunmaya yaramıştır. Mağara ve kaya
sığınaklarının duvarlarına çizilen resimler, yine bu çağın belirgin özelliklerindendir.
Paleolitikçağ alt, orta ve üst olmak üzere alt döneme ayrılmaktadır. Anadolu’da, paleolitik
yerleşmeler arasında Yarımburgaz (İstanbul) ve Karain (Antalya) mağaraları bulunmaktadır.
Resim 1.2: Mezolitik çağ taş aletleri
1.2. Mezolitik Çağ ( Orta Çağ )
Mezolitik çağ; insanın yoğun avcılık-toplayıcılıktan üretime, göçebelikten yerleşik
yaşama geçtiği, MÖ yaklaşık 10.000 yıl öncesinden başlayan ve "ilk üretimciliğe geçiş
evresi" olarak da adlandırılır. Bu çağda köpek, ilk evcil hayvan olarak görülür.
Bu dönemde insanlar aletleri geliştirmişler bu da yaşamı kolaylaştırmıştır, yontma taş
daha ince işçilik kazanmış, alet boyları oldukca küçülmüştür, ‘’ Mikrolit ‘’ adı verilen
geometrik biçimli minik malzemelerin bu çağda ortaya çıktığını, bu materyalerin; boynuz,
kemik, odun türünden maddelerden yapmış saplara dizildiğini, orak benzeri aletleri de bu
çağda kullandıklarını görüyoruz. Anadolu’da mezolitik yerleşmeler arasında Tekkeköy (
Samsun ) ve Beldibi, Belbaşı (Antalya) mağaraları bulunmaktadır.
Resim 1.3: Neolitik çağ taş örnekleri
1.3. Neolitik Çağ (Yeni Taş / Cilalı Taş Çağı )
Neolitik çağ; insanı, bazı bitkileri tarıma almış, birçok hayvanın da evcilleştirilmesini
gerçekleştirmiş; avcılığın yerine hayvancılık, toplayıcılığın yerine ise tarım geçmiştir.
Obsidyeni ( doğal cam ) kullanmaya başlamıştır. Üretimle birlikte gelen yerleşik yaşam,
köylerin ve giderek kentlerin kurulmasına yol açmıştır. İlk kez bu çağda görülen, besinlerin
depolanmasına, taşınmasına,, pişirilmesine yarayan çanak çömleklerin yapımı kıstas
alınarak, bu dönem çanak çömleksiz ve çanak çömlekli diye iki alt döneme ayrılır
Anadolu'da, Çayönü (Diyarbakır), Cafer Höyük (Malatya), Âşıklı Höyük (Aksaray),
Kuruçay (Burdur), Çatalhöyük (Konya) ve Hacılar (Burdur) gibi yerleşmeler, gerek küçük
buluntuları, gerek mimari kalıntıları, gerekse o dönem insanının sanatsal, dinsel yaratımı
açısından bu çağın en ilginç yerleşmelerinden bazılarıdır.
Resim 1.4: Kalkolitik çağ bakır savaş aletleri
1.4. Kalkolitik Çağ ( Bakır Taş Çağı )
Adını taşın yanı sıra bakır kullanımından da alan kalkolitik çağ; kültür tarihinde ilk ön
kent kültürlerinin başladığı dönem olarak bilinir. Yeni veriler, madenin ilk işlenmesinin
neolitik çağ'ın çanak çömleksiz evresinde başladığını ortaya koymuşsa da, kullanımının
çeşitlenmesi ve yaygınlaşması bu dönemde gerçekleşmiştir. MÖ yaklaşık 5500-3200 yılları
arasına tarihlenen kalkolitik çağ, ilk, orta ve son olmak üzere üç aşamada incelenir. Gelişkin
tarım ve hayvancılık, insanın sosyal yapısındaki değişimleri çabuklaştırmıştır. Yöneticiler,
din adamları, çeşitli zanaatçılar gibi farklı grupların yanı sıra anıtsal mimari, savunma,
sulama sistemleri ve ticaret gelişmiştir. Bu gelişim sonucu, Anadolu'da, önemli merkezler
arasında, batıdan doğuya; Bakla Tepe (İzmir), Liman Tepe (İzmir), Hacılar (Burdur), Beyce
Sultan (Denizli), İkiztepe (Samsun), Alişar (Yozgat), Domuztepe (Adana), Yumuktepe (İçel)
Arslantepe (Malatya), Değirmentepe (Malatya), Girikihaciyan (Diyarbakır) sayılabilir.
1.5. Tunç Çağı (MÖ 3200-1200)
MÖ 4. bin yılın sonlarına doğru, bakıra kalay karıştırılması ile tunç elde edilmiş ve
Anadolu'da “Eski Tunç Çağı” başlamıştır. Bu çağ ilk, orta ve geç olmak üzere üç evrede
incelenmektedir.Bakır yatakları bakımından oldukça zengin olan Anadolu'da madencilik
gelişmeye ve dolayısıyla çevreyle daha çok ticaret yapılmaya başlamıştır. Dolaylı olarak
kentleşme hızlanmış, çeşitli kent beylikleri kurulmuştur. MÖ 3. bin yılda Anadolu'da yazı
henüz bilinmediğinden bu beylikler ve onların yaşam biçimleri hakkındaki bilgiler,
arkeolojik kalıntılardan ve Mezopotamya yazılı kaynaklarından edinilebilmektedir.
Bu yeni dönem; önceki çağların tarım hayvancılık, dokumacılık ve çömlekçilik gibi
buluşlarına; daha güçlü silahların üretilmesine, daha ince süs eşyalarının yapılmasına olanak
veren bakır ve kalay alaşımı olan tuncun keşfini eklemiştir. Besin üretimi alanında olduğu
gibi, metal işleme alanında da teknolojik gelişmeler her bölgede eş zamanlı olarak
yaşanmamıştır. Tunç çağına Anadolu'da MÖ 3000, Girit, Ege Adaları ve Yunanistan'da MÖ
2500, Avrupa'da ise MÖ 2000 yıllarında ulaşılabilmiştir. Ölüler artık yerleşim alanı dışına,
ölü armağanlarıyla birlikte ve bacaklar karına çekik (hoker) durumda gömülmektedir. Çağın
inanışlarındaki bir başka özellik de, daha çok Batı Anadolu'da rastlanan keman biçimli
idollerdir. Bu dönemin en önemli teknolojik buluşu, kağnı biçimindeki dört tekerlekli
arabadır. Anadolu'daki en önemli yerleşim yerleri Troia I, Demircihöyük, Semahöyük,
BeyceSultan, Tarsus, Alişar, Alacahöyük, Karaoğlan, İkiztepe, Kültepe ve Norşuntepe olarak
sayılabilir. Anadolu'da MÖ 3200-1200 yılları arasında ele alınan tunç çaği; kazılarında
bulunan çanak çömleğin yapısına, üretimde ve mimaride kullanılan teknolojinin düzeyine
göre erken, orta ve geç tunç olmak üzere üç grupta incelenir.
Erken tunç çaği (MÖ 3200-2500)
Orta tunç çaği (MÖ 2500-2000)
Geç tunç çaği (MÖ 2000-1200)
Resim 1.5:Tunç çağı yerleşmesi Resim 1.6: Keman biçimli idol
reporodüksiyon örnekleri
Resim 1.7: Demir çağ alet örnekleri
1.6. Demir Çağı (MÖ 1200 - 750)
MÖ 12. yüzyıl başlarında görülen deniz ve kuzey kavimlerinin göçleri ile Balkan
kavimlerinin göçleri Anadolu’nun tarihinde yeni oluşumlara yol açmıştır. MÖ 3000’den beri
Mezopotamya etkisinde bulunan anadolu bu göçlerle yüzünü batıya çevirmiştir.
Demir çağında (MÖ 1200-750) Anadolu yarımadası çeşitli topluluklara ait büyüklü
küçüklü beyliklerin yönetiminde idi. Güney Anadolu’da ve kısmen Suriye’de olmak üzere
Geç Hititler, Doğu Anadolu’da Hurrilerin devamı olan Urartular, Orta Anadolu’da Frigler,
Batı Anadolu’da Lidyalılar, Güneybatı Anadolu’da Likyalılar ve Ege’de İyonlar üstün
değerde uygarlıklar kurmuşlardır. Bu topluluklar; Mısırlılar, Fenikeliler ve Babillilerle
Hellen uygarlığı üzerinde büyük ölçüde etkili olarak, bugünkü dünya kültürünün
oluşmasında önemli katkılarda bulunmuştur. 2. ANADOLU’DA YAŞAMIŞ UYGARLIKLAR
Resim 2.1: Hitit dönemi riton
2.1. Hititler
Hititler'in Anadolu'ya göç tarihleri kesin olarak bilinmemektedir. MÖ 2000 yıllarında
Hint-Avrupa kavimlerinin doğuda Kafkasya üzerinden Anadolu'ya girdikleri kabul edilir.
Hititler Hint-Avrupa kökenli bir dil konuşmaktaydılar.
Hititler resmi işlerde çivi yazısı, anıtlarda ve mühürlerde ise hiyeroglif
kullanmışlardır. Anadolu'da ilk kez organize devlet kuran Hititler'in başkenti Boğazköy’dür
(Hattuşa). Boğazköy, MÖ 1200 yıllarına kadar Hititler'in başkenti olma özelliğini
korumuştur. İlk Hitit kralı olarak Hattuşa'lı anlamına gelen Hattuşili'dir. Hititlerin yönetim
şekillerinde kral dışında bir de ‘’ Pankuş ‘’ adı verilen asiller meclisini görüyoruz.
Dünyanın ilk yazılı antlaşması olan Kadeş antlaşması, Hitit Kralı 3. Hattuşili ile Mısır
Firavunu 2. Ramses arasında MÖ 1280-1269 yılları arasında yapılmıştır.
Hitit ülkesinde 1000 tanrıdan oluşan bir kutsal topluluk (pantheon) vardı. Bunların
başında Fırtına tanrısı Teşup gelmektedir, karısı Hepat'tır, kutsal hayvanı boğadır; ayrıca
tanrı Şarruma, tanrıça Şavuşga (=İştar). Ninive İştar'ı, suların tanrısı Ea, güneş tanrısı
Şamaş, karısı Aya, ay tanrısı Sin, karısı Ningal bunların başlıcalarıdır.
En önemli tapınak alanı, Yazılıkaya tapınağıdır. Yazılıkaya tapınağı, kayalık bir
yamaçta yer alır. Şehirdeki tapınak yapılarından farklı olarak burası, her iki kült odasının da
üstü açık olan ve yüksekliği 12 metreye varan kayalıklarla çevrili bir açık hava tapınağıdır.
Resim 2.2: Kadeş antlaşması
Resim 2.4:Yazılıkaya 12 Resim 2.3: Yazlıkaya tapınağı gravürü tanrı
Resim 2.6: Yazılıkaya kılıç Resim 2.5: Yazılıkaya eskizi, tanrıların karşılaşması tanrısı
Anadolu’da bugün kalıntılarını gördüğümüz Hitit şehirleri Boğazköy (Hattuşa),
Alacahöyük, Alişar ,Eskiyapar, İnandıktepe, Hüseyindede, Kuşaklı (Sarissa), Ortaköy
(Şapinuva), Maşathöyük (Tapigga), Mersin/ Yumuktepe, Tarsus, Mut/ Kilisetepe, Elazığ/İmikuşağı’dır.
Eski Hitit ve büyük Hitit Krallığı dönemleri sonunda, takriben 1200 yıllarında, batıdan
gelen ve ‘’ Deniz Kavimleri ‘’ diye adlandırılan toplulukların istilası ile Hitit İmparatorluğu
son bulmuş ve Hititler, yaşamlarına şehir beylikleri halinde devam etmişlerdir.
Resim 2.7: Geç Hitit dönemi taş stel
2.2. Geç Hititler
Hattuşa’nın MÖ 1200 sıralarında tahrip edilmesinden sonra Anadolu’da Hitit kültürü
ortadan kalkmaya başlar. MÖ 2. binin ikinci yarısı boyunca Hitit uygarlığının etkisine
girmiş olan Güneydoğu Anadolu ile kuzey Mezopotamya’da Hitit geleneği sürmeye devam etmektedir.
Güneye ve güneydoğu bölgesine kaçıp oradaki halklarla kaynaşan halk çeşitli
prenslikler ve daha sonrada krallıklar kurmuştur.
Geç Hitit krallık dönemi olarak da bilinen bu uygarlık yerleştikleri bölgenin etkisi ile
kaynaşmış bir kültür ile devam etmişlerdir. Bu dönemde kentleri çevreleyen surlara açılan
kapılarla sarayların dış cephelerinin ‘‘ ortosdat ’’ adı verilen kabartma taşlarla süslendiği
görülmektedir. Bu dönemde ‘’ stel ‘’ diye adlandırılan üzerlerinde kabartmalar bulunan
taşlarda dikkat çekicidir.
MÖ 700 yıllarında Asur saldırılarını ve bu tarihlerde geç Hitit krallıklarına son
verdiklerini görüyoruz.
Resim 2.8: Taş stel
Resim 2.9:Uurartu dönemi sfenks
2.3. Urartular
Van gölü yöresinde kabileler yaşamaktaydı. Bu bölge Asurlular tarafından Uruatri
olarak adlandırılmaktaydı. MÖ 9. yüzyılın ortalarında, göçebe durumdaki bu kabileler
birleşerek Urartu Devletini kurdular. Kendileri için Biaini terimini kullanan Urartuların
başkenti Van Gölü kıyısında bir kayalığın üzerine kurulmuş bulunan Tuşpa idi. Urartuların
bilinen ilk kralı Sardur’dur.
Urartu uygarlığının en büyük gelir kaynaklarından birisi maden ve maden işçiliğidir.
Tarımın yanı sıra hayvan yetiştiriciliği özellikle at yetiştiriciliği önem taşımaktaydı. İlk
madeni at koşumlarını Urartularda görüyoruz. Bu da ata verilen önemi ifade etmektedir.
İlk kaya mezarlarını Urartular’da Tuşpa yakınlarındaki kral mezarlarında görmekteyiz.
Urartular MÖ 612 yılında Asur İmparatorluğunun yıkılışını izleyen on yıl içinde Urartu
Devletine Medler ve İskitler tarafından son verildi.
Anadoludaki Urartu yaşam merkezleri Altıntepe, Çavuştepe, Toprakkale, Adilcevaz, Kayalıkdere’dir.
Urartularda inanışında ise üç büyük tanrı vardır. Milli tanrıları Haldi, gök tanrısı
Teşaba, güneş tanrısı Şivini’dir.
Resim 2.10: Urartu madalyonu Resim 2.11: Tuşpa şehir suru parçası
2.4. Frigler
Frigler, Ege göçleri ile Anadolu’ya gelen Balkan kökenli boylardan biridir. Ancak
siyasi bir topluluk olarak ilk defa MÖ 750’den sonra ortaya çıkmışlardır. En ünlü kralları
Midas döneminde ise bütün Orta ve Güneydoğu Anadolu’ya egemen, güçlü bir krallık
düzeyine ulaşmışlardır. Hint-Avrupa kökenli oldukları halde kısa bir süre içinde
Anadolululaşmışlar ve bir yandan Helen, öbür yandan Geç Hitit etkileri altında kalmakla
birlikte özgün ve Anadolulu bir kültür oluşturmuşlardır.
Friglerin maden ve ağaç işçiliğinde, dokumacılıkta üretikleri eserler, Helen
piyasasında beğeni kazanmış ve Helenli ustalar tarafından taklit edilmiştir. Friglerin bilinen
ilk kralı, ülkenin başkenti Gordion’a adını veren Gordias’tır. Başlangıçta Eskişehir, Afyon,
Ankara ve Sakarya vadilerini içine alan bir bölgede yerleşen Frigler, sonraları Kütahya’dan
Kızılırmak’a, Ankara’dan Denizli’ye dek olan bölgede güçlü bir uygarlık oluşturmuşlardır.
Frigler “tümülüs ” adı verilen anıt mezarlar yaparak krallarını buralara gömmüşlerdir. Bugün
bunları Bintepeler de denen Ankara Polatlı ve Eskişehir yakınlarında görmekteyiz.
Frigler, ana tanrıça Kibele’ye tapmışlar birçok tapınak ve açık hava tapınma alanları
kurmuşlardır. Ana tanrıçaya tapınma Frigler’de en üst seviyeye ulaşmış, buradan da batı
uygarlıklarına geçmiştir.
Resim 2.13:Sikke örneği Resim 2.12: Frig madeni kaplar
2.5. Lidya ( Lydia ) Uygarlığı
Batı Anadolu’da Gediz ve Küçük Menderes yöresine yerleşmiş olan Lidyalıların Batı
Anadolu’da MÖ 2. bin yılın ikinci yarısından itibaren Anadolu’ya yerleştikleri kabul
edilmektedir. Lidya uygarlığının yükselmesini kral Gyges ( MÖ 680-652 ) döneminde
görmekteyiz. Başkentleri Sardes kenti olmuştur. Lidyalıların Hint-Avrupa karakterli bir
dilleri vardı. Anadolu’nun birçok uygarlığında olduğu gibi Lidyalılarda da zengin mozaik
kültürü vardı. Lidya soyluları ölülerini, Friglerdeki gibi tümülüslere gömüyorlardı.
Lidya, uygarlığının yükselme nedeni, bölgede bulunan Menderes Irmağından toplanan
altın madeni idi. Bu madenin MÖ 7. yüzyılın başından beri Sardes’te işletilmeye başlaması
Lidya’lıları zenginleştirmiş ve güçlendirmişti. Lidya’nın Anadolu’daki uygarlıklara katkısı,
ilk altın parayı basarak ticaretteki yöntemi değiştirmeleri daha önce uygulanan mal değiş
tokuşu yerine malların altın para alınmasını sağlamalarıdır. Lidya devletine MÖ 585’te Pers
kralı Kyros son vermiştir.
Resim 2.14: Ölü yakma töreni
Resim 2.15: Celcius kitaplığı efes
2.6. İyonya ( İonia ) Uygarlığı
Ege göçleri sonunda Yunan yarım adasından Anadolu’nun bugünkü Ege kıyılarına
gelen halklar burada yeni kentler kurmaya başlamışlardır. Bu kentlerin bir birlik oluşturması
ile İzmir Körfezi’nden Güllük Körfezi’ne kadar uzanan Batı Anadolu kıyılarına, MÖ 1050
yıllarında, İyonya Devleti kurulmuştur.
İyonya kentleri önemli ticaret yolları üzerinde kurulmuştu. Bu kentler deniz kıyısında
kurulmaları nedeniyle denizciliğin ve deniz ticaretinin gelişmesiyle, gelişmiş ve
zenginleşmişlerdir.
İyonlar, MÖ 7. yüzyılın sonlarına doğru önce Lidya egemenliğinde daha sonra
Anadoluyu istila eden Perslerin egemenliğinde kalıp yıkılmışlardır.
İyonyalılar kendi kültürleri ile doğu kültürlerini birleştirerek kendi adları ile anılan
yeni bir yapı tarzı ortaya çıkarmışlar, sonraki yüzyılları da etkileyecek ilk demokrasi
düşüncesini ortaya koymuşlardır. Modern bilimin ve tıbbın ilk çalışmaları İyonyalılarda
görülmektedir.
İyonyalıların kurdukları kentler; İzmir ( smyrna ), Milet ( miletos), Efes ( efesos ),
Foça’dır. Bu kentlerde büyük tapınaklar yapmışlar, bunların en ünlüsü de antik dönemin yedi
harikasından biri sayılan Efes’te yapılan Artemis Tapınağı’dır.
Resim 2.16: Bolluk tanruçası artemisin heykeli efes
2.7. Karia ve Likya Uygarlığı
Resim 2.17: Mouselionun maketi bodrum sualtı arkeoloji müzesi
2.7.1. Karia Uygarlığı
Karia, Anadolu'nun Güneybatısındaki antik bölgedir. Adını, yörenin yerli halkı olan
ve Karia dilini konuşan Kar'lardan alır. Kuzeyde İyonya, doğuda Frigya, güneyde Likya ve
batıda Ege deniziyle çevrilidir. Bugünkü Muğla ve Aydın illerinin büyük bölümlerini içine
alır. Batı kıyı şeridinde Iassos, Knidos ve Keramos, iç kesimde Mylasa, Labranda, Alinda ve
Alabanda, Maiandros vadisinde Nysa, Tralles, Aphrodisias ve Hierapolis bölgenin önde
gelen kentleridir.
Karia, MÖ 7 ve MÖ 2.yüzyılın sonlarına kadar Pers egemenliğinde kalmış,
İskender’in Anadolu’ya gelmesi ile İskendere bağlı olarak egemenliğini sürdürmüştür. Karia
uygarlığı, MÖ 129 yılında Roma'nın Asya eyaletine dahil edilmiştir.
Dünyanın yedi harikasından biri sayılan, Karia Satrabı Mousalos'un anıt mezarı
Mouselion, MÖ 352’de Mousalosun ölümüyle karısı Artemisia tarafından sonradan Karia
başkenti olan Halikarnassos'ta inşa ettirildi. Büyük bir deprem ve Rodos Şövalyeleri’nin
Karia'yı işgali sırasında yıkıldı ve taşları, bugünkü Bodrum Kalesi'nin yapımında kullanıldı.
2.7.2. Likya Uygarlığı
Likya, ünlü tarihçi Heredotes göre; Girit adasından göçle gelen bir topluluk tarafından
kurulmuştur kuruluş dönemi olarak da MÖ 3 bin yılları olduğu bilinmektedir. Bugünkü Teke
Yarımadasını kaplayan alanda kurulan Likya, doğuda Pamfilya , batıda Karia, kuzeyde ise
Psidya ile çevrilidir. Likya, deniz ticaretinin gelişmesi ile zenginliğe kavuşmuştur.
Likya, bütün Anadolu kentleri gibi önce Pers baskılarına maruz kalmıştır. İskender’in
Anadolu’ya gelip işgale başlaması ile Pers baskılarından korunmak amacı ile İskender’e
sığınmaları, kendi sonlarını getirmiş, İskender’in işgali ile bir daha bağımsız olamamışlardır.
Önce Helen, sonra Roma egemenliğinde kalmışlar, Romalıların Hristiyanlığı kabulleri ile
Hristiyanlığın merkezlerinden biri olmuş, daha sonra da Bizans döneminde kaybolmuşlardır.
Helen kültürünün etkisinde kalan Likyalılar, yine de farklı, özgün eserler bırakmışlar,
özellikle kaya mezarları ve anıtsal lahitlerle kendi kimliklerini fark edilir biçimde ortaya
koymuşlardır. Anıtsal lahitlerinde, denizci toplumların da etkisi ile lahit kapaklarını, ters
dönmüş kayık biçiminde yaptıkları görülmektedir.
Resim 2.18:Likya mezar anıtı
2.8. Helen Uygarlığı
İlk olarak Girit adasında ortaya çıkmış, yakın adalara ve Yunan Yarımadası’na
yayılmıştır. Kent devletler olarak kurulmuşken Büyük İskender’in bu kent devletleri bir
araya getirerek Helen birliğini kurması ile Helen kültürü yayılmaya başlamıştır.
Makedonyalı Büyük İskender’in Anadolu’ya gelişi ve Pers egemenliğine son vermesi
ile Anadolu’da “Helen dönemi” başlar.
Anadolu halklarını Perslerin işgalinden koruyacak olması nedeni ile İskender, büyük
kurtarıcı olarak görülmüş ve birçok yer, savaş bile yapılmadan ele geçirilmiştir .
Eski Yunan kültürü ile Anadolu kültürü birbirleriyle kaynaşmış; bilim, sanat ve
kültürde, Doğu ile Batının sentezlenmesi ile ortaya yeni eserler çıkmıştır. Helenistik
dönemde matematik, astronomi, tıp ve felsefe gibi bilim dallarında büyük gelişmeler
görülmüş, Anadoludaki en büyük merkez Antakya kenti olmuştur.
MÖ 323’te İskender’in ölümü ile Anadolu, Büyük İskender’in komutanları arasında
pay edilmiş ve yeni krallıklar ortaya çıkarken Helen Uygarlığı, Anadolu’da son bulmuştur.
Resim 2.19: Helen mozaiği
Resim 2.20:İskender büstü
2.9. Roma Çağı
Roma Uygarlığı, MÖ 753 yılında Romulus tarafından İtalya’da kurulmuştur.
Romalılar, Roma’nın Akdeniz’e yayılması ve birçok fetih için doğuya yönelmesi ile
Anadoluya gelmişler, MÖ 133 yılında uzun savaşlar sonunda da Anadolu’ya egemen
olmuşlardır.
Anadolu’daki Roma etkisi, İmparatorluğun gelişmesi ve daha doğuya yayılma isteği
ile Roma’dan gelen asker ve valilerin etkisi ile birçok kent imar edilmiş veya yeni
yerleşmeler eklenerek, gelişmeleri sağlanmıştır.
Roma’nın ikiye bölünmesi ile Anadolu toprakları Doğu Roma İmparatorluğu
egemenliğine girmiş başkentleri de İstanbul olmuştur. Daha sonra Roma’nın yıkılması ile
Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans olmuştur.
Roma döneminde Anadolu’da; Antakya ,İzmit, İstanbulı, Ankara gibi kentler
büyümüş ve gelişmiştir. Kentlerde büyük binalar, tapınaklar, stadyumlar, tiyatrolar, agoralar,
hamamlar ve su kemerleri yapılmıştır.
Resim2.21: Roma dönemi şehir giriş kapısı
2.10. Bizans, Selçuklu ve Osmanlı Çağlarına Toplu Bakış
Resim 2.22: Hz Yahya ikonası
2.10.1. Bizans İmparatorluğu Dönemi
Roma İmparatorluğu ,kavim göçlerinin baskısı ile geniş topraklarına hükmedemez
hale gelince İmparator Büyük Teodosius, imparatorluğu iki oğlu arasında paylaştırmış,
büyük oğlu Arkadius'a doğu ülkelerini (Balkan Yarımadası, Ege Adaları, Anadolu, Suriye,
Filistin, Mısır ve Libya), küçük oğlu Honorius'a da batı ülkelerini (İtalya, Galya, Kuzey
İspanya Batı Afrika ve Trablusgarp) vermişti. İmparatorluk kesin olarak MS 395’ te
Teodosius’un ölümü ile ikiye ayrılmıştır. Anadolu, Doğu Roma İmparatorluğu sınırları
içinde kalmıştır. Doğu Roma'nın başkenti Bizans ( İstanbul ), Batı Roma İmparatorluğu'nun
başkenti ise Roma idi. Batı Roma İmparatorluğu, MS 495’ te Kavimler Göçü sonunda tarihe karıştı .
Merkezi İstanbul (Bizans) olan Bizans İmparatorluğu'nda on iki sülale hüküm sürdü.
İmparator Justinianos (Jüstinyen) döneminde Akdeniz, Bizans gölü haline geldi. Bizans
İmparatorluğu, 7. yüzyılda Arapların akınlarıyla karşılaştı. Bu nedenle güçlü kalelerle
korunan bazı kentler dışında, Bizans'ın kent merkezlerinden uzak bölgelerinde nüfus azaldı
ve birçok yerleşme yeri terk edildi. Anadolu'da ticaret geriledi, imparatorluk 11. yüzyıldan
itibaren zayıflamaya başladı.
1453 yılında Osmanlı Padişahı Fatih Sultan Mehmet, Bizans İmparatorluğu'na son verdi.
Bizans dönemi sanatı; eski Helenistik ve doğu sanatlarından etkilenerek oluşmuş ve
gelişmiştir. Bu dönemde ikona adı verilen sanatın geliştiğini görüyoruz. İkona
Hristiyanlık’ta kutsal kabul edilen kişilerin resmedildiği tahta veya taş materyaller üzerine
üzerine yapılan resimlerdir.
Bu dönemde gelişme gösteren sanatın İtalya, Sicilya ve Kuzey Afrika'da da etkileri
görülür. Yurdumuzda Bizans döneminden kalma eserlerin en önemlileri İstanbul'da
bulunmaktadır. Bunların başlıcaları; Ayasofya, Hora Kilisesi (Kariye Camii), Yerebatan
Sarnıcı, Aya İrini Kilisesi, Binbirdirek Sarnıcı, İstanbul Surları ve su kemerleridir.
Resim 2.23: Selçuklu devlet ambleminin taş örneği
2.10.2. Anadolu Selçuklu Devleti Dönemi
1071 Malazgirt’te Selçuklu Sultanı Alparslan’ın Bizans Kralı Romen Diyojen’i
yenmesi ile Anadolu kapıları Türklere açılmış ve Anadolu bir Türk yurdu haline gelmiştir.
Alparslan’ın ölümüyle Süleyman Şah, Anadolu fetihlerine başlamış, İznik’i başkent
yapmıştır. Büyük Selçuklu hükümdarı Melik Şah’tan aldığı bir fermanla da 1077’ de
Anadolu Selçuklu Devleti kurulmuştur. Bu dönemde Anadolu Selçukluları Bizans’ı vergiye
bağlamış, ilk defa Avrupa topraklarına ayak basmışlardır.
Konya ( Larende ) başkent olmuştur. Sultanlar yazları
başkentleri Konya’da, Alaaddin Keykubat’ın Alanya kentini alıp
imar ettirmesinden sonra da kışları Alanya’da geçirmişler ve ülkeyi
buradan yönetmişlerdir.
Haçlı seferleri sırasında da Anadolu Selçuklu orduları sürekli
savaşmış Haçlı orduların olarak da ve buna bağlı olarak Bizansın
Anadolu’yu ele geçirmeleri önlenmiştir.1277’ deki Moğol istilası ile
Selçuklu devleti zayıflamış, 1308 yılında Moğol devleti olan
İlhanlılar’ın egemenliğine girerek ortadan kalkmışlardır.
Selçuklular, dönemlerinde sanatın büyük önem kazanması ile Konya ve iznik’te
üretilen eserlerle sanatlarında kendi tarzlarını ortaya koymuşlar, sarayların, kervansarayların,
camilerin, medreslerin, hastahanelerin, imarethanelerin yapımına büyük önem göstermişlerdir.
Selçuklularda taş işciliğinin en üst seviyelere çıktığı, İznik’ te yapılan çinilerinse renk
ve armoni bakımından eşsiz güzellikte olduğu, bugün bile bu çinilerin kalitesine
ulaşılamadığı bilinmektedir. İlk cami örneklerini de Anadoluda Selçuklular döneminde görmekteyiz.
Resim 2.24:Süleymaniye camii
2.10.3. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi
Ertuğrul Gazi’nin 1281’de ölümüyle oğlu Osman Bey Bizans tekfuru ile yaptığı
anlaşma sayesinde 1299’da bağımsızlığını ilan ederek; Osmanlı Beyliğini kurarak başına
geçmiş, İznik’i başkent yapmıştır. 600 yıl sürecek olan Osmanlı egemenliğini başlatmıştır.
Fatih Sultan Mehmet’in 1453 yılında İstanbul’u fethetmesi ile hem Bizans
egemenliğinin hem de bir çağın sonu getirilmiş, yeni bir çağ açılmıştır Coğrafyanın
Osmanlılar adına değiştiği üç kıtaya yayılan büyük bir imparatorluğun temelleri sağlam bir
şekilde atılmış,. İstanbul başkent yapmılmıştır.
Yavuz Sultan Selim döneminde Asya ve Afrika , Kanuni Sultan Süleyman döneminde
de Avrupa fethedilmiştir.
Kanuni Sultan Süleyman devrinde Osmanlılar, en üst seviyelerine gelmiş, ondan
sonraki sultanlar döneminde aynı iyi yönetim ve başarıların gösterilememesi nedeniyle bir
duraklama evresine giren Osmanlılar; Fransız devriminden sonra ortaya çıkan milliyetçilik
akımları, birçok alanda çağa ayak uyduramama, büyük toprakların kontrolünü
yapamamaları, birçok cephede savaşmaları, ekonomik şartların değişmesi vb. sebeplerden
dolayı çöküş evresine girerek 1. Dünya Savaşı’nın sebep olduğu büyük ekonomik sıkıntıları
ile parçalanan ve dağılan bir imparatorluk haline gelmiştir. Birinci Dünya Savaşı’nın
arkasından da elinde sadece Anadolu toprakları kalmıştır. Cumhuriyetle birlikte Anadolu,
yeni Türkiye Cumhuriyetinin doğuşuna şahit olmuştur.
600 yıllık Osmanlı döneminde birçok saray, cami, yol, kervansaray, imarethane,
çeşme, rasathane, köprü, hamam, sivil mimari örneği Türk-İslam eserleri olarak fethedilen
topraklara götürülmüş, orada yaşayan halkların kültürleri ile kaynaşarak birçok yeni eser ortaya çıkmıştır.
Osmanlılar; Avrupa, Asya ve Afrika kültürlerini kendi kültür yapıları içinde eritmiş,
Osmanlı tarzı denen yeni bir yapı ortaya çıkarmışlardır. Mimar Sinan döneminde yapılan
eserler, devrin zirvesine oturmuş, bugün bile eserlerinin teknik ve mimari açıdan üstün
özellikleri ondan sonra gelenleri etkilemiş ve yeni bir mimari anlayışı getirmiştir.
Resim 2.25:Mimar Sinan’ın heykeli |