Nükleer
enerji ve çevre
Nükleer enerji çevreye en az zarar veren enerji türlerinden birisi olarak kabul edilmekte.
Nükleer santralların güvenlik değerlendirmesi bağımsız lisanslama kuruluşları tarafından son derece tutucu varsayımlara göre yapılmaktadır.
Ayrıca bu santrallar işletmede oldukları sürede sürekli denetim altındadır.
Bu nedenle
nükleer santralların
çevre ve insana zarar verebilecek şekilde kaza yapma riski, günümüzde kullanılan diğer teknolojik ürünlere göre çok azdır.
Bir nükleer santralın çevresinde yaşayan insanlara yüklediği yıllık doz, doğal radyasyonun çok altındadır.
Nükleer santrallar:
• CO2 emisyonuna neden olmaz. Dünyada kurulu bulunan nükleer santraller yılda 2300 milyon ton CO2 emisyonuna engel olmaktadır.
• SO2 emisyonuna neden olmaz. Dünyada kurulu bulunan nükleer santraller yılda 42 milyon ton SO2 emisyonuna engel olmaktadır.
• NOx emisyonuna neden olmaz. Dünyada kurulu bulunan nükleer santraller yılda 9 milyon ton NOx emisyonuna engel olmaktadır.
• Atık kül üretimine neden olmaz. Dünyada kurulu bulunan nükleer santraller yılda 210 milyon ton kül üretimine engel olmaktadır.
Nükleer enerji üretim zinciri, tümüyle ele alındığında sera gazı salımı konusunda en temiz seçenektir.
Nükleer enerjinin iklim değişikliğine sebep olan atmosferdeki sera gazı konsantrasyonunun azaltılmasında büyük rolü vardır.
Günümüzde nükleer santraller, elektrik sektöründen kaynaklanan sera gazı salımında yıllık olarak yaklaşık %17 azaltmayı sağlamaktadır.
Bu santrallerin yerine fosil yakıtlı santrallerden elektrik elde edilseydi her yıl 1.2 milyar ton karbon atmosfere veriliyor olacaktı.
Nükleer enerji üretimi sürecinde ortaya çıkan atıkların ve kullanılmış yakıtların yönetimi, gelecek nesillere fazla bir yük bırakmadan insan sağlığı ve çevrenin korunmasını amaçlamaktadır.
Ancak nükleer atıkların (yüksek seviyeli atıklar ve kullanılmış yakıtlar) hâlâ nihaî depolanmasının uygulanmasına geçilememesi nükleer enerji açısından dezavantaj olmaktadır.
Enerji kaynaklarının gelecek nesiller için de yeterliliği, sürdürülebilir kalkınma açısından önemli bir konudur. Özellikle fosil kaynak rezervleri kısıtlıdır. Nükleer yakıt hammaddesi olan uranyum ve toryum rezervleri ise oldukça fazladır.
İklim Değişikliği
Atmosfere bırakılan ve dünya ikliminde önemli değişikliklere sebep olan "sera gazları" (başta CO2, CH4, N2O olmak üzere, CFC, Ozon gibi gazlar) özellikle petrol, kömür ve doğal gaz gibi fosil yakıtların yanmasıyla ortaya çıkmaktadır.
Sera gazları salımlarının sabitlenmesi veya azaltılması amacıyla Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (İDÇS) 1992 yılında imzaya açılmıştır.
Sözleşmenin amacı "atmosferdeki sera gazı birikimini, insanın iklim sistemi üzerindeki tehlikeli etkilerini önleyecek bir düzeyde durdurmak"tır.
Yeryüzünün ısınmasına sebep olan, sera gazlarının başlıcaları insan kaynaklı faaliyetlerden oluşmaktadır.
CO2 emisyonunun yarısının bitki örtüsü tarafından yutulmasına karşın, CO2 seviyesi her 20 yılda %10 artış göstermektedir.
Emisyon kontrol politikasının uygulanmadığı düşünüldüğünde, 370 ppm olan CO2 emisyonunun, 2100 yılında senaryolara bağlı olarak 490-1260 ppm olacağı tahmin edilmektedir. Örneğin konsantrasyonu 450 ppm de tutabilmek için gelecek birkaç on yılda emisyonun 1990 seviyesine indirilmesi gerekmektedir.
Ancak hızlı nüfus artışı ve ekonomik gelişme enerji gereksinimini arttırmaktadır. Daha az CO2 emisyonu için enerjinin verimli kullanımı ve eerji üretinm sistemlerinde teknolojik gelişmeler kaçınılmazdır.
İklim modellemeleri, sera gazlarının kontrolü için gösterilen çabaların yetersizliği sonucunda global sıcaklık artışının 2100 yılında yaklaşık 1.4-5.8 olacağını tahmin etmektedir.
1000 MWe gücünde ve % 80 yük faktörüyle işletilen bir kömür santralının yerine aynı güçte bir nükleer santral kullanılırsa, kömür kalitesine ve üretim teknolojisine bağlı olarak üretimde ortaya çıkacak olan 1.3 - 2.2 Milyon ton karbon önlenmiş olacaktır.
40 yıllık ömrü boyunca bu nükleer santral 50-90 Milyon ton karbonu önlemiş olacaktır. Aynı şekilde, 1000 MWe gücündeki bir nükleer santral, doğal gaz santralının bir yılda sebep olacağı 0.6-1.0 Milyon ton karbonu önler.
Dünya Nükleer Enerjiden Vaz mı geçiyor?
Dünya geneline bakıldığında yeni kurulacak nükleer santralların sayısının çok sınırlı kaldığı doğru.
Ancak her ülkenin enerji planları, kendisine özgü özellikler taşımaktadır. Bu bağlamda herhangi bir teknolojinin kullanım artış hızı, dünya ve bölgesel koşulların paralelinde, dönem dönem değişiklikler arzedebilir.
Bugün Avrupa'da bir çok ülkede yeni nükleer santral yapımından vazgeçildiği tam olarak doğru değildir.
Bu ülkelerin enerji stratejilerine bakıldığında enerji açıklarını ağırlıklı olarak Fransa'dan karşıladıkları görülür. Fransa, toplam enerji üretiminin %75'ini nükleerden sağlamakla birlikte, aynı zamanda nükleer enerjiye dayalı bir enerji ihracatçısı konumuna gelmiştir.
Fransa'nın diğer Avrupa ülkelerine yaptığı ihracat: 17000 GWh, İngiltere; 15000 GWh, Almanya; 18000 GWh, İtalya; 7500 GWh, İsviçre.
Nükleer Atıklar
Nükleer enerji üretiminde kullanılan yakıtların yüksek radyoaktiviteye sahip uzun ömürlü izotopları içermesi, bu yakıtların atık olarak uzun seneler boyunca kontrollu olarak insana ve çevreye zarar vermeyecek şekilde depolanmasını gerektirmektedir.
Kullanılmış yakıtlar veya yakıt çevriminde oluşan radyoaktif atıklar sızdırmaz özel çelik kaplar içine konulduktan sonra geçici yer üstü ve yer altı depolarında muhafaza edilmektedir.
Ancak son depolama için gelecekte jeolojik (yer altı) depolama teknolojisi kullanılacaktır.
Bu konuda ABD'de ve Finlandiya'da önemli çalışmalar yapılmaktadır.
Nükleer santrallerde alınan önlemler
Nükleer santrallarda, nükleer maddelerin çevreye bırakılmamasını ve aynı zamanda nükleer reaksiyon sonucunda oluşan ısının her durumda reaktörden alınmasını garantiye alacak şekilde birçok güvenlik önlemi alınmıştır.
Nükleer maddelerin dışarıya salınmaması için kademeli koruma önlemleri, oluşan ısının alınması için ise yine kademeli ve yedekli sistem ve bileşenler bulunmaktadır.
Nükleer yakıt, seramik formunda, yaklaşık 1 cm çap ve yüksekliğinde silindirik parçaların ard arda dizilmesiyle yine silindirik biçimde kapalı sızdırmaz tüpler içindedir.
Bu tüplerin binlercesinin, aralarından soğutucu suyun geçmesine izin verecek şekilde bir araya getirilmesi ile de reaktör kalbi oluşturulmuştur.
Basınçlı veya kaynar sulu reaktörlerde bu kalp ise paslanmaz çelikten yapılan bir basınç kabının içinde bulunur.
Basınç kabı ve buna bağlı sistemler ise reaktör korunak binası adı verilen betondan yapılmış kubbemsi yapının içinde bulunurlar.
Dolayısıyla, yakıt içinde bulunan radyoaktif maddelerin dışarıya salınmalarını, seramik yakıt, yakıt tübü, basınç kabı, çelik gömlek ve beton korunak binası, kademeli olarak engellemiş olurlar.
Kaynak:
BBCTurkish.com | Özel Dosyalar | Nükleer enerji ve çevre