Hepimiz başlangıcı belli,sonu belirsiz bir seyahatteyiz? Yaşamın kendisi
bilinmeyene yolculuk...
İçimizdeki karşıkonulamaz seyahat güdüsü de aslında bunun bir parçası ve insan doğasının ve hatta daha da ileri giderek doğa kanunlarının gereği.
Seyahat etmek,keşfetmek insanoğlunun beyninin bir köşesine yerleştirilmiş bir güdü.Aslında bir ihtiyaç.Buna karşı koymak neredeyse olanaksız.Bazılarımızda neredeyse yaşamın amacı olmuş.
Yolun daha bir tanesinden döner dönmez bir sonrakini planlamamız,gece gündüz bununla yatıp bununla kalkmamız hep bu yüzden değil mi?
Son 10 senedir nedense tarihe merak sardım.Okudukca da ilginç bir şey fark ettim.Medeniyetin ve teknolojinin seyahatler sayesinde geliştiğini, seyahatlerin azaldığı dönemlerde gelişmenin de neredeyse durma noktasına geldiğini farkettim.Hemen hemen her yenilik seyahatler sayesinde ortaya çıkmıştı.
Geçmişte insanlar seyahat etmek için seyahat ediyorlarmış.Şimdilerde çoğunlukla iş,belki biraz aile ziyareti için seyahat ediliyor.Artık seyahatlerin başı da sonu da belli.Bugünkü yaşamımızın getirdiği rahatlık ve güvene öyle alışmışız ki,yola çıkmadan önce nerelerde kalacağımızı,hangi gün ve saatte nerede olacağımızı ve hatta nerelerde yemek yiyeceğimizi dahi planlıyoruz.Forumlarda bir gezi planı ortaya atıldığında ilk gelen sorular hep bu yönde.Nerede kalınacak,hangi gün nerede olacağız vs.vs.?
Söylediğim gibi bu bir alışkanlık.Ancak belki de bu alışkanlıktan vazgeçmek bize çok şey katacaktır.Sadece yolda olmak için yola çıkıp karşılaştığımız zorluklardan sonra güçlükle bulduğumuz bir konaklama yerine ulaşıp başımızı yastığa koyduğumuzda duyacağımız haz,diğerinden kesinlikle 10 kat daha fazla olacaktır.Denizciler bilirler.Ruzgarla ve hatta fırtınayla boğuştuğunuz,adam boyu dalgaları aştığınız,zaman zaman herhangi bir yere varacağınız konusunda umudunuzu yitirdiğiniz bir yolculuğun sonunda limanın palpa sularına girince hissettiğiniz başarma duygusu ve o yolculuğun ömür boyu unutulmayacak tadı tarif edilemez.Bizlerin bir çok kişiden farklı olarak tüm bunları tadmak için olanağımız var.Tutkumuz olan motosiklet tüm bu macerayı yaşayabileceğimiz nadir araçlardan bir tanesi.
Sanırım seyahat kavramı ve seyyahlar olmasaydı tarih kesinlikle çok daha farklı olacaktı.İnsanlık ve medeniyet bugün bulunduğu yerde olamayacaktı.Eğer Roma İmparatorluğu bu kadar erken yıkılmayıpta bir kaç yüzyıl daha ayakta kalsa idi bugün medeniyet ve teknoloji belki çok daha ileride olacaktı.
İlk çağlardan bu yana yapılan her seyahat yeni fikirler üretmiş,dünyaya açılmaya önayak olmuş,önyargıların yıkılmasına yardımcı olarak halkları yakınlaştırmış.
Yol ve yolculuğun tarihini incelemek aslında bir yerde insanlık tarihinide incelemek anlamına geliyor.
Yukarıda da bahsettiğim gibi son 10 senedir okuduğum çeşitli kitaplardan derlediğim bu konudaki ilginç notları sizlerle paylaşmak istedim.Bunun geçmişte yaptığımız yolculukları değişik açılardan tekrar değerlendirmemize ve bundan sonra yapacağımız seyahatleri planlarken yine farklı amaç ve hedefler edinmemize yardımcı olacağını düşünüyorum.
Dedik ya artık eski seyyahlara pek rastlanmıyor.Eski seyyahlar için seyahat etmek bir amaçtı,bir yere varmak değildi yola çıkış sebebi.Odysseus'tan,denizci Sinbad'a,Kolomb,Montaigne,I.Pe tro,Evliya Çelebi,Humboldt,Goethe,Jules Verne ve daha niceleri sadece seyahat etmek için seyahat ettiler.Yakın zamana kadar yolculukların çoğu bilinmeyene yapılıyordu.
Uruk kralı Gılgamış ve Odysseus'un maceraları belki de hiç gerçekleşmemişti.Ama insanlar bu gerçekötesi yolculuklardan esinlenerek yollara döküldüler.
Bilinen ilk seyahatname Kraliçe Haçepsut'un efsanevi Punta ülkesine İ.Ö. 1482-1481 yıllarında yaptığı 2000 km.lik yolculuğu anlatan rölyef.Sonrasında Kartacalı Hannibal'ın İ.Ö 5. yüzyılda yaptığı inanılmaz seyahat var.Her birisinde ellişer kişinin kürek çektiği 60 gemiyle ve 30.000 kişiyle yola çıkmıştı Hannibal.Amacı kuzey-batı Afrika'da koloni kurmaktı.Toplam 650 kelimeden oluşan raporu bugüne kadar yüzbinlerce açıklama ve yoruma neden olmuş.
İ.Ö. 500 civarında tarihçi Miletos'lu Hekataios'un amacı da sadece dünyaya bakış açısını genişletmekti.Hekataios'un gezi rehberi bölük pörçükte olsa günümüze ulaşmış ve bilinen ilk gezi rehberi sayılıyor.
Yine aynı tarihlerde Heredotos Atina'dan doğuda Ecbatan'a kadar yolculuğunda Karadeniz'in kuzey kıyılarından,Nil'e oradan yukarı Mısır'da Elephantine adasına kadar gitti.Heredotes mitleri kendi gördükleri ile karıştırıp dünyanın portresini çizdi.Tarihin babası olarak adlandırılan Heredotos'un eserleri ilk gerçek anlamda seyahatnamelerdir.
En az bilinenlerden olan,ancak Atlas Okyanusu ve kutupları en doğru tasvir eden Marsilya doğumlu Yunanlı Pytheas İ.Ö.310'larda seyahatten geri döndüğünde kimse ona inanmadı.Alay edildi ve unutuldu.
Pytheas'ın Rotası
Dünyanın çevresini hesaplamasıyla ve hazırladığı dünya haritasıyla ölçümsel coğrafyanın temellerini Eratosthenes attı.
O dönemde insanlar Akdeniz'in çevresinde Platon'un söylediği gibi ''bataklığın çevresindeki kurbağalar'' gibi yaşadıklarına inanıyorlardı.Bilinen dünya bugünkü dünyanın % 10'uydu ve buna rağmen insanlar bilinmezliğe yola çıkıyorlardı.Dünyanın kalan % 90'ı işte hep bu korkusuz seyyahlar tarafından keşfedildi.
Romalılar bu seyahat işini iyice ilerlettiler.Yol kavramını ilk Romalılar tanıttı.Ünlü Via Appia 90.000 km.yi bulan çift şeritli bulvar ağıydı.Toplamda 200.000 km.yi bulan bazalt döşeli yollar,geçitleri,viyadükleri ile resmen bir ulaşım ağıydı ve düzenli olarak bakımları yapılıyordu.Kuzey Denizi'nden Büyük Sahra'ya,Atlas Okyanusu Kıyılarından Mezopotamya'ya kadar uzanan bir yol sistemleri vardı.
Bazalt döşeli Roma yolları
İ.Ö 1200 ve 500 yılları arasında deniz yolculukları seyahat için en hızlı ve elverişli olanıydı.Kara yolculukları inanılmaz zahmetli ve pahalıydı.Ancak tüm bunlara rağmen insanlar karşıkonulamaz seyahat ve keşfetme güdülerinin peşinde aylar süren kara yolculuklarına çıkıyorlardı.Bu yolculuklarda en büyük sorun güvenlikti. Merkezi otoritenin olmadığı bu dönemde insanlar şans eseri başlarına bir şey gelmeden
yolculuk ediyorlardı.Yolculuk eden sayısının azlığı nedeniyle konaklayacak yerde yoktu.Ancak ulaşılan köy ve kentlerde rastlantısal bir misafirperver yerlinin verendasında konaklanırdı.Tacize ve saldırya uğramamanın tek yolu buydu.Buna rağmen çetelerin saldırısına uğranırdı.Ama bu bile seyyahları korkutmuyordu.
İ.Ö. 900-612 arasında o zaman için azımsanmayacak bir disiplin ve organizasyon yeteneği olan Asur uygarlığı belki de ilk yol ağını kurmuştu.Askeri birliklerin hızlı harketini sağlamak için başkent çevresindeki bölgelerle iletişimi sağlayacak bir yol ağları vardı.
Atın evcilleştirilmeside bu döneme rastlıyor.At önceleri yük hayvanı olarak kullanılıyor.Sonrasında savaş arabalarında kullanılmaya başlanıyor.Üzerine binilmesi ise ancak İ.Ö.1100 yıllarında gerçekleşiyor.500 sene atın üzerine binmek akıl edilemiyor.Fiyatı ve bakımı çok pahalı olduğu için ancak zenginlerin ve devlet görevlilerin kullanabildiği bir binek aracı o dönemde atlar.
Çoğunluk katırlarla ve bunların çektiği arabalarla yolculuk ediyor.
İ.Ö. 500 yıllarına ait vazoda resmedilen yunan atlısı.Eyer daha o dönemde bilinmiyor ve ata çıplak biniliyor.
Devenin hikayesi ise daha da enteresan.İ.Ö.2000 civarında evcilleştirilmiş deve.Muhtemelen Arabistan'da.
Mısır'da İ.Ö 3000 yıllarına ait deve heykelcikleri bulunmuş ama devenin kullanılması yüzyıllarca sonrasına dayanıyor.Deveyi pis buldukları için pek önem vermemişler başlangıçta.Çöl halkları İ.Ö. 3000 yıllarında deveyi kullanıyorlardı,ama diğerlerinin kullanmak ve kabul etmek için herhalde pek bir nedeni yoktu.Yine Asurlular deveyi ilk kez mezopotamyaya getiriyorlar ve yük hayvanı olarak kullanıyorlar.Asıl Pers imparatorluğu deveyi ulaşımda kullanmaya başlıyor.Persler daha önce görülmemiş bir politik düzeni olan dev bir imparatorluk kurduklarında Mezoptamya'dan Akdeniz'e ulaşmak için çölü geçmek yerine yolu uzatıp dev bir yay çizmenin çok büyük zaman kaybı olduğunu keşfedince Suriye Çölünü geçerken bu hayvanı kullanmaya başlamışlar.
Antik tarihteki yolculuklar İ.Ö.500 yılına kadar böyle bireysel ve askeri bir seyir izlemiş.Ancak yaklaşık bu tarihten sonra çok daha hızla gelişerek farklı bir şekil almış turizmin de temelleri atılmaya başlanmış.
Bu tarihten sonra yol rehberleri,yol haritaları dahi hazırlanmış,bugünkü otellerin temeli sayılabilecek konaklama yerleri,hanlar ortaya çıkmaya başlamış ve ciddi yollar yapılıp,seyahat araçları farklılaşmış.Bir sonraki yazıda bu dönemin yolları,seyahatnameleri,turist ik gezileri,hatta ilk hatıra eşyalarını kimin yapıp satmaya başladığını,bugün kullandığımız ünlü sözlerin sahiplerini ve cidden enteresan bazı notları okuyacağız.