Tekil Mesaj gösterimi
Alt 03-Mayıs-2011, 13:28   #8 (permalink)
GUNBAN
Bizim Coğrafya Yöneticisi
 
GUNBAN - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009
Ad- Soyad: Güngör ÇOBAN
Bulunduğu yer: ADANA
Yaş: 64
Mesajlar: 2.806
Teşekkürleri: 1.690
1.107 mesajına 8.957 kere teşekkür edildi.
Standart

pardus Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
fikirlerinize katılıyorum hocam bu projeye karşı çıkma durumu bana bir zamanlar keban barajı yapılırken çoooooooooook meşhur bir devlet adamının hani 6 kere gidip yedi kere gelen bir kişinin sözünü hatırlatıyor ne demişti'' bu kadar büyük baraj yapıp ta elektirği toprağa mı vereceksiniz'' noldu yıllar sonra elektrik yetmez oldu kebandan daha büyük baraj yapılmasına rağmen ya da Ankara için ana cadde planlaması yapılırken '' ya nolcak bu kadar geniş yola ne gerek var uçak mı indirecez'' diyenler vardı
bu ülkede zaten her zaman fikre değil de söyleyene bakarlar eğer bu projeyi başka bir parti söyleseydi oooooooooooo muazzam bir fikir olurdu
elin amerikalısı 50 yıl sonrasını hesab ederken iyi,biz 10 - 15 yıl sonra şöyle olmayı planlıyoruz dediğin zaman sen hayalperestsin hemen hazır yafta yapıştır gitsin
projenin yapılabilir ya da yapılamaz olmasına gelince; benim aklıma süveyş kanalı geliyor bu kanalın yaklaşık 3 katından daha uzun ve 1869 daki teknoloji ile yapılan bir kanal. o zaman böyle bir kanal yapılıyorsa şimdi yaplamaz olmasının teknik olarak izahı görünmüyor bence
insanın yapabilecekleri sadece hayalleri ile sınırlıdır
madem bu sitede siyaset yapılacak bundan sonra en alasını yapmaya hazırım ben
Mehmet Hocam; zannederim siyasete ve coğrafyaya bakış açımızda farklılık var. Şöyleki;
1-Bir uygulamanın doğruluğunu, yanlışlığını, uygulanabilirliğini, getirisini-götürüsünü düşünmeden, araştırmadan ''benim düşünceme uygun anlayışın politikası'' diyerek savunma durumuna geçmek, ya da ''benim düşünceme uygun anlayışın politikası değil'' diyerek karşı çıkmak hastalıklı bir yaklaşımdır. Doğru olan her zaman doğru, yanlış olan her zaman yanlıştır.Kim yaparsa yapsın.
2- Siyaseti Coğrafya'dan ayrı düşünmek Coğrafya bilimine ihanettir.Coğrafya'yı daraltmak, çalışma alanını başka disiplinlere havale etmektir. Yıllardan beri hep şunu söylemiyormuyuz? Belediyelerde niçin Coğrafyacılar yok(şehirleşme, çevre sorunları vb.), meteorolojide niçin coğrafyacılar çalışmaz , barajlar yapılırken niçin coğrafyacılardan görüş alınmaz. vb. vb... gibi.
3-Ama coğrafya siyasete yön değil, siyaset Coğrafya'ya yön verir olagelmiştir. Çılgın vb. söylemlerle ortaya atılan düşünceler(ki daha önce ortaya atıldığı söyleniyor.), niçin şimdi çılgın oluyor. Ortaya atıldığında(ben yeni duydum), bugün bununla övünenler o zaman nerelerdeydi?Bu ''benim politikacım söylüyorsa doğru, başka biri söylüyorsa yanlıştır'' felsefesi politikada aymazlık değil midir? Bu fanatik olarak futbol takımı tutmaya benzemiyor mu?
4-Çok uzağa gitmeye gerek yok.Daha bir iki yıl veya daha yakın zamanlarda Kpss, Polislik vb. vb. sınavlarında hırsızlıktan bahsedilirken(ki gerçek olduğu bütün engellemelere rağmen tescillendi),bunu aklamaya çalışanlar aynı zihniyette olanlar değil mi?
Bir coğrafyacı olarak yazacak o kadar çok şey var ki? Ama dikkate alacak olan bulmak; bizde takım tutar gibi siyaset yapanlardan dolayı o kadar zor ki.
Hepsini bir tarafa bırakıyorum.Salt Coğrafya olarak; aşağıdaki yazıyı bir kez daha incelemek bile bir coğrafyacı olarak nerelerde bulunduğumuzu gösteren iyi bir örnek olsa gerek.
.............................. .............................. .............................. .................


ÇILGIN PROJE VE GERCEKLER
Bu köşede hep tozların etkileri veya meteoroloji ile ilgili haberler ile tanıdınız. Ama benim asıl uzmanlık alanım deniz bilimleridir. Uzmanlığım da Türk Denizleri özellikle de Marmara Boğazlar ve İstanbul Haliç'i dir. Yani bu konularda uzmanım, konuşabilirim hem de göğsümü gere gere.

Şimdi gelelim en son proje önerisine. Size çok basit dilde anlatayım. Karadeniz'i bir tatlı su havuzu olarak düşünün. Nedeni de basit çünkü bu havuza giren tüm sular (nehir veya yağmur suyu) tatlı su. Peki o zaman Karadeniz neden tatlı su havuzu değil? Çünkü Çanakkale ve İstanbul Boğazı altından gelen ve belirli eşikleri belirli rüzgar koşulları altına aşan tuzlu ve de dolayısı ile yoğun Akdeniz suları Karadeniz’i bugünkü tuzluluk seviyesine getirdi. Geçmişi o kadar da taze ki en son hali 3500 senelik ve bildik tarihi de 12.000 senecik.
Durduk yerde neden Karadeniz havuzu diyorum değil mi? Karadeniz'i az tuzlu bir havuz diye düşünün hem de Akdeniz'den ortalama 30 cm yüksek. İşte bu nedenle bu havuzun fazla suyu Boğazlardan akar durur ama havuza giren su belli ve doğanın açtığı bu kısıtlı musluktan çıkan su belli. Yani Karadeniz havuzunu boşaltan bir musluk vardı. Ama doğanın yarattığı bir musluk ve dengesini ancak son 3500 senedir sürdüren bir musluk.
Şimdi siz bir ikinci musluk takmayı planlıyorsunuz hem de 25 metre derinlikte, yani musluk sadece Karadeniz'in suyunu Marmara'ya akıtabilecek ama alttan girmesi gereken su bu yeni kanala giremeyecek. Doğanın dengeleri bozulacak ve ne olacak?
Ne olur biliyormusunuz, ah keşke bilebilsek.
Ama her ne olursa hiçbir zaman geri dönüşü olmaz, doğal dengeler bozuldu mu geri dönüş maalesef yok.
Akıl mantık basit. Havuza takılı bir musluk vardı şimdi ikinci musluğu takmayı planlıyorsunuz. Eh iyi de havuza gelen su miktarı artmayacak ki. Yani Tuna, Dinyeper Dinyester siz musluk taktınız diye debisini arttırmayacak ki? Diğer bazı kanalları örnek göstermek demek Karadeniz'in Marmara'nın oşinografik gerçeklerini bilmemek demektir. Böyle bir sisteme sahip bir deniz yerkürede yok, sadece bizde ama değerini bilirsek elbette. Ben talebelerime derslerde Marmara'yı anlatırken onu sağlıklı Akdeniz ve sağlıksız Karadeniz'in astımlı doğan çocuğu derim. Yani doğuştan solunum zorluğu çeken bir deniz ve de dikkat edilmesi şart olan bir deniz. Onu kurtaran Karadeniz'den gelen ve jet akım halinde Boğazdan Marmara'ya çıkan ve 25 metrelik üst tabakayı 3 ayda bir değiştiren Karadeniz suyu. O çıkışta öyle harika işler yapıp alt tabakadaki suyu yukarı çekiyor ki sormayın gitsin. Marmara'ya oksijen pompalayan ise Çanakkale'den gelen alt su. Takın bu sisteme tek taraflı bir musluk ve seyreyleyin olacakları. Ben karada olacaklardan bahsetmiyorum denizdekiler benim uzmanlık alanım.
Başka tarafları da var elbette bence bu proje hiçbir zaman yapılamaz çünkü sınır aşan sular gibi sınır aşan deniz bu, debisi ile rejimi ile oynayamazsınız. Şimdi Almanya Avusturya Tuna'üzerinde muazzam bir baraj kursa suyu akıtmasa ne olur. Karadeniz'in felaketi olur. Altta verilen su bütçesi alt üst olur.
Kiminiz bu hoca da her şeyi biliyor demişsinizdir. Ama ben aşağıda verilen ve Marmara Denizinin bütçesini çıkartan ekibin parçasıydım. İstanbul Boğazının altını 4 defa al bayrak rengi kırmızıya boyayan (Rhodamin boyası ile) ekibin başı idim. Yani İstanbul Kanlizasyon Deşarj projesinin gerçekleşmesinde, Haliç'in temizlenmesinde emeğim, alın terim çoktur. Ve de dediklerim doğrudur. Havuza ikinci musluk takarken havuzun daha hızlı boşalacağını da hesaplamalısınız öyle iki mimara ısmarlama ile olmaz bu işler. Keşke iş, en boy yükseklik ve debi ile hallolabilseydi. Ben size hemen şimdiden diyeyim. Karadenizin su rejimini değiştirirseniz size hesap sorarlar daha da dos doğrusu yaptırmazlar. Hani neden boğaza köprü yaparken 64 metre yapmak zorunda kalıyoruz, 50 yapsak neden olmuyorun cevabı gibi. İşte aşağıda Marmara’nın su ve tuz bütçesi, öyle şappadanak ortaya çıkan bir şey değil, kaç kişinin alın teri var ve bu sistemi sürdüren yegane güç Karadenize giren ama sadece Boğazdan çıktığı hesap edilen tatlı su. O da %95 Tuna suyu, yani Tuna'nın debisi bizim için hayati öneme sahip. Siz durduk yerde Karadeniz havuzuna giren tatlı suyun debisini arttırmadan havuzu tek muslukla boşaltmak yerine bir musluk daha takarsanız sistem alt üst olur.
Aslında bunu anlamak için ne bilim adamı olmak gerek ne de alim, basit havuz problemi hani şu ilk okul çocuklarına çözdürülen cinsten.
Saygılarımla,
Prof Dr A. Cemal Saydam
ODTÜ Erdemli Deniz Bilimleri Enstitüsü Öğretim Üyesi(Emekli)
Hacettepe Üniversitesi Çevre Mühendisliği Öğretim Üyesi

.............................. .............................. .............................. .............................. .....
Yine
Öğretmen arkadaşımız Ahmet Aydoğmuş arkadaşımızın hiçbir ön yargıya düşmeden düzenlediği aşağıdaki açıklamaları siyaset-Coğrafya ikilemine nasıl baktığımızla ilgili iyi bir örnek olsa gerek.

'' Kanalistanbul konusunda son günlerde çok şey söylendi. Bu konuda benim görüşüm.
Kesin proje ortada olmadığı için basından elde edilen bilgilere göre kanal su derinliği 25 metre, kanal uzunluğu 45 km kadar, kanal genişliği 140 metre olarak bildiriliyor. Kanalın İstanbul Boğazı trafiğini rahatlatacağı, özellikle tanker geçişlerinde İstanbul için kaza riskini ortadan kaldıracağı belirtilmektedir.
1. Karadeniz limanlarıyla Akdeniz limanları arasında petrol boru hattı bu konudaki soranlara çözüm olabilir, İstanbul’u tehlikelerden kurtarabilir gibi görünmektedir.
2. Montrö Boğazlar Sözleşmesine göre barış zamanında ticari gemilerin boğazdan geçişleri hiçbir kısıtlamaya tabi değildir hatta kılavuz kaptan alma zorunluluğu bile yoktur. Kılavuz kaptan ücrete tabi olduğu için kazaların bir kısmı kılavuz almadan boğaza dalan gemiler tarafından yapılmaktadır. Kılavuz kaptan zorunluluğu bile uluslar arası sözleşme olan Montrö’nün yeniden ele alınmasını ve belki de bizim için sorun oluşturabilecek sonuçlara neden olabilecek risk potansiyeli taşımaktadır. Çünkü 1936 yılının konjonktürü boğazlarda Türkiye’nin kesin egemenliğini getirmiştir.
3. Ücretsiz boğaz geçişleri var iken gemiler ve tankerler ücretli kanaldan geçmeye istekli olurlar mı ? Bu konuda kanal tek seçenek olmadığı için nasıl bir yaptırım veya zorlama olabilir, kanaldan geçmelerini sağlamak için.
4. Bu proje uzun vadeli ve belki on yıllar sürecek bir proje gibi görünüyor. Projenin finansmanını genel bütçeden sağlamak zor. 40 yıldır devam eden ve 30 milyar dolarlık GAP tam olarak bitirilememiş, bazı sorunları ortada durmaktadır. Finansman için uluslar arası finans piyasasına çıkmak gerekecek. Finansörlerin bilmek istediği yıllık geçiş sayısı ve tonajı, alınacak ücret, elde edilecek gelir ve kaç yılda geri dönüş olacağını bilmek isteyeceklerdir. Kanaldan geçiş tek yol olmadığı için bu konu belirsizdir. Bu durumda gelir garantisi istemeleri kaçınılmazdır. Haydarpaşa-Bağdat demiryolu yapımında bunu gördük. Almanlara km başına gelir garantisi ve demiryolunun iki yanında belli uzaklıktaki madenleri de işletme hakkı verildi. Geçişler yeterli gelir sağlayamazsa bunun Türkiye olarak bizim yüklenmemiz ve bütçeden tazminat para ayırmak zorunluluğu doğabilir. Örneğin İran’la yapılan sözleşme gereği alıp kullanamadığımız doğal gaz için ödediğimiz para gibi.
5. Dünya petrol rezervleri bu aradan Karadeniz’den açık denizlere çıkacak petrol yatakları da belli bir zaman sonra sonlanacak. Ömürlü bir geçiş için doğal yapıyı sonsuza kadar değiştirmek gerekecektir.
6. Açılması düşünülen kanaldan çift yönlü gemi geçişleri sağlanabilecek mi? En dar yeri Hisarlar arasında 700 metre olan İstanbul boğazı ile 140 metre genişlikte ve yüksek eğimli duvarlarıyla kanalı kıyaslamak bu konuda fikir verebilir. Günümüzde boyu 300 metreye ulaşan gemilerin eni de 40 metre kadar olmaktadır.
7. Açılması düşünülen kanalın su derinliği 25 metre kadar düşünülmektedir. Karadeniz su bütçesi belli bir denge içinde var olmaktadır. Karadeniz, Akdeniz’e göre daha serin ve buharlaşması daha az; daha çok yağış alan; çok sayıda ve yüksek debili akarsularla beslenen bir denizdir. Bu nedenle Karadeniz su düzeyi bağlantılı olduğu Marmara ve Ege’den daha yüksektir. İstanbul boğazının Karadeniz girişi ile Marmara girişi arasında bile düzey farkı söz konusudur. Bu nedenle Karadeniz suyu adeta kanaldan akar gibi bazı yerlerde 5 km/saate ulaşan hızla Marmara’ya akmaktadır. En derin yeri 110 metre olan ve ortalama derinliği 60 metre olan boğazdan alt akıntı da Karadeniz’e doğru olmakta ve Karadeniz su bütçesi ve tuzluluğu bin yıllar boyunca bu günkü şekle dönüşmüştür. Açılması düşünülen kanalın derinliği 25 metre olarak ifade edildiği için Karadeniz’in daha az tuzlu suyu (%o 17-18) Marmara yönüne kaçacak, buna karşılık tuzlu su girişi olmayacağı için hem Karadeniz ham de Marmara Denizi’nin tuzluluk oranları zaman içinde değişecektir. İki musluktan az tuzlu su kaçarken bir musluktan tuzlu su girişi Karadeniz tuzluluk oranını artırması söz konusudur. Buna karşılık Marmara denizi’nin %o 35-36 olan tuzluluk oranı zaman içinde azalacaktır.
8. Bu gün var olan tuzluluk ve sıcaklık değerleri etkisinde oluşmuş denizel canlılığın etkilenmesi ve ekosistemde değişme ve bozulma söz konusu olabilecektir.
9. Boğazda yaşanan kazalar sonrasında alınan önlemler radar izlemeleriyle yönlendirme boğaz trafiğini daha güvenli hale getirmiştir.
10. Karadeniz sadece bize ait olmayıp kıyıdaş pek çok ülkenin hukuken söz sahibi olduğu bir denizdir. Bu nedenle bizim tek başımıza yapacağımız ve denizin doğal yapısında ortaya çıkması olası sorunlar için ilgili ülkeler yanında uluslar arası dernekler, örgütler, çevreciler ortaya çıkacaktır. Bu durum uluslararası finansörleri zorlar hatta onları böyle bir projeye katkı vermekten alıkoyabilir.
11. Karar vericilerin konuyu her boyutu ile ele alması çevreyi ve çevrenin uzun yıllarda oluşmuş doğal dengesini düşünmesi gereklidir.




Ahmet Aydoğmuş, Yunuskent Lisesi Coğrafya Öğretmeni, KARAMAN
__________________
GÜZEL GÜNLER GÖRECEĞİZ, GÜNEŞLİ GÜNLER....

Konu GUNBAN tarafından (03-Mayıs-2011 Saat 13:34 ) değiştirilmiştir.
GUNBAN isimli Üye şimdilik offline konumundadır   Alıntı ile Cevapla
GUNBAN kullanıcısına teşekkür eden 9 üye:
erdem yaz (04-Mayıs-2011), ertuğrul batur yılmazcan (03-Mayıs-2011), hasan kemal (03-Mayıs-2011), izobar (03-Mayıs-2011), kadirli (06-Haziran-2014), Nesli Karaca (03-Mayıs-2011), ÖLÜMÜNE ÇARŞI (05-Mayıs-2011), peribacasıperi (03-Mayıs-2011), sude su (26-Temmuz-2013)