TÜRKİYE’DEKİ BÖLGE KALKINMA PROJESİ DENEYİMLERİ
Bilindiği üzere, bölge kavramı dünyada olduğu gibi, ülkemizde de homojen anlama sahip bir kavram değildir. Bölge; bir kent içindeki değişik arazi kullanılışlarını gösterebildiği gibi, Avrupa Birliği örneğinde olduğu üzere, ulusların bir araya gelmesiyle oluşan birlikleri de ifade edebilmektedir. Fakat, konumuzla ilgili olarak kullanılacak bölge tanımı, ülkenin alt bölümlerini ifade eden ve Türkiye örneğinde görüldüğü şekliyle birkaç ilin bir araya gelerek oluşturduğu bütünlükleri tanımlamaktadır.
1960’lı yıllar dünyada refah anlayışının yerleştiği, özellikle üçüncü dünya ülkelerinin gelişmelerinin kalkınma planlarının yönlendiriciliğinde arandığı ve bunun paralelinde bir kalkınma iktisadı kuramının geliştiği bir dönem olmuştur. Bölge planlaması da bu genel yaklaşımın doğurduğu bir alt planlama kategorisi şeklinde doğmuştur.[1] Bölge planlaması, hazırlandığı bölgenin ekonomik, fiziki, sosyal ve kültürel kaynaklarını en verimli şekilde değerlendirmek ve bunların uzun dönem içerisinde gelişmelerini sağlamak amacını taşırlar.[2] Ancak ne var ki; kalkınmada bölge şeklinde ifade edilen alan veya coğrafya boyutunun önemi ilk bakışta sanıldığı ölçüde herkesçe kabul görmemektedir. Özellikle, planlı kalkınmanın bölünmüşlükle değil, tek merkezden yapılacak düzenlemelerle gerçekleştirilebileceği sık sık gündeme getirilmekte ve bölge ölçeğindeki planların, planlamanın birliğini bozabileceği öne sürülmektedir. Oysa ki gelişme, coğrafi boyutlardan soyutlanarak ele alınabilecek bir olgu değildir. Fakat kuşkusuz ki, mekan saplantısına takılıp kalmak ve coğrafya altındaki toplumsal gerçekleri görmezden gelmek de doğru bir yaklaşım değildir.
Toplumların sosyo-ekonomik çeşitliliği coğrafi mekanlarda da yansımasını bulmaktadır. Bu farklılaşma özellikle az gelişmiş ülkelerde “bölgelerarası ekonomik ve sosyal dengesizliği” bir sorun olarak ortaya çıkarmaktadır. Ülkemiz de bölgelerarası dengesizliği ekonomik, politik ve sosyal boyutlarıyla bir sorun olarak yaşamaktadır. Bu meselenin çözümüne yönelik olarak, özellikle 1960’lı yıllarda bölge planlaması yapılması konusundaki siyasal isteklerin oldukça canlı olduğu söylenebilir. DPT öncesi dönemde İmar ve İskan Bakanlığı’nca yürütülen bölgesel planlama çabaları 1958 yılında yürürlüğe giren 7116 sayılı İmar Bakanlığı’nın Kuruluş Kanunu içindeki bölge planlaması ile ilgili hükümlerde yasal dayanağını bulmakta idi[4]. Bölgesel planlama, 30 Eylül 1960 tarihinde DPT’nin kurulmasıyla farklı bir boyut kazanmış ve kurumsallaşma çabaları ön plana çıkmıştır. 91 Sayılı Devlet Planlama Teşkilatı Kuruluş Kanunu’nun 7. maddesi gereğince, bölge çapında gerekli etütleri yapmak, uzun ve kısa vadeli plan ve programları hazırlamak görevi bu kuruluşa verilmiştir. Kaynakların bölgelerde milli plan hedeflerine en uygun şekilde dağıtılmasını gerçekleştirmek ve ilgili koordinasyonu sağlamak üzere de DPT içinde bir bölgesel planlama bölümü oluşturulmuştur.
İlk olarak 1950’li yıllarda başlanılan bölge planlaması çalışmaları, pilot bölgeler için hazırlanmış ve bölgeyle ilgili farklı meselelere çözüm getirmeyi amaçlamıştır. Çalışmamızda, DPT’nin kuruluşu öncesi ve kurulmasını müteakip yıllarda hazırlanmış 13 bölgesel kalkınma projesi deneyimi bir arada incelenmiştir. Kronolojik sıra, planların ele alınma biçiminde azami ölçüde belirleyici olmuş ancak, Çukurova Bölge Projesi ile ilgili bölümde görüleceği üzere, aynı bölge için farklı yıllarda hazırlanan bölge kalkınma projelerinin aynı bölümde ele alınması ve karşılaştırma yapılması yoluna da gidilmiştir. Sonuç bölümünde ise, DPT öncesi ve sonrası dönemde hazırlanmış olan projelerin ortak yönleri ortaya çıkarılmaya çalışılmış ve projelerin genel bir değerlendirmesi yapılmıştır.
1. KÖYCEĞİZ-DALAMAN PROJESİ
Bu kapsamda ele alınacak en erken örnek Köyceğiz-Dalaman Projesi olduğu ifade edilebilir. 1957 yılında Türkiye’nin güney batısındaki illerde yaşanan deprem, buradaki birçok yerle birlikte, özellikle Köyceğiz ve çevresinde de büyük hasarlara sebebiyet verdi. Bunun sonucunda, şehrin yeniden kurulması için bir yer seçimi problemi ortaya çıktı. Bu problemin bölgesel planlamaya uygun bir şekilde, bölgesel bağlantılar yönünden ele alınması uygun bulundu. Ancak daha sonra bu düşünceden vazgeçildi.
1958 yılında OECD, İtalya’da Sardinia ve Yunanistan’da Spirus için Akdeniz ülkeleri için örnek olacak bölgesel kalkınma çalışmalarına girdi. Bu projelere paralel olarak üçüncü bir örnek proje olarak da, Türkiye’de Köyceğiz seçildi.[6] Bu plan, Türkiye’de hazırlanan ilk bölge planı olarak kabul edilmektedir.
Bu üç projenin de amacı, bir bölgesel kalkındırmanın ötesinde, örnek olarak seçilen bölgeleri bir laboratuar olarak kullanmak, belirli bir bölge ve toplum için en uygun kalkınma metotlarını araştırıp uygulamak ve elde edilen sonuçları benzer şartları olan diğer bütün bölgelerde kullanmak olarak formüle edilmiştir.
Çalışmalara, Tarım Bakanlığı, DSİ, Orman Genel Müdürlüğü, Turizm Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, İmar ve İskan Bakanlığı ve UNESCO katılmıştır. Birçok kuruluş arasında organizasyona gidilmesine rağmen, çalışma sonuçları uygulanamamıştır. Çalışmalar DPT’nin kurulmasından bir süre sonra durdurulmuştur.
Sonraki yıllarda Köyceğiz ve Dalaman’da yeni bir planlama denemesi daha yapılmış olmasına karşın, alanın küçüklüğü, denemenin Türkiye ekonomisi ve planlaması için önemli hale gelmesini önlemiştir.
2. DOĞU MARMARA PLANLAMA PROJESİ
Doğu Marmara Planlama Projesi her ne kadar 1963 yılında tamamlandı ise de, çalışmaların büyük kısmı plan öncesi dönemde yapılmıştır.[9] Plan, daha çok, bir anakent planlama çabasının ürünü olmuş ve İstanbul’un büyümesinin kaçınılmaz olduğu ve özendirilmesi gerektiği noktasından yola çıkmıştır. Gelişmenin yavaşlatılması, ülke kalkınmasını yavaşlatabilir diye düşünülmüştür. İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Bursa, Balıkesir, Tekirdağ, Edirne, Kırklareli ve Çanakkale’yi için alan bu bölgede, öncelik ilk dört il’e verilmiştir.
Planın getirdiği öneriler kısaca şu şekilde sıralanabilir:
1. Bölgede daha sık ve yoğun bir yerleşmeye gerek vardır. Daha düşük yoğunluk, su, enerji, kanalizasyon ve ulaşım gibi temel hizmetlerin mal oluşunu yükseltir.
2. 1960’ı izleyen 10–20 yıl içinde, İstanbul’un Avrupa yakasının değil, fakat Anadolu yakasının gelişmesine ağırlık verilmelidir. Çünkü, Avrupa yakasında gelişme, kö
prü, tünel ve yol gereksinmesini kaçınılmaz olarak arttırmaktadır.
3. İstanbul’dan 100-150 kilometre doğuda, İzmit-Adapazarı arasında, büyük bir endüstri bütününün geliştirilmesi özendirilmelidir.
Sanayinin, Derince-İzmit ve Adapazarı’nı içine alan bir koridora kaydırılması üzerinde durulmuştur. Bahsi geçen planın hazırlıkları İmar ve İskan Bakanlığı’nca yürütülmüştür.
Hazırlanan plan 1963 yılında tamamlanarak sorumlu sektör kuruluşlarına ve DPT’ye sunulmuştur. Bu plan, hiçbir kuruluş tarafından onanarak yürürlüğe konulmamış ancak daha sonra yapılacak daha ufak ölçeklerdeki fiziki plan çalışmalarına yol gösteren bir doküman olarak kalmış ve uygulanamamıştır.
3. ZONGULDAK PROJESİ
Zonguldak, bilindiği üzere, ülkenin kömür, demir ve çelik üretiminin büyük bir bölümünün yapıldığı ilimizdir. Karabük ve Ereğli önemli ağır sanayi merkezleridir. Zonguldak için hazırlanan plan, nüfus artışı ve kalkınma hızı arasında bir bağlantı kurmayı, bölgedeki altyapıyı geliştirmeyi, gelir farklılaşmasını azaltmayı, kentleşmeyi ve tarım dışı iş olanaklarını özendirmeyi ve kamu kesimi ile özel kesim yatırımları arasında denge sağlamayı amaçlamıştır. Bu amaçları gerçekleştirmek için, bölgenin, balıkçılık, madeni eşya sanayii, kunduracılık, mobilyacılık, çimento ve yapı gereçleri gibi sanayi etkinliklerinin geliştirilmesi öngörülmüştür.
1963-1964 yıllarında sürdürülen Zonguldak Bölge Planlama çalışmalarının yapılması için özel bir örgüt kurulmuş değildir. Proje, İmar ve İskan Bakanlığı elemanlarınca, zaman zaman yapılan ziyaretlerle yürütülmüştür. Bununla birlikte, 1971 yılında, Zonguldak anakent planı içinde bulunan dört belediye (Zonguldak, Kilimli, Çatalağzı ve Kozlu), Belediye Kanunu’nun ilgili hükümleri uyarınca, aralarında ülkemizdeki ilk anakent yönetim örneğini kurmuşlardır.[12] Ancak, tüm bu gelişmelere rağmen, Zonguldak Projesi’nin uygulanması mümkün olmamıştır.
4. ANTALYA PROJESİ
Antalya Bölgesi’nde; Antalya, Isparta ve Burdur illerini içine alan ve DPT’nin yönetiminde, Birleşmiş Milletler Teşkilatı Kalkınma Fonu ile Dünya Tarım Gıda Örgütü’nden (FAO) sağlanan parasal yardımlarla 1959 yılında başlanılan planlama çalışmaları, “Akdeniz Kalkınma Projesi” adı ve anlayışı içinde, teknik yönden bağımsız bir ekip tarafından hazırlanmış ve 10 yıllık bir sürede uygulanacağı öngörülmüştür. Proje; bölge ekonomik kalkınma programının hazırlanmasına temel olacak çalışmaları yapmak, Türkiye’de ve Akdeniz çevresindeki diğer bölgelerde ele alınacak aynı tip kalkınma programlarının yapılması ve gerçekleştirilmesi için tecrübe kazanmak ve Türk elemanlarının bu konularda yetiştirilmelerini sağlamak üzere, bir pilot proje hizmeti görmeyi amaçlamaktaydı.
Antalya Bölgesi’nde yapılan çalışmaları; Akdeniz Kalkınma Etüdü (1959), D.S.İ. Antalya Havzası Keşif Raporu (1960) ve TC/FAO Bölge Planlama Projesi, Antalya Bölgesi Yatırım Öncesi Araştırması (1962) safhaları olmak üzere başlıca üç ana bölümde incelemek mümkündür;
Akdeniz Kalkınma Etüdü’nün ilk hedefleri; arazi toplulaştırılması, arazi ıslahı ve bilhassa orman köylüsünün iskan problemi olarak belirtilebilir. D.S.İ.’nin raporu ise, toprak ve su kaynaklarının en iyi şekilde gelişmesini sağlayacak tesislerin tespit ve inşasına geçmek için yapılan keşif, planlama ve uygulama safhalarını içermekteydi. FAO’nun araştırmasında, üç vilayetin tamamını kapsayan planlama bölgesi; sahil, dağlık, batı yaylası ve göller olmak üzere dört alt bölgeye ayrılmıştı. Bu araştırmaya göre, ilk bakışta göze çarpan uygulama zorlukları; arazi mülkiyetinin düzensizliği ve bunun giderilmesinin uzun zamana ihtiyaç gösteriyor olmasıydı. Ayrıca, çeşitli sektör çalışmalarının birbirleri ile gerekli ölçüde bağlantılı olarak geliştirilememiş olması da raporda belirtilen bir diğer unsurdu.
İmalat sanayii, turizm, ticaret, sulama, tarım, ormancılık, istihdam gibi konuları kapsayan çalışmalar arasında bir bütünlük sağlanamayan proje uygulanamamıştır.
5. *ÇUKUROVA BÖLGESİ PROJESİ
Çukurova Bölgesi, ülkenin farklı bölge planlaması çabalarına sahne olmuş ender yörelerden birisidir. Bölgenin kolay okunabilir coğrafyası, ekonomik dinamizmi, hızlı nüfus artışı ve hızlı kentleşmesi gibi etmenlerle değişik zamanlarda planlamadan sorumlu birimlerin ilgisini çekmiştir.
Çukurova’da ilk bölge planı 1960’lı yılların başında sürdürülmüş ve 1970’de sonuçlandırılmıştır. İkinci bölgesel yaklaşım ise 1980’li yılların ikinci yarısında başlatılmıştır ve günümüzde de uygulama aşaması sürdürülmektedir. Bu iki çalışma yaklaşık 17 yıllık ara ile gerçekleştirilmiştir. Bu süre içinde aynı bölge için getirilen yaklaşımların önemli ölçüde farklılaşması ilgi çekicidir. Bununla birlikte; aralarında belirli benzerlikler de bulunmaktadır. Örneğin her ikisi de Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yaptırılmış, dış kaynaklarla finanse edilmiş ve nihayet her ikisi de yabancı danışmanlık firmalarınca gerçekleştirilmiştir.
Birinci deneyim “Çukurova Bölge Planı” adını taşımaktadır. İkincisi ise “Çukurova Bölgesi Kentsel Gelişme Projesi” olarak adlandırılmaktadır.
5.1 Çukurova Bölge Planı (1970)
İlk deneyim bölge planlama ve programlama açısından daha klasik yaklaşımları sergilemektedir. Planlama üç aşamalı olarak elde edilmiş ve sunulmuştur. Önce bölgenin genel yapısı ortaya konulmuş, Plan Rapor’da ki orijinal ifade ile, Çukurova’nın “portre”sini çizmiştir. Buna dayalı olarak elde edilen ve Adana, İçel ve Hatay illerini kapsayan Bölge Planı’nda ekonomik sektörler için genel gelişme hedefleri konulmuş ve bunun sonucu olarak bölgesel arazi kullanımı önerileri getirilmiştir.
1970 yılında sonuçlandırılan planın başlangıç çalışmalarını; yer küreye ilişkin veriler ve bölgesel arazi kullanımı ile insan gücü kaynakları da dahil kaynak analizlerini içeren bölgesel profilin çıkarılması oluşturmuştur. Ekonomik ve demografik gelişme tahminleri ve hedefleri bu profile dayandırılmıştır.
Genel olarak değerlendirildiğinde, 1970 planı tarımsal gelişmeye ağırlık vermiştir. Bölgenin ürün deseni çıkarılmış ve bunun gelişmesi için neler yapılması gereği tüm ayrıntıları ile anlatılmıştır.
Tüm bu çabalara karşılık, 197 projesi uygulamaya geçirilememiştir. Plan öngörüsü yatırımların ülke kalkınma planında yer ve öncelik alması, bunlara ödenek ayrılması, bölgesel gelişme için örgütlenmeye gidilmesi, plan kararlarının ve bunlara dayalı yatırımların izlenmesi gibi konularda önemli darboğazlar yaşanmıştır. Yatırımların programlanması bir plan bileşeni olarak görülmesine karşın, bunlar paket haline getirilememiştir.
Özellikle mali konulardaki yetersizlik, plan öngörülerinin sahipsiz kalışı, Bölge Planı’nı yaptıran kuruluş içinde bile örgütlenmeye gidilememesi ve plan kararlarının daha alt ölçeklere yansıtılamaması uygulamayı önlemiştir. Planlamada son derece ayrıntılı mali ve ekonomik analizler yapılmasına ve finansman ihtiyacının tespitine karşın, bu yatırımları gerçekleştirmek için gerekli kaynak özel kesim ve kamu kesimince bulunamamıştır. Bir diğer önemli etmen, bu yatırımları gerçekleştirecek ve destekleyecek birimlerin belirsizliği olmuştur.
Özetle Birinci Çukurova Bölge Planı bölge geneli için net ve ayrıntılı kararlar üreten bir yaklaşım olmuştur. Plan kararları paket haline gelememiş ve kalkınma planlarında gerektiği gibi yer alamamıştır. Diğer bir deyimle, ülke kalkınma planı ile bütünleşememiştir. Plan örgütlülüğü sağlanamamış ve sonuç olarak uygulama sahipsiz kalmıştır.
5.2 Çukurova Metropoliten Bölgesi Kentsel Gelişme Projesi (1987)
Bölgede yapılan ikinci çalışma olan Çukurova Metropoliten Kentsel Gelişme Projesi’nde ise özellikle kentsel sektörler ağırlık kazanmıştır.
İkinci yaklaşımda ağırlığın tarım sektöründen ve dolayısıyla kırsal kesimden kentsel kesime kayması ülkede yaşanan hızlı kentleşmeye koşut olarak kentsel sektörlerin ön plana çıkmasına bağlanabilir.
Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde her şeyden önce yatırımlar hem fiziki boyut ve özellikleri ile hem de mali yönleri, insan kaynağı ve organizasyonel boyutları ile ele alınmıştır. Bu nedenle fiziki projeler ve destek hizmetler olarak iki ayrı sektörde çalışmalar yapılmıştır. Yatırım gerektiren fiziki projelerin tanımlanması ve öncelik sıralamasındaki mekansal endişeler ön plana çıkmış, bölgesel irdeleme ve karar alma süreci de bu aşamada gerçekleşmiştir. Destek çalışmalarda ise yerel yönetimlerin örgütsel yapısının ve insan gücü kaynağının geliştirilmesi, mali güçlerinin arttırılması, kullanıcıların ödeme gücüne uygun proje seçimi ve yatırımların geri dönüşünün sağlanması gibi temel konular ön plana çıkmıştır.
Konut ve alt yapı sektörlerinde kentsel büyümeye koşut olarak ortaya çıkacak talep ve yatırım miktarlarının belirlenmesi çalışmaya mekansal boyut kazandırmıştır. Önce Çukurova Bölgesi’nin profili ortaya çıkarılmış ve gelişme dinamikleri saptanmıştır. Mevcut ve devam eden yatırımlar, sektörel gelişme eğilimleri dikkate alınarak ilk deneyimde de olduğu gibi “Bölgesel Gelişme Perspektifi” oluşturulmuştur. Bölge bazında nüfus ve işgücü tahminleri yapılarak farklı yerleşmelerde kentsel hizmetlere olan talep bulunmuş ve bunlar daha sonra “Arazi Bütçelemesi”ne esas olmuştur. Bu noktada, ilk deneyimde yapıldığı gibi fikir edinmek amacıyla ikinci deneyimin öngörüleri de gerçek dünya değerleri ile karşılaştırılmıştır.
Çukurova Kentsel Gelişme Projesi kapsamında kalan Adana, Mersin, İskenderun, Tarsus ve Ceyhan’da ise söz konusu bütçenin nasıl bir arazi kullanımı deseni ile rasyonalize edileceği daha ayrıntılı çalışmalarla araştırılmış ve sonuçlar, arazi kullanımı ile şematize edilmiştir.
Tüm yatırım projelerinin seçimi, öncelik alması ve boyutlandırılması; yerel yönetimlerin bir olabilirlik etütü sonucunda karara bağlanabilmiştir.
Çukurova Kentsel Gelişme Projesi’nde; sermaye yatırımları olarak öngörülen projeler proje kentlerine göre değişmektedir.
Konut sektörüne ilişkin olarak; Adana’da, Mersin’de, İskenderun’da ve Tarsus’ta “Yeni Kentsel Gelişme Alanları” , “İmarsız Konut Alanları Islahı ve Yönetimi Programları”, Ceyhan’da ise sadece “Yeni Kentsel Gelişme Alanları Programları” geliştirilmiştir.
Kentsel alt yapıya ilişkin olarak; Su Temini Projeleri; Adana, Mersin, Tarsus ve Ceyhan’da, Kirli Su Arıtma Projeleri; Adana, Mersin, Tarsus, İskenderun ve Ceyhan’da, Yağmur Suyu Drenajı Projeleri; Adana, Mersin, Tarsus, İskenderun ve Ceyhan’da, Katı Atık Projeleri; Adana dışındaki dört belediyede “Katı Atık Yönetimi” projeleri, Yol ve Kavşak Düzenlemesi Projeleri de; Ceyhan dışındaki dört belediyede üretilmiştir.
İkinci Çukurova deneyiminde; ilkinden farklı olarak hemen her yatırımın finansmanı sağlanmış ve alınan kararlar bir öneriler dizini olmak yerine, eylem programlarını oluşturmuştur. Proje uygulamasında dış kaynaklı finansmanın yanı sıra, merkezi yönetimin ve yerel yönetimlerin kaynakları da kullanılmıştır. Proje sahibinin Devlet Planlama teşkilatı olması merkezi kaynakların projeye tahsisinde kolaylıklar sağlamıştır. Bu nedenle ikinci yaklaşım, bölge planlamasından çok, adına uygun biçimde Kentsel Geliştirme Projesi Niteliği kazanmıştır.
Kentsel yatırımların önceliklerinin saptanması, alt yapı kullanım ilişkilerinin kurulması, mühendislik projelerinin bu ilkeye göre boyutlandırılması ve yatırımların geri dönmesi konularında Türkiye’de pek yaygın olmayan yaklaşımlar Çukurova projesi ile gündeme gelmiştir.
Bu yeni yaklaşım ile yerel kaynakların eritilmemesi amaçlanmış ve götürülen hizmetin bedelinin alınması sağlanarak yerel kaynakların gelecekte yeni yatırımları yaratabilecek biçimde geliştirilmesi hedeflenmiştir.
Sonuç olarak bu iki deneyim değerlendirildiğinde, ikinci Çukurova planlamasının örgütlenme düzeyi ilkine göre çok daha gelmiştir. İkinci Çukurova pratiğindeki örgütlenme biçimi günümüz GAP Bölge Kalkınma İdaresi’nin ilk nüvesine de örnek olmuştur.
İki deneyimin karşılaştırılmasında, yerel birimlerin bölgesel karar alma sürecindeki konumları, rolleri ve yükümlülükleri bir diğer tartışmayı açmaktadır. Çukurova’da ki her iki planlama da merkezi hükümet birimleri tarafından gerçekleştirilmiştir. Türkiye’de bölge planları merkezi otorite tarafından elde edilmektedir. Hemen hiçbir karar alma sürecinde yerel yönetimler içerilmemektedir. Ancak, günümüzdeki gelişmeler bu pratiğin gelişmesi gerektiği yönündedir. Türkiye’nin yaşadığı deneyimler de yerel yönetimlerin karar sürecine katıldığı planlamaların daha başarılı olduğunu göstermektedir.
6. KEBAN PROJESİ
Keban Barajı’nın yapımının ortaya çıkardığı sorunlar ve yarattığı olanaklar, Elazığ, Malatya, Bingöl ve Tunceli’den oluşan alt bölgenin ve özellikle Elazığ-Keban kesiminin geleceğine bakmayı zorunlu kılmıştır. Barajın sağlayacağı elektrik enerjisi, bölgenin bir bütün olarak planlanması için bir fırsat sağlamıştır. Ayrıca, bölgede, barajın yapımı nedeniyle 20 köyün açıkta kalacak nüfusunun yeniden yerleştirilmesi sorununun çözümü de bu plandan beklenmiştir.
Keban projesinin amacı, Doğu Anadolu Bölgesi’nin ekonomik gelişmesini hızlandırmak ve ülkede bölgelerarası gelişme dengesizliklerini azaltmaktır. Aynı zamanda, tarım gelirinin toplam gelirler içindeki oranının azaltılması da projenin amaçları arasındaydı.
Keban projesine ilişkin etütler arasında eşgüdüm sağlama görevi İmar ve İskan Bakanlığı’nın idi. Fakat Bakanlık ve DPT, bölgede temsilci bulundurmamışlardı. Keban Projesi, uygulamada, köyleri baraj suları altında kalan köylülerin yeniden yerleştirilmesinden ve önerilen altyapı projelerinin onaylanmasından daha önemli bir sonuç vermemiştir.[16] Planlama çalışmaları 1968 yılında tamamlanmış olmasına rağmen uygulama olanağına kavuşulamamıştır.