![]() |
Ramsar Alanları İle Sulak Alanlara İlişkin Bilgi İsteği.. Ülkemizdeki Ramsar Alanları Ülkemizdeki A sınıfı Sulak Alanlar Ramsar Alanları ile Sulak Alanlar aynı mıdır? (değildir ancak bilgi lazım) Ramsar sözleşmesine ilişkin kısaca bilgi. elinde olan hocam varsa benimle paylaşabilir ise çok mutlu olurum. herkese iyi seneler. Mustafa YİĞİT Saygı ve Sevgileirmle... |
Ramsar alanı, Ramsar sözleşmesiyle koruma altına alınmış alanları ifade eder. Ramsar, İran' da bir şehirdir. Sözleşme Ramsar'da imzalandığından bu adla anılır. Göksu Deltası Özel Çevre Koruma Alanı, 15000 hektarlık bir alandan oluşmakta olup sulak alanların dünya çapında korunması ve akılcı kullanılması için Ramsar (İran)'da 1971 yılında imzalanan Uluslararası Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi kapsamında özel korumaya alın uluslararası öneme sahip bir çevre koruma alanıdır. Türkiye'nin en son Ramsar alanı, 207 kuş türüne sahip Kars Kuyucuk Gölü'dür. 21 Haziran 2009'da Resmi Gazete'de Ramsar sınırları yayınlanmıştır. Türkiye'deki Ramsar Alanları 657 Göksu Deltası Adana 13. Temmuz 1994 658 Burdur Gölü Burdur 13. Temmuz 1994 659 Seyfe Gölü Kırşehir 13. Temmuz 1994 660 Kus Gölü (Manyas) Balıkesir 13. Temmuz 1994 661 Sultan Sazlığı Kayseri 13. Temmuz 1994 942 Kızılırmak Deltası Samsun 15. Nisan 1998 943 Akyatan Lagünü Adana 15. Nisan 1998 944 Uluabat Gölü Bursa 15. Nisan 1998 945 Gediz Deltası İzmir 15. Nisan 1998 1618 Meke Gölü Konya 21. Haziran 2005 1619 Yumurtalık Lagünleri Adana 21. Haziran 2005 1620 Kızören Obruğu Konya 2. Mayıs 2006 ? Kuyucuk Gölü Kars 2. Nisan 2009 |
Mustafa hocam aşağıdaki linkteki ders konu notu işine yarayacaktır.. http://www.4shared.com/file/18591005...__RAMSAR_.html Ramsar Sulak Alan Sözleşmesi.. http://www.4shared.com/account/file/...CJ0GoueO15xHlY Sulak Alanlar Yönetmeliği.. http://www.4shared.com/account/file/...pwAWGjzf0Mc6IS Sulak Alanlar.. (SUNUM) http://www.4shared.com/account/file/...pwAWGjzf0Mc6IS |
Sulak Alan: alçak gelgitte derinliği altı metreyi aşmayan deniz suyu alanlarını da kapsamak üzere, doğal ya da yapay, sürekli ya da geçici, durgun ya da akar, tatlı, acı ya da tuzlu bütün sular ile bataklık, sazlık, ıslak çayır ve turbalıklar. Ramsar Alanı: "Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanlar Listesi"ne dahil edilen sulak alanlar Yapay Sulak Alan: İçme, kullanma ve sulama suyu temini ile elektrik üretimi amacıyla yapılan baraj ve gölet gibi su yapıları Ekolojik Karakter: Bir sulak alanın fiziksel, kimyasal ve biyolojik bileşenlerinin yapısı ile bunların karşılıklı ilişkilerinden doğan özellikleri Akılcı Kullanım: Sulak alanların ekolojik karakteri korunarak gelecek nesillerin ihtiyaçlarını da karşılayabilecek tarzda kullanılması Yabancı Tür: Bir sulak alan ekosisteminde doğal olarak bulunmayan tür Turba: Oksijensiz ve suya doygun ortamlarda çökelerek birikmiş ve kısmen ayrışmış organik ve inorganik materyallerden oluşan karışım Proses Artığı Çamur: Evsel ve endüstriyel atık su arıtma işlemleri sonucu tesislerden atık veya artık çamur olarak bırakılan malzeme Sulak Alan Bölgesi: Açık su yüzeyleri, lagünler, nehir ağızları, tuzlalar, geçici ve sürekli tatlı ve tuzlu su bataklıkları, sulak çayırlar, sazlıklar ve turbalıklar gibi habitatların oluşturduğu bölge Ekolojik Etkilenme Bölgesi: Sulak alan ekosistemi ile ilişkili ve sistemi destekleyen deniz, kumul, kumsal, çalılık, ağaçlık, orman, çayır, mera ve çeltik alanları gibi habitatların oluşturduğu bölge Tampon Bölge: Sulak alan havzasının coğrafi durumu, topografik özellikleri ve arazinin mevcut kullanım durumuna göre; sulak alan ekosistemini korumak maksadı ile ayrılan ve su toplama havza sınırını geçmemek ve sınırları varsa ekolojik etkilenme bölgesinden yoksa sulak alan bölgesinden itibaren 2500 metreden az olmamak üzere ayrılan bölge [Tanımlar, Çevre ve Orman Bakanlığı, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliğinden aslı gibi alınmıştır.] Yönetmelikle ilgili bazı hususları aslına sadık alıntılıyorum: Kapsam Madde 2 - Bu Yönetmelik, Ramsar Sözleşmesi çerçevesinde uluslararası öneme sahip olsun veya olmasın tüm sulak alanlar ile bu alanlarla ilişkili habitatların korunması ve akılcı kullanımı, sulak alanların yönetimi ile Ulusal ve Yerel Sulak Alan Komisyonlarına ilişkin usul ve esasları kapsar. İKİNCİ BÖLÜM : Koruma, Kullanım İlkeleri ve Yasaklar Turba çıkarılması Madde 9 - Koruma bölgelerinde turba çıkarmak isteyen gerçek ve tüzel kişiler verilen "Başvuru Formu" ile Bakanlığa başvurur (Ek-3). Bakanlığın uygun görmesi halinde "Turba Çıkarımı İzin Belgesi" düzenlenerek (Ek-4) izin verilir. Yabani bitki ve hayvan türlerinin toplanması Madde 11 - Bu Yönetmelik kapsamına giren alanlarda Bakanlığın uygun görüşü alınmadan; nadir, endemik, nesli tehlikede veya tehlikeye düşebilecek doğal bitki türleri kesilemez ve sökülemez, yabani hayvanlar, yumurtaları ve yavruları toplanamaz, yuvaları bozulamaz. Yabancıların yapacağı her türlü inceleme ve araştırmalar Bakanlığın iznine tabidir. Yerli araştırmacılar Bakanlığa bilgi vermek kaydıyla araştırma yapabilirler. Yabancı türler Madde 12 - Doğal sulak alanlara, hangi amaçla olursa olsun, bilimsel araştırma yapılmadan ve Bakanlığın uygun görüşü alınmadan yabancı türler atılamaz, bırakılamaz. Geçmişte atılmış ve bilimsel araştırmalar sonucunda sulak alan ekosisteminde ciddi olumsuzluklar yarattığı tespit edilen yabancı türlerin alandan uzaklaştırılması, bu mümkün olmuyorsa populasyonlarının kontrol edilmesi ilgili Bakanlıklarca sağlanır. |
Sulak alanlar yok oluyor Doğal Hayatı Koruma Vakfı-Türkiye Konya Kapalı Havzası Proje Koordinatörü Aysin Tektaş, Konya Kapalı Havzası’ndaki sulak alanlar için acil önlem alınmadığı takdirde başta Tuz Gölü olmak üzere geri dönüşü olmayacak ciddi sorunlarla karşı karşıya kalınacağını söyledi. Aysin Tektaş, zengin biyolojik çeşitliliğe sahip olan havzanın, Avrupa’da üreyen ve nesli tüm dünyada tehlike altında bulunan 13 kuş türünden 8’ine üreme alanı sağlayan,çok sayıda kuş türünün barındığı Tuz Gölü, Beyşehir Gölü, Bolluk Gölü, Kulu Gölü ve Ereğli Ovası gibi 16 önemli kuş alanına sahip olduğunu dikkat çekti. Tektaş, birçok endemik türde bitkinin bulunduğu Karapınar Ovası, Dedegöl Dağları, Tuz Gölü’nün aynı havza içinde yer aldığını ifade etti.Kontrolsüz su kullanımı ve yeni tarım alanlarının açılması nedeniyle havzadaki sulak alanlar üzerinde ciddi bir baskı oluştuğunu vurgulayan Tektaş, şunları kaydetti: “Son 40 yılda Türkiye’de Van Gölü’nün 3 katı büyüklüğünde, yaklaşık 1 milyon 300 bin hektar sulak alan kaybedildi. Geriye sadece1 milyon 250 bin hektar sulak alan kaldı. Tarımsal su kullanımının kontrolsüzolması ülke genelinde çok büyük bir sorun. Sadece Konya Kapalı Havzası’nı tehdit eden yaklaşık 26 bin kaçak su kuyusu var. Bu kuyulardan kontrolsüz şekilde sürekli su çekiliyor.” Yeraltı suyunun yüzde 80’i tarımda kullanılıyor Ülkenin yeraltı su rezervinin üçte birine sahip Konya Kapalı Havzası’nda su seviyesinin son 8 yılda 8 metre düştüğüne dikkati çeken Tektaş, “Bu bölgede su seviyesi 1977’den 1997 yılına kadar sadece 4 metre azalmıştı. Son yıllardaki yılda 1 metrelik düşüş ciddiye alınması gereken bir durum. Yeraltı suyunun yüzde 80’i tarımda kullanılıyor” dedi. Yeraltı sularının azalmasının sulak alanların yok olmasıyla sonuçlandığını dile getiren Tektaş, yağmur ve kar sularıyla beslenen yeraltı sularının sulak alanlar açısından en önemli kaynak olduğunu ifade etti. Sazlıklar da yok oluyor Bitki ve kuş varlığı açısından dünyada bir benzeri olmayan Aksaray’daki Eşmekaya Sazlığı ile Konya’daki Samsam Gölü ve Hotamış Sazlığı’nın bozularak özelliklerini tamamen kaybettiğini vurgulayan Tektaş, şöyle devam etti : “Akşehir Gölü de kurumak üzere. Su seviyeleri giderek azalan neredeyse bütün sulak alanlar tehlike sinyalleri veriyor. Sulak alanlarla birlikte sazlıklar da yok oluyor. Ülke ekonomisine ciddi gelir sağlayan sazlıklar, suyu süzme özelliğiyle de önemli bir görev üstleniyor. Sazlıklar doğal arıtım yapıyor. Bugün atıklarla da kirlenerek tehdit altında bulunan Bolluk Gölü, Tersakan Gölü, Tuz gölü, Obruk Yaylası, Ereğli Ovası ve Kulu Gölü başta olmak üzere sulakalanlar ve bitki alanlarının acilen korunması gerekiyor. Konya Kapalı Havzası’ndaki sulak alanlar çok acil önlem alınmazsa başta Tuz Gölü olmak üzere geri dönüşü olmayacak ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacak.” ‘Acil önlem alınmalı’ Tektaş, özellikle tarımda bilinçlendirmeye yönelik eğitim faaliyetlerine hız verilmesi gerektiğini ifade ederek, “Toprağı verimsizleştiren salma sulama yöntemine son verilmeli, sıcak havalarda sulama buharlaşma nedeniyle su kaybına yol açtığı için kesinlikle yapılmamalıdır. Atıklarla kirlenen sulak alanlariçin de acilen önlem alınmalıdır. Bu yapılmazsa geri kalan 1 milyon 250 bin hektarlık sulakalanımızı çok kısa sürede kaybedeceğiz” diye konuştu. |
TÜRKİYE RAMSAR ALANLARIYLA İLGİLİ BİLGİLER.. İHA/Kuyucuk Gölü'nün Ramsar statüsü onaylandığı takdirde Türkiye'nin on üçüncü ve Samsun-Adana hattının doğusundaki ilk Ramsar alanı olacak. Bugüne kadar Türkiye'de Ramsar ilan edilen alanlar sadece 12 tane. Bunlar Akyatan Gölü, Yumurtalık Lagünü, Manyas Gölü, Uluabat Gölü, Burdur Gölü, Gediz Deltası, Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Kızören Obruğu, Meke Maarı, Göksu Deltası ve Kızılırmak Deltası. KuzeyDoğa Derneği'nin Kafkas Üniversitesi ve Kars Çevre ve Orman Müdürlüğü ile beraber yürüttüğü Kars-Iğdır Doğal Zenginlik projesi kapsamında, Kars Valiliği, Kars Belediyesi, Arpaçay Kaymakamlığı ve Kuyucuk köyünün desteğiyle 2004 yılından beri Kars'ın Kuyucuk Gölü'nde yürüttüğü çalışmaların sonucu olarak Kuyucuk, Türkiye'nin 13. ve Doğu Anadolu'nun ilk 'Ramsar' alanı oluyor. KUŞ CENNETİ Dünya Göçmen Kuşları Günü vesilesi ile Kuyucuk Gölü'nün Ramsar alanı olması da kutlanınca ortaya renkli görüntüler çıktı. Aynı zamanda da Kuyucuk köylülerinin desteği ile Ercan Birdal başkanlığında Kuyucuk Köyü Kuş Cennetini Korumak ile Yerel Halkın Mesleki Eğitimini İş Yaratma ve Girimcilik Becerisini Kazandırma Derneği'nin kurulduğu ilan edildi. ABD'nin Stanford Üniversitesi öğretim üyesi Dr. Çağan Şekercioğlu yaptığı açıklamada, "Bu hafta sonu tüm dünyada Dünya Göçmen Kuşlar Günü olarak kutlanıyor. Bu özel gün 2006 yılında, tüm dünyadaki göçmen kuşların ve yaşam alanlarının korunmasına dikkat çekmek için uygulanmaya başladı. Dünya Kuş Gözlem Günü gibi halkın ve karar vericilerin kuşların ve yaşam alanlarının korunmasındaki ilgisini çekmek ve bilinçlendirmek için çeşitli etkinliklerle kutlanıyor. Ana amaç ilgi ve dikkat çekmek, bilinçlendirmek, kuşların ve yaşam alanlarının korunmasını teşvik etmek" dedi. DOĞU ANADOLU'NUN İLK RAMSAR ALANI KUYUCUK Şekercioğlu, Kuyucuk Gölü'nün Ramsar alanına dahil edilmesi ve Ramsar'ın önemiyle ilgili olarak da şunları söyledi: "İran'ın bir şehri olan Ramsar'da 1971'de imzalanan anlaşma sonucu dünyanın en önemli sulak alanlarının tescillenmesine karar verilmişti. Ramsar statüsü kazanmak, bir sulak alanın bir nevi altın madalya ya da beş yıldız kazanması demek. Bir yerin Ramsar alanı olması için Dünya Ramsar Sekreterliği'nin belirlediği bilimsel kriterlere uygunluk göstermesi ve dünya çapında önem taşıması gerekiyor. Bu kriterlere uygunluk sağlayan alanları değerlendirip, Ramsar Sekreterliği'ne yollama kararını, sadece ülkenin sulak alanlar komisyonu verebiliyor. Dokuz kriterden birini karşılamak Ramsar alanı olmaya hak kazanmak demek oluyor. Son beş yıldır Kuzey Doğa Derneği, Kuyucuk Gölü'nde topladığı bilimsel veriler ise, alanın bir değil, beş ayrı Ramsar kriterini karşıladığını gösterdi. Bu çalışmalar kapsamında, Türkiye'nin ilk su kuşu halkalama istasyonu Kuyucuk Gölü'nde kuruldu. Kuzey Doğa ekibi, Kafkas Üniversitesi ve diğer üniversite öğrencileri ve 14 ülkeden düzinelerce gönüllü özveriyle gece gündüz çalışarak Kuyucuk Gölü'nde 100'den fazla kuş türünden 2 binin üzeri bireyi halkaladı ve gölün dünya çapındaki önemini belgeledi. Bunun yanında Kuzey Doğa Derneği'nin gölde gerçekleştirdiği düzenli kuş sayımlarıyla, gölü en ez 204 türden binlerce kuş türünün kullandığı, zaman zaman bu sayının 35 bini geçtiği tespit edildi. Eylül 2004'de Kiraz Erciyas, Cemal Özsemir ve Dr. Çağan Şekercioğlu'nun Kuyucuk Gölü'nde 20 binden fazla angıt ve 10 binden fazla boz kaz saymasından bir yıl sonra, Eylül 2005'de Kuyucuk Gölü Yaban Hayatı Geliştirme Sahası ilan edildi." İNGİLTERE'NİN WHITLEY GOLD ÖDÜLÜ Kuzey Doğa Derneği yok olmuş sazlıkların aşırı otlatmadan korunması için, 2008 yılında Kaliforniya Eyalet Üniversitesi Profesörü Dr. Sean Anderson ile beraber Kuyucuk Gölü'nün ekolojik restorasyonuna, Arpaçay Kaymakamlığı ve Kuyucuk köyünün desteğiyle başladı. Kuzey Doğa Derneği, bu doğal zenginlikten yerel halkın da faydalanması için, bölgeyi yerli ve yabancı basında düzenli olarak tanıtıyor. Tüm bu faaliyetler sonucu, 2008 yılında İngiltere'nin en önemli çevre koruma ödülü olan Whitley Gold ödülü, Kuzey Doğa Derneği Başkanı Dr. Çağan Şekercioğlu'na İngiltere Kraliyet Prensesi Anne tarafından takdim edildi. KUYUCUK GÖLÜ'NDE 204 KUŞ TÜRÜ TESPİT EDİLDİ Kars Valiliği, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, Kafkas Üniversitesi ve Kuzey Doğa Derneği'nin yılardır süren bu ortak çalışmaları sonucunda, Kuyucuk Gölü, Türkiye sınırları içinde Doğu Karadeniz, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerini içine alan 350 bin kilometrekarelik bir alandaki ilk Ramsar alanı olmaya hak kazandı. Türkiye'nin en büyük gölleri olan Van Gölü ve Tuz Gölü'nün daha Ramsar statüsüne kavuşmadığı, 122 önemli sulak alanın sırada beklediği ve Türkiye'nin en son Ramsar alanının 2 Mayıs 2006 tarihinde kabul edildiği düşünüldüğünde, Kuyucuk Gölü'nün dünya çapındaki önemi ve Ramsar'ın Kars için ne kadar büyük bir gurur olduğu daha iyi anlaşılabiliyor. DOĞU’DA KUŞ TURİZMİ CANLANACAK Hem Önemli Kuş Alanı (TR085), hem de Önemli Doğa Alanı (DOG025) olan Kuyucuk Gölü, Doğu Anadolu ilkbahar ve sonbahar göçlerinde kuşların en önemli durak noktalarından biri. Kuzey Doğa ekibinin yapmış olduğu halkalama ve kuş gözlem çalışmaları sonucu 204 kuş türünün alanı kullandığı tespit edildi. Türkiye'de toplam 465 tür kuşun olduğu düşünülürse 216 hektar olan Kuyucuk Gölü için bu gerçekten büyük bir sayı. Bu türlerin 150 tanesi 2004 yılından beri KuzeyDoğa ekibi tarafından bölgede yapılan çalışmalar esnasında ilk kez alanda kaydedildi. Araştırmalar yapıldıkça bu sayının artacağı, gölde Türkiye'deki kuş türlerinin yarısından fazlasının kaydedileceği ve alanı kullanan kuş türü sayısının 250'yi geçeceği tahmin edilmekte. Kuyucuk Gölü'nün Ramsar statüsü onaylandığı takdirde Türkiye'nin on üçüncü ve Samsun-Adana hattının doğusundaki ilk Ramsar alanı olacak. Bugüne kadar Türkiye'de Ramsar ilan edilen alanlar sadece 12 tane. Bunlar Akyatan Gölü, Yumurtalık Lagünü, Manyas Gölü, Uluabat Gölü, Burdur Gölü, Gediz Deltası, Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü, Kızören Obruğu, Meke Maarı, Göksu Deltası ve Kızılırmak Deltası. |
Yanlış bilmiyorsam Seyfe Gölü Ramsar Alanı olmaktan çıktı Tugay hocam :) |
Bendeki ders notunda görünüyor ama şimdiki güncellenmiş halini bilmiyorum, küresel ısınma sanayileşmenin etkilerini düşünürsek mantıklı bu alanlardan çıkması.. |
Alıntı:
|
Seyfe Gölü kurudu. Şimdilerde yeniden canlandırmaya çalışıyorlar. |
Alıntı:
|
Alıntı:
|
SEYFE GÖLÜ: 1987 yılında gölün kurutulmasını öngören Mucur-Seyfe Projesi’ne Başbakanlık Çevre Genel Müdürlüğü karşı çıktığı için DPT tarafından yatırım programına alınmamış. Daha sonra proje Çevre Genel Müdürlüğü tarafından hazırlanan “Çevresel Etki Değerlendirme Raporu” doğrultusunda revize edilerek, “Mucur - Seyfe Ekoloji Koruma Projesi” adı ile 1990 yılında uygulamaya konmuştur. Çevre Bakanlığı’nın kuruluşunu takiben proje 1993 yılında yeniden incelemeye alınmış, projenin bu haliyle uygulanması durumunda Seyfe Gölü’nün kuruyacağı gerekçesiyle Çevre Bakanlığı ve Doğal Hayatı Koruma Derneği’nin itirazları sonucu 1997 yılında proje bir kez daha revize edilmiştir. Bu arada 1994 yılında Türkiye Ramsar (Uluslararası Sulakalanların Korunması) Sözleşmesi’ne taraf olmuş ve içlerinde Seyfe Gölü’nün de bulunduğu uluslararası öneme sahip alanlarından beşini Sözleşme Listesi’ne dahil ettirmiştir. Tüm bunlar olurken gölü besleyen su kaynaklarının tamamı sorumlu hiçbir kuruluştan görüş ve onay alınmaksızın çevredeki yerleşimlerin içme ve sulama suyu için alınmıştır. Bir taraftan Mucur - Seyfe Ekoloji Koruma Projesi kapsamında kuzeyden açılan tahliye kanalı ile yüzeysel akışın engellenmesi, diğer taraftan gölü besleyen Seyfe ve Horla kaynaklarının içme ve sulama suyu için alınması, üstüne bir de açılan yüzlerce kuyu ile yeraltı suları da çekilince Orta Anadolu’daki pek çok sulakalan gibi Seyfe Gölü de kurumuştur. Üstelik uluslararası Ramsar Sözleşmesi Listesi’ne dahil edilerek ekolojik karakterinin aynen korunacağı Devlet tarafından taahhüt edilmesinden sadece 5 yıl sonra. |
Alıntı:
|
Sanırım öyle bir durum söz konusu, kuruduğuna göre bu ramsar alanlarından çıkarılmıştır.. |
Alıntı:
|
Koordinatlar : 39°12’ K 34° 25’ D Rakım : 1100 m. Maksimum alan : (Doğal durumunda) 9350 hektar BUGÜN TAMAMINA YAKINI KURUDU. Bulunduğu il(ler) ve ilçe(ler): Kırşehir, Mucur-Boztepe |
Alıntı:
|
''Daha on yıl önce bulunduğu coğrafyanın en önemli sulakalanlarından biri olarak kabul edilen ve Ramsar Sözleşmesi Listesi’ne dahil edilen Seyfe Gölü tamamen kurumuştur. Bir zamanlar yüzbinlerce kuşun barındığı Seyfe Gölü’nün, çöle dönen göl tabanından yazın havalanan hortumlarla çevresindeki tarım alanlarına tuz saçılmaktadır.'' |
Alıntı:
|
Alıntı:
|
Alıntı:
beğendim zaten kırşehiri belki ahi evrana gelirim :P |
Alıntı:
|
Biara bende geliyorum ayşenur o taraflara.. |
Alıntı:
|
|
Mustafa hocam bu sulak alanlarla ilgili güzel bilgilerin olduğu bir sunum.. 4shared.com - çevrimiçi dosya paylaşımı ve depolama - indir SULAK ALANLAR.ppt |
Doğal Zenginlik Müzeleri Sulak Alanlar / Prof. Dr. Zafer AYVAZ Gerek ekolojik gerekse ticari değeri yüksek, değişik türden binlerce canlının yaşamasına olanak sağlayan sulak alanlar, tropik ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir ve başka hiçbir ekosistemle karşılaştırılamayacak işlev ve değerlere sahiptir. Bu özellikleri itibarıyla tüm dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilmektedirler. Sulak alanlar başta su kuşları olmak üzere çok zengin yaban hayatını barındırmalarının yanısıra bölgenin su rejimini düzenler, iklimini yumuşatır, tortu ve zehirli maddeleri tutarak suyun kalitesini artırırlar. Balıkçılık, avcılık, sazcılık ve turizm faaliyetleriyle bölge ve ülke ekonomisine katkı sağlarlar. Ülkemiz, coğrafi konumu, topoğrafik yapısı ve değişik iklim şartlarının oluşturduğu farklı ekolojik karakterdeki sulak alanlarıyla Avrupa ve Ortadoğu’nun en önemli ülkelerinden biridir. Günlük hayatımızda pek çoğumuzun çok fazla önemsemediği, verimsiz ve atıl alanlar olarak nitelediği, hatta uzun yıllar sıtma hastalığının kaynağı olarak görüldüğü için kuruttuğumuz sulak alanlar; doğal dengenin ve biyolojik çeşitliliğin korunmasındaki rollerinin anlaşılmasıyla ve ayrıca balıkçılık, sazcılık, turizm gibi faaliyetlerle ülke ekonomisine sağladığı katkılar nedeniyle tüm dünyada korunması öncelikli alanların başında yer almaya başlamıştır. Ülkemizde özellikle 1950’li yıllarda sıtma hastalığını önleme şeklinde başlayan kurutma çalışmaları, tarım toprağı elde etme amacıyla 1990’lı yılların ortasına kadar devam etmiştir. Ancak, kurutmalar sonucu elde edilen arazilerin pek çoğunda istenilen tarımsal üretime erişilememiş; bir kısım arazilerde çoraklaşma ve turbalıkların yanması gibi istenmeyen durumlarla karşılaşılmıştır. Ayrıca, yörenin su rejiminde meydana gelen bozulmalar ve iklimsel değişimlerin yanısıra birçok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi veya yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar meydana gelmiştir. Türkiye farklı ekolojik karakterdeki zengin sulak alan habitatlarına sahip bir ülkedir. Batı Palearktik bölgedeki 4 ana kuş göç yolundan ikisinin Anadolu üzerinden geçmesi ülkemizdeki sulak alanların önemini daha da arttırmaktadır. Her yıl göçleri sırasında milyonlarca göçmen kuş iki kez ülkemiz üzerinden geçmekte ve Anadolu’daki sulak alanları kullanmaktadır. Yine yüzbinlerce su kuşu düzenli olarak ülkemiz sulak alanlarında kışlamakta ve kuluçkaya yatmaktadır. Türkiye pek çok kuş türünün neslini devam ettirebilmesi için anahtar ülke konumundadır. Bu nedenle Türkiye’deki sulak alanların korunması herhangi bir ülkedekinden daha fazla önem taşımaktadır. Ramsar Sözleşmesi 2 Şubat 1971’ de Iran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan "Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi", bilinen adıyla “Ramsar Sözleşmesi”, doğa koruma konusunda düzenlenmiş ilk uluslararası sözleşmedir. Türkiye, Ramsar Sözleşmesi’ne Çevre Bakanlığı’nın kurulmasını takiben başlattığı girişimler sonucu 1994 yılında taraf olmuştur. Ramsar Sözleşmesi Taraflar Konferansında kabul edilen su kuşları ve balık kriterlerine göre yapılan değerlendirmeler sonucu ülkemizde 71 adet uluslararası öneme sahip sulak alan tespit edilmiştir. Ülkemiz, Seyfe Gölü, Sultan Sazlığı, Göksu Deltası, Kuş (Manyas) Gölü ve Burdur Gölünü 1994 yılında; Gediz Deltası, Kızılırmak Deltası, Akyatan Gölü ve Uluabat Gölünü ise 1998 yılında Ramsar Sözleşmesi Listesine dahil ettirmiştir. Türkiye, sözleşmeye taraf olduktan sonra sulak alanların drenajını öngören projeleri programından çıkarmış, ayrıca ekolojik karakterini olumsuz etkileyecek birçok projeyi de revize etmiştir. Sulak Alanlarımız Ne Durumda? Geçmişte uygulanan projeler nedeni ile Ramsar Alanları da dahil olmak üzere pek çok sulak alanda hala problemler yaşanmaktadır. Örneğin sulak alanları besleyen akarsuların barajlarda tutulması, yönlerinin değiştirilmesi veya sistemden su alınması, tarım ve sanayiden kaynaklanan kirlenmeler nedeni ile su kalitesinin bozulması, sediment taşınması, yabancı türlerin sisteme bırakılması, saz yakılması ve kontrolsüz saz kesimi gibi nedenlerle büyük problemler yaşanmaktadır. Bu problemlerin yanı sıra, henüz çok az sayıda alanda yönetim planının hazırlanabilmiş olması, alanları yerinden yönetebilecek mekanizmaların bulunmayışı, kurum ve kuruluşlar arasında iletişim ve işbirliğinin yeterli düzeyde sağlanamaması gibi nedenler koruma çalışmalarında başarıyı engelleyen faktörler arasındadır. 30 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe konan Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği, bu konuda uzun yıllar sıkıntısı çekilen hukuki boşluğu büyük ölçüde doldurmuştur. Özellikle yönetmelikle kurulan "Ulusal Sulak Alan Komisyonu" kurumlar arasında iletişim ve işbirliğinin geliştirilmesi bakımından önemli bir mekanizma olmuştur. 8. Taraflar Konferansı’nda kabul edilen, Ramsar 2003-2008 Strateji Planı da dikkate alınarak ilgili kamu kurum ve kuruluş uzmanlarının katılımı ile hazırlanan "Türkiye’nin 2003-2008 Ulusal Sulak Alan Strateji Planı" son derece önemli bir çalışma olup, sulak alanların korunması ve akılcı kullanımında tüm kurum ve kuruluşlar için rehber olacaktır. Bu tip çalışmaların yeterli olmadığını düşünüyorum çünkü hali hazırda birçok sulak alan işlevselliğini kaybetmiş durumda.Bunlara en güzel örneklerden biri "Sultan Sazlığı"dır. Mühim olan, doğanın doğal dengesini baştan bozmamak, milyonlarca sene evrilmiş bir denge bir kaç senede eski haline gelemiyor ne yazık ki! |
SULAK ALANLAR NEDEN ÖNEMLİDİR? Sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilen sulak alanlar; doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir. Sulak alanlar, yeraltı sularını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu dengeleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol ederek, kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek bölgenin su rejimini düzenlerler. Bulundukları yörede nem oranını yükselterek, başta yağış ve sıcaklık olmak üzere yerel iklim elemanları üzerinde olumlu etki yaparlar. Tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini (azot, fosfor gibi) kullanarak suyu temizlerler. Tropikal ormanlarla birlikte yeryüzünün en fazla biyolojik üretim yapan ekosistemleridir. Başta balıklar ve sukuşları olmak üzere gerek ekolojik değeri, gerekse ticari değeri yüksek, zengin bitki ve hayvan çeşitliliği ile birçok türün yaşamasına olanak sağlarlar. Yüksek bir ekonomik değere sahiptirler. Balıkçılık, tarım ve hayvancılık, saz üretimi, turizm olanaklarıyla bölge ve ülke ekonomisine önemli katkı sağlarlar. DÜNYADA VE TÜRKİYE’DE GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE SULAK ALANLAR Tarihsel süreç incelendiğinde, ilk insan yerleşimlerinin deltalar, taşkın ovaları, göl ve akarsu kıyıları gibi sulak alanlar olarak tanımlanan yerlerde yoğunlaştığını görmekteyiz. Mısırlılar, Mezopotamyalılar, Çinliler, Hintliler, İnduslar, Aztekler gibi pek çok topluluk binlerce yıl sulak alanlarla iç içe yaşamışlar, her yıl yenilenen verimli taşkın ovalarında tarım ve hayvancılık yapmışlar, sazından, balığına ve kuşuna sulak alanların sağladığı olanaklarla büyük medeniyetler kurmuşlardır. Ta ki 1890’lı yıllarda yüzyıllardır milyonlarca insanın ölümüne yol açan sıtmanın kaynağının sivrisinek olduğunu öğrenene kadar. O tarihten itibaren insanların sulak alanlara bakışı değişmiş, sıtmayı önlemenin tek ve kesin çözümünün bataklıkları kurutmak olduğu varsayılmıştır. Toplumda bu anlayış o kadar benimsenmiştir ki, büyük ve karmaşık problemlere köklü ve kesin çözümleri önerirken “sivrisineği öldürmek yetmez bataklığı kurutmak gerek” deyimi en yaygın kullanılır deyimlerden biri olarak kültürümüzdeki yerini almıştır. Önceleri sadece sıtma hastalığını önlemek için başlayan kurutma çalışmaları, gelişen teknoloji ile birlikte yeni tarım alanları elde etme amacına yönelmiş, sazlık ve bataklıkların yanısıra taşkın ovalarını ve gölleri de kapsayarak artarak devam etmiştir. Bu süreçte, Akdeniz ülkeleri sulak alanlarının %70’ ine yakınını kaybetmiştir. Ancak sulak alanların kurutulması sonucu elde edilen arazilerin pek çoğundan istenilen tarımsal üretime erişilemediği gibi; bir kısım yerlerde de tuzlanma, turbaların yanması, rüzgar erozyonu gibi nedenlerle kısa zamanda verimsizleşmiştir. Ayrıca, yörenin su rejiminde meydana gelen bozulmalar ve iklimsel değişmelerin yanı sıra; bir çok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi ya da tamamen yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkmıştır. Bu gelişmelerin ardından sulak alanların önemi tüm dünyada anlaşılmaya başlamış, sivil toplum örgütleri ve diğer doğa koruma kuruluşlarının da etkisiyle pek çok ülkede sulak alanların korunması için bir dizi koruma önlemleri alınmaya başlamış, ekolojik, sosyal ve ekonomik analizlere dayanan sulak alan koruma programları geliştirilmiştir. Ülkelerdeki bu gelişmelere paralel olarak, uluslararası düzeyde de çalışmalar başlatılmış, pek çok hukuksal düzenlemeler yapılmıştır. Bunlardan en önemlisi 1971 yılında İran’ın Ramsar kentinde imzaya açılan ve kısaca Ramsar Sözleşmesi olarak imzaya açıldığı kentin adıyla anılan Özellikle Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi’dir. Ramsar Sözleşmesi, sadece sulak alanların korunmasını öngören bir sözleşme olmasının yansıra, doğa koruma alanında da imzaya açılmış ilk sözleşmedir. Bu nedenle sözleşmenin dünya doğa koruma hareketi içerisinde de önemli ve ayrıcalıklı bir yeri vardır. Ocak 2004 itibariyle Sözleşmeye 138 ülke taraf olmuştur. Bu ülkeler, toplam alanı 111.884.289 hektar olan 1328 sulak alanı Sözleşme Listesi’ne dahil ettirmişlerdir. Sözleşmeye taraf ülkeler; -Ulusal sulak alan envanterlerini hazırlamayı, ve uluslararası öneme sahip sulak alanlar listesine girecek sulak alanlarını belirlemeyi, bunların korunmasını ve akılcı kullanımını geliştirecek metodları planlayıp uygulamayı, listeye dahil olan herhangi bir sulak alanın ekolojik karakterini olacak değişmeleri "Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği"ne rapor etmeyi, -Sulak alanlar dahilinde doğal rezervler yaratmayı ve bunların korunması için yeterli önlemler almayı, iyi yönetimle uygun sulak alanlarda su kuşları nüfusunu artırmayı, -Araştırmayı ve bilgi alışverişini teşvik etmeyi, sulak alan araştırmaları, yönetimi ve korunması konusunda bilgili personel yetiştirmeyi, -Bir sulak alanın birden fazla akit tarafın topraklarına yayılması veya bir su sisteminin akit taraflarca paylaşılır durumda olması halinde; sözleşmenin getirdiği yükümlülüklerin uygulanmasında birbirlerine danışmayı taahhüt etmişlerdir. Türkiye’de de 1950’li yıllarda tüm dünyada olduğu üzere sıtma hastalığını önlemek üzere başlatılan sulak alanların kurutulması çalışmaları, takibeden yıllarda tarım toprağı elde etme amacına dönüşmüş, bu dönemde toplam alanı 93 582 hektar olan 21 sulak alan tamamen kurutulmuştur. Yine aynı dönemde uluslararası öneme sahip 17 sulak alanda ise taşkın önleme veya su rejimine yapılan müdahaleler nedeniyle toplam 143 956 hektarlık alan geri dönüşü olmayacak şekilde kaybedilmiştir. Türkiye’de kaybedilen sulak alanların miktarı (toplam 236538 ha.) pek çok Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında daha küçük gibi görünse de ülkemizdeki sulak alanların hemen tamamında (su rejimine yapılan müdahaleler, kirlenme, aşırı ve yanlış avlanma, yabancı türlerin atılması gibi nedenlerle) ekolojik dengenin büyük ölçüde bozulduğu görülmektedir. Hatta pek çok alanın çok acil önlemler alınmadığı takdirde tamamen kaybedilmesi söz konusudur. 1980’li yıllarda dünyadaki gelişmelere paralel olarak Türkiye’de de sulak alanların korunması konusunda özellikle sivil toplum örgütlerinin çabaları yoğunlaşmış ve kamu kurumları üzerinde oluşturulan baskı sonuçlarını vermeye başlamıştır. Nitekim 1991 yılında Çevre Bakanlığı’nın kurulmasıyla birlikte, Bakanlık bünyesinde bir sulak alanlar birimi oluşturulmuş, 1993 yılında Başbakanlık tarafından “Sulak Alanların Korunması Genelgesi” yayımlanmış ve ilk kez sulak alanların korunması hükümet politikası olarak kabul edilmiştir. 1994 yılında ise Türkiye Ramsar Sözleşmesi’ne taraf olmuş ve akabinde uluslararası öneme sahip sulak alanlardan Manyas Gölü, Burdur Gölü, Sultan Sazlığı, Seyfe Gölü ve Göksu Deltası’nı 1994 yılında, Kızılırmak Deltası, Gediz Deltası, Ulubat Gölü ve Akyatan Lagünü’nü ise 1998 yılında olmak üzere uluslararası öneme sahip sulak alanlarından dokuzunu Ramsar Sözleşmesi’ne dahil ettirmiştir. Bunların toplam alanı 159 300 hektardır. Bu dönemde, özellikle doğa koruma ile ilgili gönüllü kuruluşların çabalarını sulak alanların korunmasına yoğunlaştırması ve kamu kurumları üzerinde baskı oluşturmaları oluşturmaları sonucunda; sulak alanların kaybına neden olabilecek pek çok projenin revize edilmesi, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği’nin ve 2003-2008 Ulusal Sulak Alan Stratejisi’nin uygulamaya konması, Ulusal Sulak Alan Komisyonu’nun kurulması ve sivil toplum örgütleri ile bilim adamlarının daha etkin bir şekilde karar ve yönetim süreçlerine katılması gibi önemli kazanımlar elde edilmiştir. Ancak, politik, yasal ve kurumsal anlamda elde edilen tüm bu kazanımlara rağmen, Türkiye’deki sulak alanlar hala büyük tehlikelerle karşı karşıyadır ve hala sulak alan kayıpları devam etmektedir. Bunun başlıca nedeni, hala kamuoyunda sulak alanların öneminin yeterince bilinmemesi ve sulak alanların önemsenmemesi, su ve arazi kullanım plan ve programlarını geliştirenler arasında sulak alanların korunması fikrinin yeterince benimsenmemesi ve kabul görmemesi, hala bunlar arasında kurutulan sulak alanlarda yaşanan olumsuzlukların farkında olmayan ve sulak alanların kurutulmasından toplum yararı bulunduğuna inanan önemli bir kitle bulunması ve bu kitle siyasilerden de önemli destek almasıdır. Türkiye Sulak Alanlar Bakımından Avrupa ve Orta Doğu’nun En Önemli Ülkesidir! Türkiye’nin Avrupa, Asya ve Afrika kıtaları arasındaki geçiş noktası üzerinde bulunması, üç tarafının farklı ekolojik karakterdeki denizlerle çevrili oluşu, deniz seviyesinden 5000 metreyi aşan yükseklik farklılıkları ve bu özellikleri neticesinde ortaya çıkan iklim çeşitliliği, Türkiye’yi sulak alanlar bakımından bulunduğu coğrafyanın en önemli ülkelerinden biri yapmıştır. Batı Palearktik Bölge'deki dört kuş göç yolundan ikisinin Anadolu üzerinden geçmesi Türkiye’nin önemini arttıran bir başka etken olmuştur. Türkiye’de “Ramsar Sözleşmesi Sukuşu ve Balık Özel Kriterleri” ne göre 76 uluslararası öneme sahip sulak alanın bulunduğu belirlenmiştir. Bunların toplam alanı 1 295 546 hektardır. 76 alandan 72’sinin sukuşları, 4’ünün balıklar, 16’ sının ise hem sukuşları hem de balıklar bakımından uluslararası öneme sahiptir. Ramsar Sözleşmesi’nin diğer kriterlerine göreyapılacak değerlendirmelerin de tamamlanmasıyla Türkiye’deki uluslararası öneme sahip sulak alanların sayısı daha da artacaktır. |
TÜRKİYE’NİN ULUSLARARASI ÖNEME SAHİP SULAK ALANLAR LİSTESİ SULAK ALANIN ADI Bulunduğu il/iller ALANI (hektar) KORUMA STATÜSÜ 1 Meriç Deltası Edirne 7000 TKA (2369 ha), DS (Tamamı) 2 İğneada Kırklareli 5399 YHKS, TKA; DS 3 Kocaçay Deltası Bursa 4200 YHKS 4 Gediz Deltası İzmir 14900 YHKS, DS, RA 5 Küçük Menderes Deltası İzmir 1500 YHKS, DS 6 Büyük Menderes Deltası Aydın 9800 MP, DS 7 Güllük Deltası Muğla 1400 - 8 Kızılırmak Deltası Samsun 21700 YHKS, DS, RA 9 Yeşilırmak Deltası Samsun 3000 YKS 10 Göksu Deltası İçel 15000 YHKS, DS, ÖÇKB, RA 11 Tuzla Gölü Adana 2800 YHKS 12 Akyatan Lagünü Adana 14700 YHKS, RA 13 Ağyatan Lagünü Adana 2200 - 14 Yumurtalık Lagünü Adana 16430 TKA;DS 15 Büyük Çekmece Gölü İstanbul 2850 İSR, 16 Küçük Çekmece Gölü İstanbul 1500 - 17 İznik Gölü Bursa 29880 DS 18 Uluabat Gölü Bursa 19900 RA 19 Kuş (Manyas) Gölü Balıkesir 20400 YKS,DS,MP,RA 20 Marmara Gölü Manisa 6800 - 21 Bafa Gölü Aydın, Muğla 12281 DS, TKA 22 Köyceğiz Gölü Muğla 8000 YKS, ÖÇKB 23 Sapanca Gölü Adapazarı, Kocaeli 4700 DS 24 Sarıkum Gölü Sinop 785 TKA, DS 25 Gavur Gölü Kahramanmaraş 1500 - 26 Işıklı Gölü Denizli 7300 - 27 Acı Göl Afyon, Denizli 836 YHKS 28 Yarışlı Gölü Burdur 915 - 29 Burdur Gölü Burdur, Isparta 24800 YHKS, RA 30 Karataş Gölü Burdur 1190 YHKS 31 Eğirdir Gölü Isparta, 47250 İSR, DS 32 Eber gölü Afyon 16800 DS 33 Akşehir Gölü Afyon, Konya 35300 DS 34 Balıkdamı Eskişehir 1470 DS, YHKS 35 Mogan Gölü Ankara 973 ÖÇKKB 36 Samsam Gölü Konya 830 DS 37 Kozanlı Gölü Konya 630 DS 38 Kulu Gölü Konya 860 DS 39 Ereğli Sazlıkları Konya, Karaman 5600 DS, TKA 40 Bolluk Gölü Konya 1150 DS 41 Tersakan Gölü Konya 6400 DS 42 Tuz Gölü Ankara,Konya,Aksaray 260 000 DS, ÖÇKB 43 Çorak Gölü Burdur 1150 - 44 Salda Gölü Burdur 4370 DS, 45 Karamık Sazlığı Afyon 4500 DS 46 Çavuşcu Gölü Konya 1200 DS 47 Uyuz Gölü Konya 15 DS 48 Çöl Gölü Konya 1045 - 49 Tödürge Gölü Sivas 750 - 50 Hazar Gölü Elazığ 7000 51 Palas Gölü Kayseri 2720 DS 52 Sultan Sazlığı Kayseri 17200 YHKS, DS, TKA, RA 53 Seyfe Gölü Kırşehir 10700 DS, TKA, RA 54 Beyşehir Gölü Konya, Isparta 73000 MP,DS 55 Erzurum Ovası Erzurum 3300 56 Sarısu Ovası Ağrı 4800 - 57 Haçlı Gölü Muş 2500 - 58 Bulanık Ovası Muş 8000 - 59 Aktaş Gölü Ardahan 2700 ASB 60 Çıldır Gölü Ardahan 14000 - 61 Kuyucak Gölü Kars 219 YHKS 62 Çalı Gölü Kars 25 - 63 Doğu Beyazıt Sazlığı Ağrı 8750 - 64 Sodalı Gölü Bitlis 1500 - 65 Erçek Gölü Van 9520 - 66 Van Gölü Van, Bitlis 390000 - 67 Yüksekova Sazlığı Hakkari 24900 - 68 Balık Gölü Ağrı 3400 İSR 69 Nemrut Gölü Bitlis 4500 - 70 Demir Köprü Barajı Manisa 5060 - 71 Sarıyar Barajı Ankara 8400 YHKS 72 Hirfanlı Barajı Ankara, Kırşehir 26300 - 73 Yedikır Barajı Amasya 593 YHKS, DS 74 Keban Barajı Elazığ 12500 - 75 Fırtına Deresi *** Rize MP 76 Kara Dere*** Rize - * Değerlendirme uluslararası Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi (Ramsar Sözleşmesi) kriterlerine göre yapılmıştır. ** RS: Ramsar Alanı, DS: Doğal sit, MP: Milli Park, TKA: Tabiatı Koruma Alanı, TP: Tabiat Parkı, HKS. Yaban Hayatı Koruma Sahası, ÖÇKB: Özel Çevre Koruma Bölgesi *** Türkiye’de saptanmış uluslararası öneme sahip akarsu niteliğindeki iki sulak alandır. |
TÜRKİYE’DEKİ SULAK ALANLARA İLİŞKİN TEMEL SORUNLAR Su Rejimine Yapılan Müdahaleler: 1950’ li yıllardan sonra tüm dünyada olduğu üzere Türkiye’deki sulak alanlar içinde en önemli sorun sulak alanların kurutulması idi. 1994 yılında Türkiye’nin Ramsar Sözleşmesi’ne taraf olmasıyla sulak alan kurutma politikaları terkedilmiştir. Ancak, sulak alanda aşırı miktarda su alınması, sistemi besleyen akarsuların barajlarda tutulması veya yönlerinin değiştirilmesi ya da yer altı sularının aşırı kullanımı gibi nedenlerle hala çok büyük boyutlarda sulak alan kayıpları yaşanmaktadır. Su kalitesinin bozulması: Sulak alan ekosistemleri bulundukları havzanın en çukur yerinde veya en alt noktasında oluşmuşlardır. Bu yüzden havzadaki tarım alanlarının drenaj suları, yerleşim alanları ve sanayi tesislerinin atık sularının hemen tamamı nihayetinde sulak alanlara ulaşmaktadır. Gerek yerleşim alanlarının, gerekse sanayi tesislerinin çok büyük bir kısmının henüz arıtma tesisleri bulunmadığı için kirliliğe neden olmaktadırlar. Habitat tahribi: Geçmiş yıllarda olduğu kadar olmasa da hala, altyapı ve turizm yatırımları, sulak alanlardan ve bunları besleyen akarsu yataklarından kum ve çakıl alınması, kontrolsüz saz kesimi, saz yakılması, aşırı otlatma, vb. nedenlerle habitat bozulmaları ve kayıpları yaşanmaktadır. Doğal sulak alanlara yabancı türlerinin atılması: Geçmişteki uygulamaların pek çoğu önemli problemlere neden olsa da, özellikle ticari değeri yüksek türler hala sulak alanlara atılmaktadır. Yönetime İlişkin Sorunlar: Yukarıda belirtilen sorunların pek çoğunun önlenememesinin temelinde yönetime ilişkin sorunlar yatmaktadır. Bu sorunları şöyle sıralayabiliriz. -Hala karar vericiler ve planlamacılar da dahil olmak üzere, kamuoyu tarafından sulak alanların öneminin yeterince anlaşılmaması. -Su ve arazi kullanım planlarında sulak alanların korunması ve akılcı kullanımı ilkelerinin dikkate alınmaması. -İlgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir iletişim ve işbirliğinin sağlanamaması. -Alanların yerinden yönetimini sağlayacak, aynı zamanda alanın ekolojik karakterindeki değişimleri sürekli ve düzenli olarak izleyecek ve gerekli tedbirleri zamanında alabilecek bir idari mekanizmaların bulunmayışı. NE YAPILMALI ? Türkiye’de özellikle son 10-15 yıl içerisinde sulak alanların korunması konusunda önemli kazanımlar elde edilmiştir. Bu kazanımların başında Sulak Alanların Korunması hakkında Başbakanlık Genelgesi, Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği ve 2003-2008 Ulusal Sulak Alan Stratejisinin uygulamaya konması, Ulusal Sulak Alan Komisyonu’nun kurulması ve sivil toplum örgütleri ile bilim adamlarının karar ve yönetim süreçlerine daha etkin bir şekilde katılması söylenebilir. Ancak, politik, yasal ve kurumsal anlamda elde edilen bu kazanımlara rağmen Türkiye’deki sulak alanlar hala büyük tehlikelerle karşı karşıyadır ve hala sulak alan kayıpları devam etmektedir. Sulak alan kayıplarının önlenmesi ve iyi yönetimle geliştirilmesi için aşağıda belirtilen önlemlerin mutlaka uygulanması gerekmektedir. 1- Sektörel politikaların (özellikle su ve arazi kullanım politikalarının) Ramsar Sözleşmesince öngörülen akılcı kullanım kavramı ile uyumlu hale getirilmeli; sulak alan kaybına neden olan (Bataklıkların Kurutulması ve Bundan Elde Edilecek Topraklar Hakkında Kanun, Devlet Su İşleri Umum Müdürlüğü Teşkilat ve Vazifeleri Hakkında Kanun, Sıtma ile Mücadele Kanunu) yasal düzenlemelerin ilgili hükümlerinin yürürlükten kaldırılmalı; sulak alanların korunması, geliştirilmesi ve akılcı kullanımını öngören yasal düzenlemeler güçlendirilmelidir. 2- 30 Ocak 2002 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Sulak Alanların Korunması Yönetmeliği”nin (özellikle Koruma Bölgelerinin Belirlenmesi ve Yönetim Planlarının Hazırlanması ile ilgili hükümleri olmak üzere) mutlaka eksiksiz uygulanmalıdır. 3- Yine, Türkiye’deki sulak alanların korunması, geliştirilmesi ve akılcı kullanımının sağlanmasında önemli araçlardan biri olan ve Aralık 2003’de Ulusal Sulak Alan Komisyonu tarafından da kabul edilen “Ulusal Sulak Alan Stratejisi” nde öngörülen hedeflerin gerçekleştirilmesi için ilgili tüm kurum ve kuruluşlar sorumlulukları dahilinde harekete geçmelidir. 4- Sulak alan kayıplarının en önemli nedenlerinden biri de hala sulak alanların öneminin politikacılar, karar vericiler, arazi ve su kullanım planlamacıları tarafından hala yeterince anlaşılmamış olmasıdır. Bu durumu değiştirmek için özellikle Dünya Sulak Alanlar Günü, Dünya Su Günü, Biyolojik Çeşitlilik Günü gibi özel günler de seminerler ve toplantılar düzenlenerek, kitap ve broşürler, gazeteler, televizyonlar, internet gibi tüm araçlar kullanılarak söz konusu gruplar sulak alanların önemi, işlev ve değerleri hakkında bilgilendirilmelidir. 5- Başta Çevre ve Orman Bakanlığı olmak üzere, tüm ilgili kurumların altyapı ve teknik donanım yönünden kapasiteleri artırılmalıdır. Hizmet içi eğitimlere öncelik verilerek özellikle yerel birimlerdeki teknik personele (TBMM’nde görüşülmekte olan Kamu Reformu Temel Kanunu ve Yerel Yönetimler Yasası ile yetkilerin özel idarelere ve belediyelere devredileceği düşünüldüğünde) sulak alanların ekolojik işleyişini değerlendirebilecek, yorumlayabilecek ve planlama yapabilecek düzeyde gerekli bilgi ve deneyim bir an önce kazandırılmalıdır. 6- Ramsar Sözleşmesi Sulak Alan Yönetim Planlaması Rehberi ilgili kurumlara benimsetilmeli; Ramsar alanları başta olmak üzere, öncelikli alanlar için yönetim planları yapılmalı ve uygulanmalıdır. Yönetim planlarının hazırlanması sürecinde, gönüllü kuruluşların yanı sıra balıkçılar, avcılar, çiftçiler gibi sulak alanlarda yaşayan ve sulak alanlardan faydalanan halk da dahil olmak üzere tüm tarafların en geniş katılımı sağlanmalı ve katkıları alınmalıdır. 7- Yasaların gerektirdiği tedbirlerin uygulanması için daha etkili denetim mekanizmaları geliştirilmelidir. 8- Sulak alanların ekolojik karakterinde olabilecek değişiklikleri tesbit etmek ve zamanında gerekli müdahaleleri yapabilmek için izleme programları geliştirilmeli ve uygulanmalıdır. 9- Geçmişte kurtulan ya da çeşitli nedenlerle ekolojik karakteri bozulan sulak alanların restorasyonu ve rehabilitasyonu için eylem planları geliştirilmeli ve uygun alanlarda uygulamaya geçilmelidir. |
Hepinize ayrı ayrı teşekkürler. çok sağolun. beni çok fazlasıyla bilgilendirdiniz. ayrıca bu kadar ilgi de beni sevindirdi. çok teşekkürler... |
Biz bir aileyiz mustafa hocam.. |
Alıntı:
Beni de Aileden saydığınız için teşekkürlerimi sunuyorum. |
Alıntı:
|
Alıntı:
Teşekkürler Tugay Hocam ve diğer Hocalarım... |
Olur mu mustafa hocam bu biz coğrafyacıların renk ahengidir.. Hangi branşta var bu kadar renklilik? |
Alıntı:
Coğrafya'nın Bütünleştirici İlkesidir sizin dedikleriniz herhalde... yeni bir ilke mi kazandı acaba?! |
Alıntı:
İsteyen herkes kendi sitesinin tanıtımını burdan konu açarak yapabilirler, bunda yadırganacak bir durum söz konusu değil.. |
benim amacım coğrafya'ya hizmettir. Coğrafya Hizmetçisi sloganını uzun yıllar kullandım. ayrıca sizi tebrik ederim Tugay Hocam. son bir nokta benim forumum çok işlek değil ama anasayfam gayet iyi durumdadır. millet bunu kafasına sokamıyor ona da üzülüyorum... |
Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 22:25. |
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by BizimCografya.com® Copyright ©2008 - 2011, Baylas