|
GENEL Her konuda yazıp çizebileceğiniz bölümümüz. |
| LinkBack | Seçenekler |
25-Ekim-2009, 00:35 | #1 (permalink) |
Zümrüt Üye Üyelik tarihi: 08-Haziran-2009 Ad- Soyad: zumrut Bulunduğu yer: Yurt dışı
Mesajlar: 1.249
Teşekkürleri: 1.215
762 mesajına 2.493 kere teşekkür edildi.
| Nasuh Mahruki : Fotoğrafın Kilometre Taşları Nasuh mahruki : fotoğrafın kilometre taşları Biz sizi daha çok dağcı, gezi anıları yazarı ya da sporcu olarak tanıyoruz ve ben şunu merak ediyorum; fotoğrafçı kimliğiniz bu sporların yanında doğal olarak mı ortaya çıkıp gelişti, yoksa önceden de bir ilginiz var mıydı? Şöyle gelişti süreç benim için, dağcılık ve diğer doğa sporlarına 20 yaşında Bilkent Üniversitesi’nde okurken başladım ve ilk bir yıl fotoğraf makinem yoktu. Baktım ki çok güzel yerlere gidiyoruz. Türkiye içinde dolaşıyoruz, kamplara, faaliyetlere yürüyüşlere, tırmanışlara gidiyoruz ve gerçekten çok hoş yerler, orijinal şeyler görüyoruz ve doğanın bütün güzelliklerini yaşıyoruz. Bunları paylaşmak gerektiği hemen kendini gösterdi, dolayısıyla bir fotoğraf makinesi edindim bir sene sonra. Nikon FM2 aldım bir tane. FM2 de çok iyi makine o zamanlar için. Hem mekanik kolay kullanılan hem de bayağı ağır şartları da kaldıran bir makine. Kaç kere ıslak, nemli ortamlara, mağaralara ve dağlarda karlı ortamlara soktuğum halde çok da güzel sonuçlar verdi. İlk başlangıcım Nikon’la olduğu için Nikon’la devam ettim. Djital fotoğrafa da Nikon’la başladım ama yıllar sonra Kosta Rika’da setimi çaldılar, çantam gitti malesef. Ondan sonra Canon’a geçtim, zaten artık dijital fotoğrafa da geçmiştim, yeni setimi Canon’la yapmaya karar verdim. Ama dediğim gibi, bu tür çok doğaya çıkan ya da başkalarının kolay görme fırsatı olmayan yerlere giden kişilerin bence mutlaka fotoğraf makinası ve video kamerasını da yanlarında götürmeleri gerektiğini düşünüyorum. Peki bu konuda bir eğitim aldınız mı? Etkilendiğiniz bir fotoğraf sanatçısı var mı? Yok, çeke çeke öğrendim. Etkilendiğim bir isim de yok. Ben tabii sanat fotoğrafı çekmiyorum. Gördüğüm şeyleri daha çok belge olarak değerlendiriyorum. Tabii kadraja dikkat ederek, estetik kaygılarla hareket ederek, ışığı ayarla*****... Paylaşırken onu nasıl yansıtmak istiyorsam, hangi duyguları aktarmak istiyorsam hep o gözle bakmayı öğrendim. Aslında çeke çeke öğrendim, sonuçlarını görerek daha iyi fotoğraf çekmeyi öğrendim diyebilirim. Özellikle solo tırmanışlarda yük probleminiz oluyordur sanıyorum ve gittiğiniz yerler hem kültürel anlamda zengin hem de tırmanışlarınızı gerçekleştirdiğiniz dağları içinde barındırıyor. Uzaktan bakınca her iki kısım için de farklı ekipmana ihtiyacınız var gibi görünüyor. Bu işi nasıl çözdünüz ya da her yere fotoğraf makinenizi götürebiliyor musunuz? Her yere mutlaka fotoğraf makinemi götürüyorum. Hatta bir kere götürmedim. Daha doğrusu son etabında götürmedim ona da çok pişman oldum, mutlaka götürülmesi gerek... Şu an Canon 20D kullanıyorum. Ama Canon 20D özellikle tırmanışlar için ağır olmuyor mu? Tabii... İki makine götürüyorum. Bir tane büyük slr, bir tane de normal basçeklerden. Zirve tırmanışlarında ne kullanıyorsunuz? Basçek götürüyorum, gerçi Everest’in zirvesine ve o dönemlerde 7000 – 8000 metrelik dağların zirvelerine kocaman fotoğraf makinesi ve bir de video kamera götürmüştüm. Ama gerek yok o kadar büyük ve ağır makine taşımaya bence. Gerçi ben 95’te çıkmıştım Everest’e. Zaten o zaman dijital yoktu, dia çekmek zorundaydık... Dijital kompakt makinelerde aldığınız sonuçlardan memnun musunuz? Hiç bir şekilde rahatsız etmiyor... Bir de onlar sanat fotoğrafı değil zaten... Sadece birer belge... Belgesel anlamlı olduğu için o fark göze batmıyor bile... Sonuçta tripodla , ışık ölçüp saatlerce günlerce ışık – kadraj – kompozisyon ayarlayıp beklediğiniz fotoğraflar değil onlar. O anda ne varsa önünüzde onu çekiyorsunuz. Önemli olan o andaki görüntünün diğerlerinden bir farkı olduğunu hissedebilmek ve makinanızı o anda çıkarıp çekmek. Tabii bütün bunları yaparken tırmanış güvenliğini de hesaba katmak... Tırmanış ekiplerinizde bu işi sadece fotoğraf çekmek için yapan insanlara denk geliyor musunuz? Hayır, ben denk gelmedim. Ama ekipte fotoğrafa çok meraklı insanlar olabiliyor... Mesela Everest’e giderken birisi kocaman bir makine getirdi. Herhalde 70 yıllık bir makineydi... Bize de sonradan yolladı onunla çektiği fotoğrafı, hatta şurada asılı duvarda... Ama tabii bunlar çok özel meraklar. Yoksa dağa giden hiç kimse ben dağa çıkıp çok profesyonel fotoğraflar çekeceğim diye profesyonel dağcılık yapmıyor. Önceliklerinizi doğru tespit etmeniz lazım. 8000 metrede fotoğraf çekmek için bu işi yapacak kadar büyük bir lüksünüz olamaz, çünkü o sürecin riskleri ve tehditleriyle bir yandan uğraşıp bir yandan da tırmanışınızı yapmaya çalışıyorsunuz. Dağcılık tehlikeli ve riskli bir spor ve çok ciddi bir eğitim gerektiriyor. O yüzden dağcılar zaten öğreniyor fotoğrafçılığı ve o güzellikleri karelere yansıtıyorlar. Nasuh Mahruki -50 derecede, saatte 90 km. rüzgara karşı ya da kar gözlükleriyle fotoğraf çekilebiliyor mu? Çekiliyor, ben buna çok da iyi alıştım artık. Mutlaka belimde bir çantada, karnımda sıcak tutacak şekilde bir video kamera ve bir fotoğraf makinesi oluyor. Zor tabii, yani bunun da size bir enerji maliyeti var. Onunla uğraşmanız lazım ona konsantre olmanız lazım. Bazen eldiveninizi çıkarmanız gerekiyor ki hiç hoş bir şey değil oralarda eldiveni çıkarmak durumunda kalmak, ama bazen bir şey yapmak için gerekebiliyor. Buna alıştırdım kendimi... Mesela motorsikletle seyahat ederken de hep ulaşacağım bir çantada bir fotoğraf makinesi tutuyorum ki ani bir şey çıktığında hemen en kolay şekilde ulaşabileyim. Zaten bütün bunları başkalarıyla o güzellikleri paylaşmak için yapıyorsunuz, bunu kafanızda çözünce gerisi dikkatli bir şekilde işe odaklanmak ve oradan güzel bir malzeme çıkarmaya kalıyor. Analog ve dijital makineler arasında bir fark gözetiyor musunuz? Hayır, ben teknolojiyi severim, bugün için dijital teknolojiden yanayım. Zaten dijitalin de analoğu yakaladığını, yakalamamış olsa bile benim ihtiyaçlarımı karşıladığını düşünüyorum. Doğa fotoğrafçılığında photoshop kullanımı hakkında ne düşünüyorsunuz? İnsanlar ne istiyorlarsa yapmalılar. Ama üzerinde, bu fotoğraf photoshop ile edit edilmiştir diye bir bilgi verilmesi gerekli bence. Bu bilgiyi kullanmadan bunu doğal fotoğrafmış gibi vermek samimiyetsizlik olur diye düşünüyorum. Her ikisi de yapılabilir yeter ki fotoğraf çeken kişi dürüst davransın... Burada ufak tefek düzeltileri kastetmiyorum sonuçta analog fotoğrafta da bir takım temizlemeler yapılıyor, fotoğrafın artık özünü değiştiren müdahalelerden bahsediyorum. Ben bir de fotoğraf zevkinizi merak ediyorum, yani yaptığınız işin haricinde ne tür fotoğrafları izlemekten hoşlanıyorsunuz? Benim fotoğraftan anladığım görsel bir estetik şovdan ziyade izleyiciye bir şey katıyor olmasıdır... O fotoğrafı seyrederken en azından belki o kültürün bir parçasını tanımak, o coğrafyanın bir özelliğini öğrenmek ya da o insanın yüzündeki bir ifadeyi anlamak gibi hani o fotoğrafın görselliğinin yanısıra bir mesajının da olması ve verdiği ayrıca bir bilgi olması gerektiğini düşünüyorum. Ama tabii bunlar olmadan da sanat eseri niteliğinde çok görsel, sanatsal şeyler yapılıyor o ayrı, onun da yeri bambaşka. Ama tutuculuğum yoktur, yani o mu bu mu bakmam. İnsanlar ne üretmek istiyorlarsa üretsinler. Sonuçta hepsinin bir izleyici kitlesi ve bir sözü oluyor. Bunları özel olarak takip etmiyorum ama görünce de ilgiyle izlerim... Su altı fotoğrafçlığı ile ilgilendiniz mi? Evet ilgilendim ama öyle bir zamanda başladım ki analog makineden dijitale geçiliyordu o sıra, tam geçiş devresinde... Ben de caseler meysler bir dolu para harcamıştım. Ama analog işi bitti, elimde kaldı hepsi. Gerçi devam edebilirdiniz, o size kalmış bir şey biraz da... Ama dijital o kadar rahat ki hele su altında... Çünkü karadayken yine film değiştirme lüksünüz var, su altında o da yok. Daldığınızda 36 kare ne çıktıysa o. Dolayısıyla su altı için dijital apayrı bir fırsat sunuyor. Sonucu görüyosunuz bir kere... Su altında analog işi artık bu alanda gerçekten iddialı olan profesyonellerin yapabileceği bir iş bu saatten sonra ki onların da giderek azaldığını söyleyebilirim. Peki yamaç paraşütü esnasında fotoğraf tecrübeniz oldu mu? Yok, yani ben yamaç paraşütü yaparken çok konsantre bir şekilde, dikkatli hareket ettiğim için pek fotoğraf çekmeye odaklanamadım. Aslında çok örnek var.. Genelde tandemlerde çok yapılıyor... Yani pilot sizi uçuruyor siz etrafı izliyorsunuz sadece... O zaman fotoğraf çekmek kolay. Yamaç paraşütünü ben zaten yıllar önce yaptım. Şu anda çok üzerinde durduğum bir spor değil. Tekrar öyle bir denk getirirsem önce bir ısınmam lazım... Ara verdim çünkü... Bir röportajınızda “Bu tip sporlar, seyircisizdir, alkışsızdır. Sporcunun motivasyonu içe dönük olmalıdır.” demişsiniz. Acaba fotoğrafı bu tip sporlar için bir çeşit ertelenmiş seyirci kazanma yolu olarak düşünebilir miyiz? Oradaki ifade farklı. Seyircisiz, alkışsız olması hedefin ve başarının seyircisiz olmasından kaynaklanıyor. Yani o dağ yolculuğu sizin upuzun bir yolculuğunuz. Ve zirve dediğiniz şey mesela bir tırmanıştan bahsediyorsak başarıyla ilişkilenen kısım o. Orada kişi yalnız, tek başına... Fotoğrafı ise siz olayın bütününde kullanıyorsunuz. Zirvede de mutlaka kullanıyorsunuz ama bütündeki güzellikleri yansıtmak için kullanıyorsunuz özellikle. Dolayısıyla o ifade farklı. O anlamda kullanılan bir ifade değil. Paylaşmak amaçlı yapılan bir şey fotoğraf ve bir belgesel değeri olan ve çok insanın görme şansı olmayan yerleri başkalarına tanıtmak amaçlı yapılan bir şey. Ha, elbet başarı duygusunun da ifadesi vardır ama seyircisizliğe çizik attıracak ölçüde değil. Bir gün bir şekilde bu spor dallarından uzak kalsanız fotoğraf hala hayatınızda var olmaya devam eder mi? Ya da neresinde olur hayatınızın? Ben tabii fotoğrafa hep belgesel gözüyle yaklaştım. Gündelik hayatımda fotoğrafı çok kullanmıyorum. Fotoğraf makinesini de yanımda dolaştırmıyorum. Aslında bir ara niyetlendim de... Yanımda hep bir makine ile dolaştım çünkü gün içinde de insanın karşısına bir çok şey çıkıyor. Ama doğa sporları geçmişim bambaşka bir format yapmış benim kafamda yani hep o gözle bakıyorum ve o gözle bir şey çıkmasını istiyorum. Dolayısıyla da fotoğraf çekmeye gerek yok diye bakıp geçtim herşeye, sonuçta da vazgeçtim bu sevdadan. Ama seyahatlere, ciddi ekspedisyonlara çıkarken muhakak makinelerim, yedeklerim yanımda oluyor çünkü çok sıradışı şeyler görüyorum. Benim fark yaratabileceğim, rekabet avantajına sahip olduğum konu bu çünkü... Sizce en fotografik bölgeler? Kültür olarak Hindistan... Hindistan eşsiz... Çok renkli ve çok kalabalık, bir milyarın üzerinde insan var. Bir çok kültür iç içe geçmiş, harmanlanmış durumda ve aralarında çok enteresan bir uyum var. Doğa olarak, coğrafya olarak ise Alaska’yı çok beğenmiştim. Tabii Himalayalar, Karakurum dağları... Yüksek dağlar zaten beni her zaman çok çekti. Onun dışında tabii Afrika çok özgün doğal yaşam ve hayvanlar açısından çok enteresan. Avrupa bizim çok yakın olduğumuz bir kültür. Buranın daha medenisi, daha derli toplusu diye düşünün. Fakat başka bir coğrafyaya, kültüre gittiğinizde farklı olan insanı çekiyor... Hindistan bu anlamda çok farklı... Ne bileyim, o anlamda Almanya’nın bizden bir farkı, çok etkileyecek bir tarafı yok. Ya da olanlar o kadar çok çekilmiş ki bir fark yaratabilmeniz için hakikaten çok profesyonel olup, 24 saat onu düşünerek yaşayacaksınız, o zaman evet, yani odaklanırsanız özgün şeyler çıkabilir ama o seviyeye gelmedikten sonra fark yaratamazsınız... Sikkim’de 14. Dali Lama’yı görmüşsünüz. Peki sizin için onunla birlikte çekilmiş bir fotoğrafınız mı yoksa sizin çektiğiniz bir Dalai Lama portresi mi daha önemlidir? İkisi de ama onunla çekilmiş bir fotoğrafım malesef yok. Onun benim çektiğim fotoğrafları var. Evet, ben sadece fırsat olsaydı hangisini tercih ederdiniz onu öğrenmek istemiştim... İkisi de olsun isterdim. Dalai Lama ile birlikte bir fotoğrafımın olmasını isterdim açıkçası ama çok kalabalık ve büyük bir organizasyondu ve binlerce insan gelmişti. Öyle bir imkan olmadı. Verdiği bir İngilizce dersi dinledim, hatta bir kaç tane Hintçe ve Tibetçe dersi de oldu, onları da takip ettim. Orada bir grup gezgin çocukla hareket ettik biz bir hafta kadar. Bir kaç programı vardı, hepsine katıldık ama bir tek İngilizce organizasyon vardı ve bizim anladığımız sadece bu oldu, yani tek ders. Ama diğerlerine de katılıp o havayı yaşadık. Çünkü binlerce insan ondan bir şeyler alıyor. Bir şeyler anlatıyor ve o enerjiyi hissediyorsunuz orada, o da güzel bir duyguydu. O zaman sizin için vizörün önü ve arkası eşit değerde önemli bir olayla karşılaştığınızda? Hayır o kadar da değil, sadece Dalai Lama örneği olduğu için böyle söyledim. Tarihe mal olmuş bir kimlikle bu tür bir paylaşımımın olmasını isterdim. Ancak onun ötesinde her zaman objektifin arkasında olmayı tercih ederim çünkü sürecin içinde aktif oyuncu olmayı tercih ederim. Yaşadıklarımı paylaşmayı seviyorum zaten pek öyle turistik fotoğrafım da yoktur. Çünkü fotoğrafı çeken kişi olarak önünde pek yer alamıyorum. Ancak dağda, doğada ya da herhangi bir ekspedisyonda belge değeri olan bir an, bir mesajı olan bir kare görürsem önüne geçip orda ben de olmalıyım diye düşünürsem yaparım. Peki nasuh Mahruki hayatının kilometre taşlarını resmeden bir fotoportre kitabı yayınlamayı düşünür mü? Evet niyetim var hatta, “Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir” adlı son kitabım yeni çıktı. Çok başka bir tema da bir kitap ama bundan sonrası için böyle bir kitaba niyetim var. Bir süredir üzerinde düşünüyorum ama bunu da bir senaryo çerçevesinde yapmak istiyorum. Sadece fotoğrafları koyup, altına nerede olduğunu yazıp geçmek yerine bir hikayeyle, girişi, gelişmesi, sonucu olan bir hikaye gibi düşünüyorum. Bir fotoğraf kitabı olacak sonuçta ama içinde yazı yönü de olan bir fotoğraf kitabı diye düşünüyorum. Henüz kafamda tam oturtamadım, bir oturtsam girişeceğim.. Fotoğraflar hazır ama senaryosuna ve formatına karar veremedim daha... Kitaplarınızdan biraz bahsetmenizi isteyeceğim ama öncelikle şunu öğrenmek istiyorum; Kitapları nasıl ve ne zaman projelendiriyorsunuz? Gitmeden önce mi, yoksa geldikten sonra mı ortaya çıkıyor ya da sponsorun istediği bir koşul mu? Yoo, giderken zaten malzeme topluyorum sürekli, yazı, döküman, fotoğraf, video şu bu. Geldiğimde bunları nasıl bir araya getirmem gerektiğine bakıyorum, ekspedisyonlara düzenli olarak günlük tutuyorum, aksi halde bir çok detay unutuluyor. Bu anlamda yaptığım şeyler planlı ve programlıdır, baştan nereye varmak istiyorsam o yönde kurgumu yaparım. Yani bir mesaj vereceğim zaman başlangıcını koyarım neden bunu yapıyorum, nasıl başladı, nasıl devam etti, süreçte hangi adımları geçtik, nereye vardık, sonucu nedir. Yani hep bütünlüğünü korumaya çalışırım ve planlı yaptığım için zaten pek bir eksik tarafı da kalmaz. Peki kitaplarınız? 6 tane kitabım var, sonuncusu çok farklı bir kitap. İlk dört kitabım tırmanışlar ve ekspedisyonlarla alakalıydı. Bir dağcının güncesini 24 yaşında yazdım. Khan Tengri Dağı tırmanışının hikayesi. Everest’te İlk Türk ikinci kitabım, Everest tırmanışımın hikayesi. Oradan fotoğraflar var. Üçüncüsü bir hayalin peşinde oldu. Yedi zirveler projesi ile alakalı. Dördüncüsü, o da çok hoş bir kitap oldu Asya yolları, Himalayalar ve Ötesi, İstanbul’dan Katmandu’ya motorla olan yolculuğum ve geri dönüşü. Onun da çok kuvvetli bir belgesel tarafı var. Özgün bir proje oldu. Beşinci kitabım Yeryüzü Güncesi oldu. Değişik yerlerde yazdığım makalelerin derlenmiş halinden oluşuyor. Sonuncusu da “Vatan Lafla Değil Eylemle Sevilir” o daha Türkiye ile alakalı, AKUT’la ilgili ve kirli bilgiyle karıştırılmış bir süreci anlatıyor. 99 depreminin korkunç acılarından ders çıkarmaya çalışan Türkiye, tarihte az yakalanan ve ancak ağır bedeller sonrasında yaşanabilen bir değişim fırsatı yakalamıştı bana göre. Bir paradigma değişimi, zihin haritası değişimi fırsatı, yani bütün o hatalarla dolu, kayıp, eski, köhne kalıplarla dolu zihin haritasını değiştirip, modern çağdaş bir Türkiye yaratabilmek için bir fırsat çıkmıştı depremden sonra. Ve ilk açılımları yapılmıştı da... Çünkü ülkesini seven, biraz aklı başında herkes yaşanan bunca acının geçmişteki hatalardan kaynaklandığını ve bunların tekrar etmemesi gerektiğine inanıyordu. Ancak bilinçli olarak durduruldu statüko tarafından. Bunu benim anlamam yıllar sürdü, iki sene önce farkedebildim bunun böyle olduğunu. O yüzden bu kitabı hazırladım. Büyükçe bir kitap oldu ama fotoğrafla iligli değil, belgesel bir çalışma.. Fotoğrafla iligili acıklı bir anınız var mı? “ah” ettiğiniz bir an? Mesela dağdan yuvarlanan bir makina ya da yanan bir film olabilir? K2’de bir iki makara filmim gitti çektiğim fotoğraflardan.. Zirve fotoğrafları değildi ama arada çektiğim kareler gitti, çantam gitti çünkü. Sırt çantamı kaybettim. Bir gece açıkta yattık 8150 metrede, çok dik bir yerde. O gece halüsinasyonlar ve aşırı yorgunluğun arasında bilinçsiz bir şekilde sırtımdan çıkarmışım ve düşürmüşüm, sabah gün doğarken ayılınca farkına vardım. Binlerce metre uçtu gitti çanta... Allah korudu yine, ben de düşsem bugün bu konuşmayı yapamazdık. Çantasız indim dağdan... Çok çok zor bir geceydi. Orada bir iki makara filmim gitti ama son çektiğim makara yani zirvedeki çekimler makinenin içindeydi, o da benim bel çantamdaydı. Onun dışında, yine bir tırmanışımda fotoğraf makinemi zirveden 70 m. aşağıda bıraktım çünkü çok yorulmuştum zaten herkes geri döndü bir tek ben devam ettim. Ama çok pişman oldum, keşke bırakmasaydım. Ondan sonra zaten ufak makine aldım. Çünkü hep büyük makine taşırdım, hiç üşenmedim. 98’den sonra küçük makine taşımaya başladım... Lensleriniz? En önemli konu geniş açı doğada, ama zoomlu ortalama lenslerim de var... Doğa fotoğrafları mı yoksa kültürel yaşamı yansıtan fotoğraflar mı çekerken sizi daha çok tatmin ediyor? Hem dağcı hem gezgin olarak baktığım için hayata ikisini pek ayırmıyorum birbirinden... Dağcılık yapıyorsam dağ fotoğrafı ama geziyorsam ve bu tarafımı ön plana çıkardıysam kültür fotoğrafı... Bundan sonra kendinize koyduğunuz hedefler nelerdir? Şu anda kafamdaki birinci öncelikli planım, bir fotoğraf kitabı ama dediğim gibi senaryoyu oturtamadım. Bir de liderlikle ilgili bir kitap hazırlamak istiyorum, yıllardır zaten seminerler ve dersler veriyorum bu konuda. Onun dışında yeni seyahatler ve bir takım farklı projeler de var kafamda. Zirveye çıkarken yaşadığınız heyecanı herhalde biz kestiremeyiz ama fotoğrafçılar için de mükemmel olacağını hissederek çektiği fotoğraflar büyük heyecan veriyor. Acaba sizin de zirve yaparken yaşadığınız heyecana yakın bir heyecan yaşa***** çektiğiniz bir fotoğraf oldu mu? Çok, tabii tabii.. fotoğraf sergilerimde kullanıyorum onları. Mesela “Himalayalar ve Ötesi” kitabının kapağındaki fotoğrafı çok beğenirim. Buna benzer, çekerken de "İşte bu fotoğraf çok güzel olacak" dediğim pek çok |
zumrut_ kullanıcısına teşekkür edenler: | GUNBAN (25-Ekim-2009) |
25-Ekim-2009, 10:36 | #2 (permalink) |
Bizim Coğrafya Yöneticisi Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009 Bulunduğu yer: BURDUR Yaş: 66
Mesajlar: 2.075
Teşekkürleri: 565
836 mesajına 4.324 kere teşekkür edildi.
| Güzel bir paylaşım Zümrüt hanım,teşekkürler..
__________________ Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler !!! KEMAL ATATÜRK Öğretmenler ; Cumhuriyet sizden fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister KEMAL ATATÜRK |
Etiketler |
fotoğrafın, kilometre, mahruki, nasuh, taşları |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |