Bizim Coğrafya - Hayat Coğrafya'da, Coğrafya Hayatımızda  
Ana Sayfa'ya Git Forum'a Git Arşiv
Go Back   Bizim Coğrafya - Hayat Coğrafya'da, Coğrafya Hayatımızda >

GENEL TOPİK

> GENEL

GENEL Her konuda yazıp çizebileceğiniz bölümümüz.

Osmanlı Ahlakı Kültürü Örf ve Adetleri

Osmanlı Ahlakı Kültürü Örf ve Adetleri O S M A N L I D A K A H V E H A N E K Ü L T Ü R Ü “Osmanlı toplumunun ...
Yeni Konu aç Cevapla
 
LinkBack Seçenekler
Alt 19-Ocak-2010, 22:32   #1 (permalink)
zumrut_
Zümrüt Üye
 
zumrut_ - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 08-Haziran-2009
Ad- Soyad: zumrut
Bulunduğu yer: Yurt dışı
Mesajlar: 1.249
Teşekkürleri: 1.215
762 mesajına 2.493 kere teşekkür edildi.
Standart Osmanlı Ahlakı Kültürü Örf ve Adetleri

Osmanlı Ahlakı Kültürü Adetleri
O S M A N L I D A K A H V E H A N E K Ü L T Ü R Ü

“Osmanlı toplumunun nabzı kahvehanelerde atardı” demek, yanlış olmaz. Buralarda sohbet mahalle dedikodusuyla sınırlı kalmaz, ‘devlet katına kadar’ yükselirdi.

Meddahlar, hikâye anlatıcılar, saz âşıkları ve şairler, kahvehanelerin vazgeçilmez çehreleri arasındaydılar. Sokağa taşan mahalle kahvelerinde nargile, sohbetin ayrılmaz bir parçasıydı.
Osmanlı Ahlakı Kültürü Adetleri

İstanbul’da ilk kahvehaneler Kanunî döneminde, 1554 yılında açılır. osmanlı tarihçilerine göre, “Halep’ten ‘Hakem’ namında bir herif ve fiam’dan ‘fiems’ adında bir zarif” bu işi yaparlar.
Yer, Tahtakale’dir. Zirveyi yakalamış imparatorluğun kalbi ‘Dersaadet’te, ticaret hayatının merkezinde açılan bu iki kahvehane, büyük rağbet görür. Aslında bu rağbet, İstanbul’da bu ‘dükkânların’ açılmasından önce de kahve tiryakiliğinin yaygın olduğunun göstergesidir.
Osmanlı Ahlakı Kültürü Adetleri

Ancak kahvehane, başkadır. Bu mekânda sadece kahve içilip çubuk ve nargile tüttürülmez! Kahvehanelerin farklı toplumsal işlevleri vardır. Hatta bu işlevlere göre, sınıf sınıf kahvehane vardır: Esnaf kahveleri, âşık kahveleri, tulumbacı kahveleri, merkezî yerlerdeki büyük kahvehaneler, kıraathaneler ve tabiî, mahalle kahveleri…
Osmanlı Ahlakı Kültürü Adetleri

Mahalle kahvehanelerinin işlevini ve oluşum sürecini, Osman Nuri Ergin, çok güzel özetler:


“Namaz vakitlerinden evvel camiye gelen, fakat kapısını kapalı bulanlar yahut iki namaz arasındaki vakti geçirmek isteyenlerin bir müddet oturması ve beklemesi için, ilk önce her camiin yanında birer yer tahsis edilmiş ve Hicret’in 10’uncu asrında Yemen’den kahve gelince, buralarda kahve içilmesi âdet haline gelmişti. Ve ondan dolayıdır ki, adına kahvehane denmiştir.”
Evet; bu iyiniyetli açıklama, belki de işin başlangıcını gösterir; ama Osmanlı yönetimi kısa sürede fark edecektir ki, kahvehaneler ve özellikle de o küçük mahalle kahveleri -ki örneğin Süheyl Ünver, bunları ‘bir tür halk kulübü’ diye adlandırır- kendi otoritesi karşısında bir ‘muhalif’ güç oluşturmaktadır âdeta…
Mahalle hayatının merkezindeki caminin yanında, bu caminin cemaati için, ‘sivil’ bir uzantıdır mahalle kahvesi…
Osmanlı Ahlakı Kültürü Adetleri

Bir tür halk kulübü: Kahvehane

Böylece kahvehane, ilk kurulduğu tarihten başlayarak, Osmanlı insanının hayatına yeni bir ‘sosyalleşme’ getirmiştir. Evde, çoluk çocuğun arasında ya da camide cemaatin içinde, cami avlusunda pek konuşulamayan konular, kahvehanenin kuytu köşelerindeki sedirlerde konuşulurdu.
Sohbet mahalle dedikodusuyla sınırlı kalmaz, ‘devlet katına kadar’ yükselir; siyaset yapılırdı. Yani Saray’da, o günlerin iktidar mücadeleleri içinde, herkes kendine bir ‘taraf’ seçerdi.
Osmanlı Ahlakı Kültürü Adetleri

Örneğin, 17. Yüzyıl’a kadar sürüp giden yeniçeri-sipahi rekabeti ve zaman zaman patlak veren isyanlarda, şu yeniçeri ağasını ya da sipahilerin tarafını tutan şu veziri destekleyenler, kendilerine mahalle kahvelerinde taraftar ararlardı. Çoğu isyanlar da, bu kahvehanelerde planlanırdı.
Saray da ‘tedbir’ alırdı elbette! Hafiye kullanılır; küçük mahalle kahvelerine dokunulmaz, ama ‘ibret olsun diye’, merkezî yerlerdeki belli başlı büyük kahvelerden birkaçı kapatılırdı. Fetva defterlerinde bu kapatmaların örneği boldur.
‘Büyük kahvehaneler’ diye sözünü ettiğimiz kahveler, kentin önemli meydanları civarında, ana caddelerde bulunan, her tabakadan farklı insanların gelip gittikleri, hem ‘gediklileri’ yani sürekli müşterileri, hem de bol miktarda ‘gelgeç takımı’ müşterisi olan yerlerdi.
Bunların bir kısmı, ‘çayının nefaseti’ ve ‘kahvesinin kıvamı’ ile ün yapmışlardı. fiehzadebaşı semtinin kahvehaneleri, bu anlamda, çok ünlü idi.
şehzadebaşı deyince, akla Direklerarası ve tabiî ki İstanbul’un Ramazan kültürü gelir. Ramazan deyince de kahvehane!
Çünkü Osmanlı başkentinin Ramazan gecelerinde halk sokaklara dökülür, kahvehaneler de, sahura kadar açık bulunurdu. Ramazan kahvehaneleri, resimlerle süslenir ve rengârenk kâğıt fenerlerle donatılırdı.
Eğer Ramazan kışa rastlamışsa, İstanbul’un özellikle çalgılı kahveleri, geceleri çok şenlikli, çok canlı olurdu. Kentin hemen her semtinde, böyle bir çalgılı kahve bulunurdu. Bunlara, ‘semaî kahveleri’ de denirdi.
Osmanlı Ahlakı Kültürü Adetleri

Konunun meraklısı Osman Cemal Kaygılı’ya kulak verirsek, çalgılı kahvelerde mani, semaî, koşma, destan ve kalenderîler okunduğunu; bunları okuyanlar gibi, yazan ya da düzenleyenlerin de çoğunlukla tulumbacılar olduğunu öğreniriz.
Bu nedenle bu kahveler, “tulumbacı kahveleri” diye de adlandırılırdı.
Çalgıcı kahvelerde, oyuncular da vardı. Oyuncular ya aralarda ya da saz söz faslı bittikten sonra oyunlarına başlarlardı. Bu oyunlar, çiftetelli, köçek, ağırlama, kasap, düğün havası, bıçak oyunu ve zeybekti. Ramazan geceleri dışında da meddahlar, hikâye anlatıcılar, saz âşıkları ve şairler, kimi kahvehaneleri sık sık şenlendirirlerdi. Aslında toplumsal eleştiri ve hiciv dozu da içeren Karagöz de, sırf Ramazan gecelerine has bir seyir değildi. Karagöz oynatan büyük kahvehanelerden mahalle kahvesine, Tanzimat öncesi Osmanlı toplumunun nabzının kahvelerde attığını söylemek, yanlış olmaz.
Osmanlı Ahlakı Kültürü Adetleri

Belki de bu yüzden, Amadeo Preziosi’den Brindesi’ye, İstanbul’a gelen oryantalist sanatçıların hemen hepsi, mutlaka kahvehaneleri resmetmişlerdir. Ama bana sorarsanız, Hoca Ali Rıza’nın resmettiği ‘gönlü ferah’ Boğaziçi sahil kahveleri de, Osmanlı toplumunun en önemli iletişim kaynağı sayılabilecek o uğultulu kent kahvelerinin öteki yüzüdür.



zumrut_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alıntı ile Cevapla
zumrut_ kullanıcısına teşekkür eden 3 üye:
aysberg42 (05-Mart-2013), bahriaskin (25-Ocak-2010), Fatih GÜRIŞIK (20-Ocak-2010)

Alt 20-Ocak-2010, 18:36   #2 (permalink)
Fatih GÜRIŞIK
Özel Üye
 
Fatih GÜRIŞIK - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009
Bulunduğu yer: Kayseri
Yaş: 43
Mesajlar: 983
Teşekkürleri: 856
476 mesajına 1.541 kere teşekkür edildi.
Standart

Çok teşekkür ederim Zümrüt Hanım,oldukça işime yarayacak bir paylaşım çünkü Türk Kültürü ile ilgili bir çalışma yapıyorum,Osmanlı kahvehane kültürünü anlatan güzel bir paylaşım,sonuna kadar okudum ve içeriği ve resimleri çok beğendim sağolun..
Fatih GÜRIŞIK isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alıntı ile Cevapla
Alt 04-Mart-2013, 13:10   #3 (permalink)
deniz24
Yeni Üye
 
Üyelik tarihi: 04-Mart-2013
Ad- Soyad: deniz
Yaş: 37
Mesajlar: 3
Teşekkürleri: 0
0 mesajına 0 kere teşekkür edildi.
Standart Cevap: Osmanlı Ahlakı Kültürü Örf ve Adetleri

zumrut_ Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

O S M A N L I D A K A H V E H A N E K Ü L T Ü R Ü

“Osmanlı toplumunun nabzı kahvehanelerde atardı” demek, yanlış olmaz. Buralarda sohbet mahalle dedikodusuyla sınırlı kalmaz, ‘devlet katına kadar’ yükselirdi.

Meddahlar, hikâye anlatıcılar, saz âşıkları ve şairler, kahvehanelerin vazgeçilmez çehreleri arasındaydılar. Sokağa taşan mahalle kahvelerinde nargile, sohbetin ayrılmaz bir parçasıydı.


İstanbul’da ilk kahvehaneler Kanunî döneminde, 1554 yılında açılır. Osmanlı örf ve adetleri tarihçilerine göre, “Halep’ten ‘Hakem’ namında bir herif ve fiam’dan ‘fiems’ adında bir zarif” bu işi yaparlar.
Yer, Tahtakale’dir. Zirveyi yakalamış imparatorluğun kalbi ‘Dersaadet’te, ticaret hayatının merkezinde açılan bu iki kahvehane, büyük rağbet görür. Aslında bu rağbet, İstanbul’da bu ‘dükkânların’ açılmasından önce de kahve tiryakiliğinin yaygın olduğunun göstergesidir.


Ancak kahvehane, başkadır. Bu mekânda sadece kahve içilip çubuk ve nargile tüttürülmez! Kahvehanelerin farklı toplumsal işlevleri vardır. Hatta bu işlevlere göre, sınıf sınıf kahvehane vardır: Esnaf kahveleri, âşık kahveleri, tulumbacı kahveleri, merkezî yerlerdeki büyük kahvehaneler, kıraathaneler ve tabiî, mahalle kahveleri…


Mahalle kahvehanelerinin işlevini ve oluşum sürecini, Osman Nuri Ergin, çok güzel özetler:


“Namaz vakitlerinden evvel camiye gelen, fakat kapısını kapalı bulanlar yahut iki namaz arasındaki vakti geçirmek isteyenlerin bir müddet oturması ve beklemesi için, ilk önce her camiin yanında birer yer tahsis edilmiş ve Hicret’in 10’uncu asrında Yemen’den kahve gelince, buralarda kahve içilmesi âdet haline gelmişti. Ve ondan dolayıdır ki, adına kahvehane denmiştir.”
Evet; bu iyiniyetli açıklama, belki de işin başlangıcını gösterir; ama Osmanlı yönetimi kısa sürede fark edecektir ki, kahvehaneler ve özellikle de o küçük mahalle kahveleri -ki örneğin Süheyl Ünver, bunları ‘bir tür halk kulübü’ diye adlandırır- kendi otoritesi karşısında bir ‘muhalif’ güç oluşturmaktadır âdeta…
Mahalle hayatının merkezindeki caminin yanında, bu caminin cemaati için, ‘sivil’ bir uzantıdır mahalle kahvesi…


Bir tür halk kulübü: Kahvehane

Böylece kahvehane, ilk kurulduğu tarihten başlayarak, Osmanlı insanının hayatına yeni bir ‘sosyalleşme’ getirmiştir. Evde, çoluk çocuğun arasında ya da camide cemaatin içinde, cami avlusunda pek konuşulamayan konular, kahvehanenin kuytu köşelerindeki sedirlerde konuşulurdu.
Sohbet mahalle dedikodusuyla sınırlı kalmaz, ‘devlet katına kadar’ yükselir; siyaset yapılırdı. Yani Saray’da, o günlerin iktidar mücadeleleri içinde, herkes kendine bir ‘taraf’ seçerdi.


Örneğin, 17. Yüzyıl’a kadar sürüp giden yeniçeri-sipahi rekabeti ve zaman zaman patlak veren isyanlarda, şu yeniçeri ağasını ya da sipahilerin tarafını tutan şu veziri destekleyenler, kendilerine mahalle kahvelerinde taraftar ararlardı. Çoğu isyanlar da, bu kahvehanelerde planlanırdı.
Saray da ‘tedbir’ alırdı elbette! Hafiye kullanılır; küçük mahalle kahvelerine dokunulmaz, ama ‘ibret olsun diye’, merkezî yerlerdeki belli başlı büyük kahvelerden birkaçı kapatılırdı. Fetva defterlerinde bu kapatmaların örneği boldur.
‘Büyük kahvehaneler’ diye sözünü ettiğimiz kahveler, kentin önemli meydanları civarında, ana caddelerde bulunan, her tabakadan farklı insanların gelip gittikleri, hem ‘gediklileri’ yani sürekli müşterileri, hem de bol miktarda ‘gelgeç takımı’ müşterisi olan yerlerdi.
Bunların bir kısmı, ‘çayının nefaseti’ ve ‘kahvesinin kıvamı’ ile ün yapmışlardı. fiehzadebaşı semtinin kahvehaneleri, bu anlamda, çok ünlü idi. Sözlüklerde bu tip
şehzadebaşı deyince, akla Direklerarası ve tabiî ki İstanbul’un Ramazan kültürü gelir. Ramazan deyince de kahvehane!
Çünkü Osmanlı başkentinin Ramazan gecelerinde halk sokaklara dökülür, kahvehaneler de, sahura kadar açık bulunurdu. Ramazan kahvehaneleri, resimlerle süslenir ve rengârenk kâğıt fenerlerle donatılırdı.
Eğer Ramazan kışa rastlamışsa, İstanbul’un özellikle çalgılı kahveleri, geceleri çok şenlikli, çok canlı olurdu. Kentin hemen her semtinde, böyle bir çalgılı kahve bulunurdu. Bunlara, ‘semaî kahveleri’ de denirdi.


Konunun meraklısı Osman Cemal Kaygılı’ya kulak verirsek, çalgılı kahvelerde mani, semaî, koşma, destan ve kalenderîler okunduğunu; bunları okuyanlar gibi, yazan ya da düzenleyenlerin de çoğunlukla tulumbacılar olduğunu öğreniriz.
Bu nedenle bu kahveler, “tulumbacı kahveleri” diye de adlandırılırdı.
Çalgıcı kahvelerde, oyuncular da vardı. Oyuncular ya aralarda ya da saz söz faslı bittikten sonra oyunlarına başlarlardı. Bu oyunlar, çiftetelli, köçek, ağırlama, kasap, düğün havası, bıçak oyunu ve zeybekti. Ramazan geceleri dışında da meddahlar, hikâye anlatıcılar, saz âşıkları ve şairler, kimi kahvehaneleri sık sık şenlendirirlerdi. Aslında toplumsal eleştiri ve hiciv dozu da içeren Karagöz de, sırf Ramazan gecelerine has bir seyir değildi. Karagöz oynatan büyük kahvehanelerden mahalle kahvesine, Tanzimat öncesi Osmanlı toplumunun nabzının kahvelerde attığını söylemek, yanlış olmaz.


Belki de bu yüzden, Amadeo Preziosi’den Brindesi’ye, İstanbul’a gelen oryantalist sanatçıların hemen hepsi, mutlaka kahvehaneleri resmetmişlerdir. Ama bana sorarsanız, Hoca Ali Rıza’nın resmettiği ‘gönlü ferah’ Boğaziçi sahil kahveleri de, Osmanlı toplumunun en önemli iletişim kaynağı sayılabilecek o uğultulu kent kahvelerinin öteki yüzüdür.

Bu konu yüzünden üye oldum tşk ederim.
deniz24 isimli Üye şimdilik offline konumundadır  
Alıntı ile Cevapla

Cevapla

Etiketler
adetleri, ahlakı, kültürü, osmanlı, örf


Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir)
 

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 21:40.


Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
Powered by BizimCografya.com® Copyright ©2008 - 2011, Baylas
Bu Forumda üyeler kendi düşüncelerini yazabilir bu yüzden yazılan içeriklerden BizimCoğrafya.com Sorumlu tutulamaz. Yinede Yasalarca yasaklanmış içerikleri yada telif hakkı olabilecek içerikleri şikayet etmek için info@bizimcografya.com adresine mail atabilirsiniz, en kısa sürede dönüş yapılacaktır...

Baylas | Coğrafya | Sınav | Mynaq