|
GENEL Her konuda yazıp çizebileceğiniz bölümümüz. |
| LinkBack | Seçenekler |
12-Mayıs-2010, 00:04 | #1 (permalink) |
Zümrüt Üye Üyelik tarihi: 08-Haziran-2009 Ad- Soyad: zumrut Bulunduğu yer: Yurt dışı
Mesajlar: 1.249
Teşekkürleri: 1.215
762 mesajına 2.493 kere teşekkür edildi.
| Nükleer Kazalar.. Lütfen Okuyun Sonra Fikrinizi Yazın.. Gerçek şu ki nükleer enerji 20. yy’da olduğundan hiç de farklı değil- kabul edilemez derecede tehlikeli. Geçmişten günümüze defalarca kere endüstri temiz ve güvenilir nükleer enerji iddialarında bulundu ancak nükleer reaktörler hep aksini gösterdi. Güvenilir reaktörler hep bir masal olarak kalmaya devam edecek. Bugün herhangi bir reaktörde büyük miktarda radyasyonun doğaya salınabileceği bir kaza gerçekleşebilir. Normal işletim halinde dahi radyoaktif maddeler havaya ve suya salınmakta. Dahası II. Dünya Savaşı’nda atom bombasının yapımı sırasında yürütülen gizlilik politikası nükleer enerji projeleri için günümüzde de devam ettiriliyor. Kimse, dünya üzerinde hiçbir kaynaktan elektrik üretebilmek için 27 AB ülkesinin ortak bir uyarı sistemi oluşturması gerektiği bir enerji kaynağına güvenilir diyemez! Depolama Radyoaktif maddelerin gömülmesi işinin nükleer mühendisler tarafından New Mexico’da; Nevada’daki Yucca Dağı’nda, Nevada, Gorleben Almanya gibi atık sahalarına ya da önerilen İngiltere, Rusya ve Avusturalya gibi ülkelerdeki sahalara rağmen, çözüldüğü söylense de hiçbir zaman kanıtlanmamıştır, üstelik jeoloji ve kimyasal olgular denetlenmemiştir. Gömü alanı olarak kullanılan derin mağara veya oyuklar hakkında yeterli bilgi yoktur. Ellerindeki sadece şüpheli birer varsayım olarak görülmelidir. Bugün uzun vadeli bir radyoaktif madde uzaklaştırma yöntemi yoktur. Bunlar gömülünce doğadan tamamıyla yalıtılmazlar. Nükleer atıklar görüş alanımızdan çıksa bile aklımızdan çıkmamalıdır. Sadece 40 yıl çalışacak bir santral için bizim nükleer çöplüğümüzün atıklarının tehdidi ile yaşayacak gelecek kuşaklar göz ardı edilmemelidir. Her ne kadar nükleer mühendisler radyoaktif atıkların New Mexico, Nevada’da Yucca Dağı, Almanya’da Gorleben gibi yerlerde bulunan sahalara gömülebileceklerini söyleseler ve İngiltere, Rusya ve Avustralya gibi ülkelerde de yeni sahalar önerseler de bilimsel olarak kanıtlayabilecekleri hiçbir çözümleri yoktur. Sözde çözümler olarak sunulan sahalardaki jeolojik ve kimyasal olgular denetlenmemiştir. Gömü alanı olarak önerdikleri yeraltı oyukları hiçbir zaman test edilmemiştir. Aslına bakarsanız, bu öneriler şüpheli varsayımlardan öteye geçememiştir. Çocuklarımızın iyiliği için en doğrusu nükleer atıkları hiç üretmemektir. Atık Yönetimi Radyoaktif maddelerin saklanmasında kalıcı çözümler üretmek için yıllardır sürdürülen araştırmalar ve aktarılan milyarlarca Dolar hiçbir işe yaramadı. Endüstrinin kalıcı bir çözüme ulaşılacağını iddia ettiği Nevada’daki Yucca Dağı’nda da proje planlanan tamamlanma tarihinin 20 yıl gerisinde kaldıktan ve bütçesini 32 milyar Dolar aştıktan sonra, sonunda bu yıl A.B.D. yönetimi projeyi sonlandırma kararı aldı. Bugün uzun vadeli bir radyoaktif madde saklama yöntemi hala yok. Gömülen radyoaktif atıklar ise doğadan tamamıyla yalıtılamıyor. Sözde çözümler olarak sunulan sahalardaki jeolojik ve kimyasal olgular denetlenmedi. Gömü alanı olarak önerilen yeraltı oyukları hiçbir zaman test edilmedi ve bu öneriler şüpheli varsayımlardan öteye geçmedi. Bugüne kadar kullanılan nükleer yakıtın üçte biri olan 80,000 ton tekrardan işlendi. Tekrardan işleme en az atıkların saklanması kadar tehlikeli bir işlem. İşlem sırasında açığa çıkan yüklü miktarlardaki radyoaktif atığın denize ve gaz olarak havaya verilmesi sebebiyle insan ve çevre sağlığına karşı büyük bir tehdit oluşturmakta. Nükleer atıklar görüş alanımızdan çıksa bile aklımızdan çıkmamalıdır. Sadece 40 yıl çalışacak bir santral için bizim nükleer çöplüğümüzün atıklarının tehdidi ile yaşayacak gelecek kuşaklar göz ardı edilmemelidir. Sağlık Etkileri Almanya ve A.B.D.’de yayınlanan raporlarda nükleer santrallerin yakınında yaşayan çocuklarda istatistiksel olarak lösemi oranlarının yüksek olduğu ortaya çıktı. Benzer şekilde uranyum madenciliği de Afrika, Kuzey Amerika, Avustralya ve Hindistan’da yerel halkların topraklarına ve sağlıklarına zarar vermeye devam ediyor. Yüksek radyoaktiviteye maruz kalma radyasyon hastalığına neden olur. İlk belirtileri, mide bulantısı, yorgunluk, kusma, ishal, saç dökülmesi, kan kaybı, ağız ve boğazda yaralar, iltihaplar ve enerji kaybıdır. Birçok vakada ölüm 2 hafta içinde gelir. Çocuklar ve doğmamış bebekler hızlı hücre bölünmesi yaşadıkları için daha fazla risk altındadır. Kanser ve kanser türleri özellikle lösemi, lenfoma gibi kan kanseri türleri, akciğer kanseri ve birçok büyük tümörler radyoaktivite ile doğrudan ilintilidir. Down sendromu da dahil olmak üzere doğum anomalileri, yarık damak ya da dudak, doğuştan şekil bozuklukları, omurga sorunları, böbrek ve karaciğer sorunları da doğrudan radyasyonla bağlantılı olabilir. Nükleer endüstri yüksek oranda radyoaktiviteyi çevreye salmadan çalışamaz. Günümüz insanları ve yüzlerce binlerce yıl sonra yaşayacak insanlar bu zehirden etkilenecek. Radyoaktivite bizimle kalmaktadır ve gen havuzumuz onun için iyi bir bekleme yeri. Tüm dünyanın kabul ettiği ortak bir radyoaktiviteden etkilenme alt sınırı yok; yani zararsız bir radyasyon miktarı yok; zararsız tek seviye sıfır noktasıdır. Nükleer endüstri doğal radyasyon seviyeleri ile sahte karşılaştırmalar yapmaktadır. Varolan doğal radyasyon yok edilemez ama buna yenilerini eklememize de gerek yok. Nükleer Kazalar Güvenli reaktörler bir masaldır. kazalar her nükleer reaktörde olabilir. Her biri çevreye ölümcül radyoaktif serpinti yayma tehdidi taşımaktadır. Dahası tasarlandıkları gibi çalışsalar bile mutlaka bir miktar radyoaktif madde havaya ve suya karışmaktadır. 1940’lardan beri nükleer endüstri bu gerçeği askeri bir sır gibi saklamaya devam etmektedir. Güvenli reaktörler bir masaldır. Kazalar her nükleer reaktörde olabilir. Her biri çevreye ölümcül radyoaktif serpinti yayma tehdidi taşımaktadır. Dahası tasarlandıkları gibi çalışsalar bile mutlaka bir miktar radyoaktif madde havaya ve suya karışmaktadır. 1940’lardan beri nükleer endüstri bu gerçeği askeri bir sır gibi saklamaya devam etmektedir. Nükleer Endüstri 1986 Çernobil faciasından önce de ciddi kazalar yaşamıştı. 20 yıl sonra bile endüstri hala küçük aksilikler, kazalar ve kayıplarla uğraşmaktadır. Fakat Çernobil tehlikeleri işaret eden bir vasiyet olarak kalmıştır. Ancak Çernobil’in küresel etkilerine rağmen, hala en kötü senaryonun ufak bir parçasını bile görmedik. Diğer her şey gibi nükleer reaktörler de eskir. Eskiyince güvenli operasyon maliyetleri çok yükselir. Aynı zamanda işletmeciler, daha ucuz, güvenli ve yenilenebilir enerjilerle de rekabet etmek zorundadır. Pek çok tesis kar baskısı sonucu özelleştirilerek, toplumsal güvenlik talebi göz ardı edilmiştir. Özelleştirmenin olduğu yerde, ortaklar karlarını gözeterek ve maliyeti azaltmaya çalışarak ölümcül maliyet kısıntılarına gidebilecektir. Bu bilim kurgu değildir. Bir endüstrinin sorun dolu tarihidir. Sellafield İngiltere 10 Ekim 1957: İngiliz nükleer programına plütonyum üreten Windscale Reaktör1’de yangın çıktı. Saatlerce yandı, radyoaktif maddeler havaya karıştı. Radyoaktif bulutlar İsviçre’ye kadar ulaştı. Yerel olarak radyoaktivite ile kirlenmiş binlerce litre süt imha edildi. Kazanın detayları, hala İngiliz devleti gizlilik kanunları çerçevesinde saklanmaktadır. Kyshtym Rusya 29 eylül 1957: Bir soğutma aksaması nedeniyle sıvı atık tankında yangın meydana geldi. Patlama sonucu 2,5 metre kalınlığındaki beton parçalanarak yeraltındaki tank havaya uçtu. 70-80 ton yüksek radyoaktif içerikli madde açığa çıktı. Binlerce kilometrekarelik alan yüksek dozda kirlendi. Kaza 1970’lerin ortalarına kadar gizlendi. 30 kadar yerleşim biriminin adı haritadan silindi. Harrisburg Pensilvanya ABD 28 Mart 1979: İnsan hataları ve teknik hataların birleştiği kazada çekirdekte meydana gelen kısmi erime Three Mile Adası Santrali 2 numaralı reaktörde meydana geldi. Radyoaktif gazlar açığa çıktı ve yaklaşık 3500 çocuk ve hamile kadın tahliye edildi. Çernobil Ukrayna 26 Nisan 1986: Çernobil nükleer santralinde 4 numaralı reaktörde güvenlik testi sırasında operatörler çekirdek erimesine neden oldu. Patlama çok büyüktü, 1000 tonluk çatıyı uçurarak Avrupa’yı radyoaktif bulutlara maruz bıraktı. Ukrayna ve Belarus’ta çok geniş araziler radyoaktif kirlenmeye maruz kaldı. Radyoaktivitenin uzun vadeli etkileri özellikle çocuklarda yeni görülmeye başladı. Tokaimura Japonya 30 Eylül 1999: Yakıt üretim tesisinde iki çalışan çok fazla sıvı uranyum çözeltisini güvenlik kurallarını ihlal edecek biçimde karıştırdı. Zincirleme reaksiyon başladı ve radyoaktif madde yayıldı. Üç çalışanın ikisi birkaç ay sonra radyasyon hastalığından öldü, 400’den fazla insan çeşitli seviyelerde radyasyona maruz kaldı. Bir yıl sonra pahalı bakım masraflarından kaçınmak için, çok önemli güvenlik raporlarıyla oynandığı anlaşıldı. Japonya: Göreceli daha yüksek güvenlik standartlarına rağmen 2004’de Mihama reaktöründe buhar patlaması sonucu 5 işçi öldü. 2006’da bir reaktör depremlere dayanamayacağı nedeniyle mahkeme kararıyla kapatıldı. Üstelik Japonya jeolojik açıdan aktif bir ülkedir. ABD: Dünyanın en çok nükleer reaktörüne sahip Amerika 2002 yılında Ohio’da David Besse reaktöründe facianın eşiğinden döndü. Tüm çekirdek erimesini kontrol eden basınç ünitesini çökertebilecek bir metal aşınması fark edildi. 10 yıl kadar önce Greenpeace, Amerika’da nükleer santrallerle ilgili metal aşınması konusunda ciddi uyarılarda bulunmuştu. Bu uyarılar dikkate alınmadı. David Besse’de yaşanan olaydan sonra reaktör 2 yıl kapalı kaldı (maliyeti 600 milyon USD). Şimdi 2017’ye kadar çalışabileceğine dair sertifika verildi. Fransa: Aralık 2003’de Cruas 3 reaktöründe sel nedeniyle oluşan zararlardan dolayı Fransız Nükleer Güvenlik ajansı acil durumlar için kuruldu. Temmuz 2008’de Tricastin’de yaşanan kazada 100 görevli radyasyona maruz kaldı. 30,000 litre uranyum içeren sıvının nehre karışması üzerine yerel halka nehir suyunu kullanmama uyarısında bulunuldu. Fransa, A.B.D., İsveç ve Japonya’da, yakın dönemde yaşanan kazalar gerçek facialara ramak kala durdurulabildi. Bu kazalar ve daha yüzlercesi, nükleer santraller olduğu sürece yeni Çernobil’lerin ne kadar olası olduğunu da gösteriyor. Sadece Fransa’daki nükleer santrallerde her yıl ortalama 900 olay meydana gelmektedir. Bu yazi Greenpeace Akdeniz sayfasindan ( http://www.greenpeace.org/turkey/ ) alintidir. |
zumrut_ kullanıcısına teşekkür edenler: | bahriaskin (12-Mayıs-2010) |
Etiketler |
fikrinizi, kazalar, lütfen, nükleer, okuyun, sonra, yazın |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |