|
GENEL Her konuda yazıp çizebileceğiniz bölümümüz. |
| LinkBack | Seçenekler |
01-Ağustos-2010, 15:46 | #1 (permalink) |
Zümrüt Üye Üyelik tarihi: 08-Haziran-2009 Ad- Soyad: zumrut Bulunduğu yer: Yurt dışı
Mesajlar: 1.249
Teşekkürleri: 1.215
762 mesajına 2.493 kere teşekkür edildi.
| Yürüdü...? Yürüdü Gittiği yer coğrafyası en kurak olan aşk iklimiydi. Kekeme dillerin sözcük bozuşuna aldırmadı cümlesiz yüreği. Harflerle işi yoktu onun. Sayıları severdi daha çok. Yalnızlığını çarpar, yokluğuna bölerdi. Yitik zamanların keşifsiz kâşifiydi. Aşkı keşfetmenin ağırlığını taşıyordu omuzlarında. Sustu, bir ömür boyu sustu. Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/ask-ve-sevgi/382197-olum-orda.html#post2559832 Yeminliydi konuşmamaya. Bu aşkın eni de birdi boyu da. Hesap etmenin zorluğunu en ve boy eşitliğini gördüğünde öğrendi. Ezberine aldı sonra tüm yoklukları. Soluklarını seyreltti. Aşklanmaya geldim dedi! Bir hüzün şezlongu aldı altına, sırt üstü uzandı aşka. Gözyaşlarını taktı sonra gözlerine. Ağlamadan aşk olmaz diye fısıldadı birine. Kalbine batan sensizliğe aldırmadı bir süre. Geceleri seni bağırarak uyunmak dışında bir şey rahatsız etmedi onu. Parçalanmış geçmişini , sözcüklerle dikmeye çalışıyor bu günlerde! Ağıtlar devşirdi içine… Dudaklarını ısırdı yine, gözlerini kaçırdı ve içinde kaç ağıt eskitti kimse bilmedi. Sahipsiz kırılganlıklar edindi kendine. İçine doğru ağlayıp kendine sustu yine. Sevgisizliğine neden bulamadı hiç. Durup durup gözyaşı peydahlandı yanaklarında. El değmemiş yalnızlıklar yaşadı içinde. Yalnızdı… Kendini yalnız bıraktı. Şimdilerde; akli dengesi yerinde olmayan düşler kuruyor ve hortlamış düşler geziniyor çevresinde… Dilinde patlayan sözleri durdurmakta güçlük çekiyor, çığlıklarını içine attığından olsa gerek hep sessiz ağlıyor. Duvarlardan kazınmayan bakışlarını üzerime doğru çeviriyor. Korkuyorum, çok küçüğüm çünkü, onu anlamak için ziyadesiyle küçük yüreğim. Kaç olsam seninle girdiğimiz bu aşk işleminde kalansız oluruz acaba? Unutmuşum yasaklıydım değil mi ben sana! Gelmeyecek olanları beklemeye devam ediyor hâlâ! Kan kaybediyordu bu sevda içinde yüklemsiz cümleler kurmakta inat ediyordu ama. Yalan methiyeler dizildi adına. Deli dediler ona. Hâlbuki aşk delilikten öte bir şeydi onun adında Yokluğa kurduğu sensizlik alarm veriyor içinde. Bu saatlerde başı çatlarcasına ağrıyor. Deniz kokusu iyi geliyor ağrılarına, yokluğuna… Yıllar evveline dalıyor aklı, meydanlarda slogan attığı, “bu memleket bizim!” dediği günlere hani. İşkencenin alasını gördüğü Mamak kapalı cezaevine gidiyor. Küf kokusunun içine dolduğu o yatakta ki uykunun huzursuzluğunu hissediyor yine içinde. Sabah oluyor, kalk çığlığı tokat olup iniyor yüzüne. Sonra kelle başı sayım hesabı görülüyor rutubetli duvarların kan kokan gövdelerinde. Hani sen ben, sağ sol dedikleri vakitler. Durup düşünüyor ne değişti o günden bugüne diye. İçinin sızısı hâlâ yerinde duruyor. Artık daha da sancılı batıyor içine. Düşünmek daha da yoruyor kalbini, düşünmeden yaşayabilse sevebilse keşke. “Sevmek dedin de, öyle mecnun misali kendini çöllere vurmakla olmuyor sevda dedikleri. ” Şimdi bu düşündüklerimi duyan olsa diyecekler ki; “Mecnun aşığına değil maşuğuna kavuşmak adına çöllere vurdu kendini. Leyla, Mecnunun âmâ gözlerinde Hakka ulaşmaya vesileydi” Yine de mecnun âmâ olmadan da, kendini çöllere vurmadan da minvaline ulaşabilirdi diye düşünüyor. Sonra yalnızlıktan dem vuruyor yine. İçmemesi gerektiğini bile bile bir sigara yakıyor, deniz kokusuna ne de güzel katık oluyor bu mübareğin nefesi… Hâlbuki nefesinden nefes çalınıyor, adı gibi biliyor… Sessizliğin ve yalnızlığın tadını çıkarıyor. Ağlamak istiyor ama bir türlü olmuyor. Rastgele bir şey düşünüp ağlayası var içine. Ama ağlamayı becerebilecek kadar erkek değil kendine! Öğrenilmiş acılar biriktirmişti hâlbuki iç ceplerinde. İstese biriktirdiklerini çıkarıp çıkarıp ağlayabilirdi kendine. Dört duvar, bir gölge ve hıçkırık… Şifozrenik gölgeler dans ediyor duvarda. Aynalara olan küskünlüğünü bir gün daha sürdürmeye karar veriyor. Yüzüne yerleşen kederi görmeye cesareti yok galiba! Düşsüzlüğüne vurulan deli damgasına tahammül edemiyor daha fazla. “ Zulmü küf kokan kesif düşlerin arasında öğrendik öfkeyi biz” diyor. “Kelle başı yapılan hesabımızı, çektiğimiz işkenceye bölsek iki katı insan istifi çıkar ortaya… Çok ölmek istedik biz orda, düşlerimiz hatırına dayandık akli dengesi yerinde olmayan bir yığın insan müsveddesinin horlamasına. Öfkemle ete kemiğe bürünmüş olarak çıktım ben o mezarlıktan. Şimdi kimse sus demesin içime, konuşasım var, sövesim var yedi ceddime! ” Diyor ve susuyor yine. Palazlanmış bir hüzün çıkıyor içinden. Gördüğü kanların izini silememiş hâlâ gözlerinden. Dört duvara hapsettiği düşlerini, kirli çarşaflara sardığı iç makamından bir ses yükseliyor yine. “Yüreğimin zulasına sakladım seni ey adı yar olan, orta halli bir sahil kasabasından koparıp ülke kurtarma düşlerine düşürdüm ben seni… Sloganlarımız içinde boğuldu seslerimiz. Afişlerle birlikte astık aşkımızı, gölge oyunlarının oynandığı duvarlara. Ve düşlerimiz kurşunlandı çıkmaz sokaklarda.” Suskularını çivilemiş duvarlarına, bir bavul dolusu yalnızlık var yatağının altında. Düşlerinden kan damlıyor hala. Korkarım izbe bir sokakta, faili meçhuller arasına karışmak istiyor içinde. Bir ağlayabilse, yağabilse hesapsızca içime, rahatlayacak o vakit işte… Ama yediremiyor kendine, gözyaşını yakıştıramıyor gözlerine. Kokarım kendini bırakmak adına ölüm kuyuları arıyor içinde. En ağır ölüm, insanın kendi içinde ölmesidir bildiğimce! Cennetten düşme sözlerin kucağında avutuyor kendini. Gözlerini yokluyor bir ara, oda ne ağlıyor galiba! Bunca yılın suskunluğunu iki damla bozmaya yetiyor. Kese kâğıdına topladığı yalnızlığı ortalığa saçılıyor, yeniden toplamak hayli zaman alacak gibi görünüyor. Boş veriyor ortalığa çalınan yalnızlığını. Canı aşk çekiyor! —Saat kaç? —Aşka çeyrek var! Az kalmış diyor. On beş yıldır az kalan bu zamanı bekliyor! İçinde biriktirdiği soruların cevaplanma zamanı yaklaşmış gibi görünüyor. Kaç gündür ilk defa aynaya bakıyor. Sigaradan sararmış olan benzini seyrediyor. Sonbahara benzetiyor kendini. Saçları iki yandan açılmış, birkaç diş eksik gönül hanesinde, bunca çizgiyi de kim çizmiş yüzüne! Kendini görmeyeli yaşlanmış mı ne? Kendinden düşüyor birden, geriye sıfır kalıyor. İçindeki cahilane sevdanın nötr halini resmediyor, kendine deli damgası vuran insanlara. Cenderelerden geçmiş hüzünleri giyiyor üzerine, yakışıyor da yüreğine! Hüzünlü hali daha mı afili oluyor ne! Sanki daha çok adama benziyor kendinde! Şaha kalkmış cümleleri silmeye çalışıyor kâğıtlardan, izin vermiyor cümlelerden biri. Kayıt dışı bir aşk yaşanan, üzerinden ne gönüller geçiniyor bu aşkın bir bilse… Bildiği anda ölürdü galiba! Eylüle ağıt yakma zamanı geliyor yavaş yavaş. Eski konuştukları sussa içinde, her şey daha dingin olacak. Ama susmak bilmiyor kendine! Gözlerine hüzün emanet edildiğinden beri ağlıyor! Cebimden çıkardığım üç beş kelimeyi eline sıkıştırmaya çalışıyorum almıyor cümlelerim idare eder beni bir süre diyor. Beklentilerine çoktan küsmüştü sobeleyecek kimse kalmamıştı payı paydasından büyük olan bu hayat ritminde! Gecenin kör karanlığında âmâ düşler görüyordu yine. Küf kokusuna aldırmıyordu alışmıştı ne de olsa. Yokluk örgütüne ait, yasak yayın dâhilinde dokümanlar saklıyor hala iç ceplerinde! Hâlâ geceleri dar sokaklarda yürümeyi seviyor Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/showthread.php?p=2559832 duvarlara yazı yazmayı da! Gelmeyişine methiyeler düzüyor. Yasak yayın dâhilindeki bu aşkı ihbar ediyor her gece duvarlara. Aşkımın kıblesi olsun gözlerin diyor usulca. Seni sevmeye niyet ediyor, unutmadıklarını hatırlamaya çalışmak kadar aptalca olan bir şey gelmiyor aklına bu sıra! Kalemini mahmuzluyor gözlerine, terkine cümlelerini atıp sana doğru sürüyor hayatı, suskular set çekiyor önüne. Kabuk bağlamış yaraları yeniden sızlıyor. Günlerdir yiyip içmiyor. El değmemiş yalnızlığına kimseyi dokundurmuyor bu sıra. Suç dosyaları hayli kabarmakta, her sayfada tek bir cümle olsun ismin geçiyor ama! Faili meçhul değil aslında bu aşkın da! Sevdasına uzanan ipi tutmaya çalışıyor nicedir. Yoksa daha fazla kalamayacak bu kuyuda. Ya kahrından ölecek, ya sevdasından. Aslında ne fark eder diye düşünüyor. Eni de bir sonu da! Hepi topu ölmek işte diye mırıldanıyor. Hayata açtığın parantezi kapamak işte! Ya da istediğin gibi sonuçlanmayan bu yaşama keşmekeşinin sonuna koca bir ünlem koymak! Hiç ihanet etmedi alnında ki hüzün yazısına! Vakti zamanında asi bir çocuk olsa da, duruldu şimdilerde. Hey gidi memleket hey! Böyle mi dualadık biz seni sloganlarımızla? Sevdamızı yitirdik uğruna, darağaçlarına fidanlar diktik usulca. Şimdi kâğıt üzerine yazılan yokluklarla gidiyorsun ardına baka baka! Çatlasın artık ardın sıra koşan bu küheylan da! Yine dar bir sokak ağzında, elinde boya kutusuyla, hayatını pembeye boyamaya çalışıyordu oysa izin vermediler renk değiştirmesine! Sonunda kör bir gecenin bağrında, boylu boyunca uzandı düşlerine. —Kimin nesiymiş? —Zavallı bir militan sadece! Yokmuş kimsesi. —Kayıtlara suçüstü geçilsin yine! —Faili kim olacak? —Faili meçhul listesine ekle! — Toplayın küf kokan leşini! — Duvara ne yazmış be! — Suçüstü aşk kesildim, yaşadığım faili meçhul bir yokluktu sadece! |
zumrut_ kullanıcısına teşekkür eden 2 üye: | bahriaskin (02-Ağustos-2010), Fatih GÜRIŞIK (01-Ağustos-2010) |
Etiketler |
yürüdü |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |