|
GENEL Her konuda yazıp çizebileceğiniz bölümümüz. |
| LinkBack | Seçenekler |
28-Temmuz-2011, 01:28 | #1 (permalink) |
Zümrüt Üye Üyelik tarihi: 08-Haziran-2009 Ad- Soyad: zumrut Bulunduğu yer: Yurt dışı
Mesajlar: 1.249
Teşekkürleri: 1.215
762 mesajına 2.493 kere teşekkür edildi.
| Taksim'in Dili Olsa, Anılara Yolculuk.. (Nostalji) "Anılara yolculuk" sohbetlerinin dördüncü bölümüyle, yeniden karşınızdayım. Bugün, Galatasaray semtine komşu olan "Taksim" de dolaşacağız, kısa bir tur atacağız. Hani bütün büyük şehirlerde tarihi bir meydan vardır; İspanya'da oraya "Plaza Major", Fransa'da "Place de la Republique" denir ya, Taksim de öyle bir meydandır. Yalnız Cumhuriyet dönemine değil, Osmanlı Devleti'nin de son dönemlerine tanıklık etmiştir Taksim. Taksim'in hepimizin anılarında önemli bir yeri vardır. Neler görmüş geçirmiştir Taksim meydanı bir bilseniz ! Taksim'in dili olsa da bütün yaşadıklarını bir, bir anlatsa, satırlar, sayfalar, kitaplar yetmez. Taksim meydanı adını, Taksim ve Beyoğlu'nun suyunun "taksim edildiği (paylaştırıldığı) "Taksim Maksemi"nden almıştır. Taksim, meydan olmadan önce, eski evlerin sıralandığı dar bir bölgeymiş. Sonradan, meydan olarak genişletilmiş. Bugünkü görünümünü almış. Meydanın ortasındaki Cumhuriyet anıtı ve çevresi, tören yeri olarak kullanılmaya başlanmış. Meydan, özellikle biz Galatasaray gençleri için başka bir görev daha üstlenmiş : arkadaşların buluşma, gezilerin başlangıç yeri olmuş. Taksim, oldukça geniş bir meydan. Buluşma yeri olarak, genelde, Atatürk anıtının çevresi ya da meşhur saatin altı verilirdi. Benim Galatasaray'da okuduğum yıllarda, "nostaljik" değil, gerçek tramvaylar vardı. Tramvay, bankalar yokuşunu ağır, ağır çıkarak gelir, lisemizin karşısından, İstiklal caddesine girer, salına, salına caddede ilerler, Taksim anıtının etrafında bir tur atarak dönerdi. O zamanlar, Taksim'in ileride, "büyük bir kültür, eğlence ve alış veriş merkezi olacağı, çok sayıda mağaza, sinema ve tiyatro, sanat atölyeleri, sergi salonları, bar, disko, kafe barındıracağı, özellikle hafta sonlarında, 24 saat hareketli olacağı, meydanın girişindeki dönercilerin çoğunun gün boyu açık olacağı, gece kulüplerinin saat 05.00'e kadar kapanmayacağı, meydanın yakınında bulunan taksiler ile günün her saati ulaşımın sağlanacağı" söylenseydi, herhalde, kimse inanmazdı. Nasıl ki, Paris'e gidince "Eifell kulesi", Londra'ya gidince "Tower Bridge"i görmeden dönülmezse, İstanbul'a gelince de, Taksim'i görmemek olmazdı. Taksim'e çıkınca, orada olmanın keyfi dakikalarca, bazen de saatlerce sürdürülürdü. Bafra sigarasından derin bir nefes alınır, yeşillikleri koruyan alçak demirlere yaslanılır, etraf ince ince süzülürdü. Tramvayların uzaktan gelen çan sesleri dekoru tamamlardı. Taksim, iyi giyimli beylerin ve hanımların yeriydi.Taksim'e çıkarken, genellikle fötr şapkalar giyilir, takım elbiseyle uyumlu bir kravat takılırdı. İskarpinler mutlaka cilalı olurdu. O günlerde, Cumhuriyet törenlerinin neredeyse hepsi, Taksim'de yapılırdı. Taklar, tribünler kurulur, meydan bayraklarla donatılırdı. İstanbul halkı, deyim yerindeyse, törenleri izlemek için Taksim meydanına akın ederdi. Herkes, "Taksim gezi parkı"nın mermer korkuluklarına dayanır, töreni, yukarıdan kuş bakışı izlemek isterdi. Coşku, dalga, dalga yayılırdı. Oysa, binanın kendi duruyor olsaymış, Taksim meydanı, "Dünyanın en güzel meydan"larından biri olabilirmiş. Örneğin, saray ihtişamıyla bir Ritz Carlton Oteli olarak kullanılabilirmiş ya da sadece dış duvarları bırakılıp, ortası, günümüzdeki gezi parkı olarak düzenlenebilir, dünyanın herhalde en görkemli parkı olabilirmiş. Taksim gezi parkı'nın bulunduğu yerde, Abdülmecid'in 1840'larda yaptırdığı Topçu kışlası bulunurmuş. Kışla, o kadar büyükmüş ki, İnönü stadı yapılmadan önce, milli maçlar, kışlanın avlusunda yapılırmış. 1940'larda, "İmar hareketleri" başlatılmış. Önce, Taksim meydanında (bugün havuzun bulunduğu yerdeki) ahırlar yıkılmış, sonra da gezi parkının bulunduğu yerdeki, anıtsal binalar, yıkılarak yok edilmiş. 1963 yılına geldiğimizde, artık meydanda tramvayların zerafeti yoktu. Yavaş, yavaş, otobüslerle dolmaya başlamıştı. Törenler, yeni açılan Vatan caddesine kaydırılmıştı. Meydanda gözükmeye başlayan otomobiller, gelişigüzel yerlere park edebiliyordu. Meydan, eski görkemini yavaş, yavaş kaybediyordu. 1980'lere geldiğimizde, meydanın çevresinde, binaların artık yükselmeye başladıklarını izliyoruz. Trafik yoğunlaşıyor. Otobüs ve otomobiller sayıca artmış. Taksim meydanının simgesi haline gelen anıt, İtalyan heykeltraş Pietro Canonica'ya yaptırılmış. 1928 yılında yerine yerleştirilmiş. Anıtın yapımı iki buçuk yıl sürmüş. Anıt, taş ve bronz kullanılarak yapılmış. Maliyetini karşılamak için, halktan para toplanmış. Cumhuriyet döneminin önemlilerinden olan bu anıtın, ilk defa figüratif bir anlatımla Atatürk'ü ve yeni düzeni, anlatması hedeflenmiş. 1928'de anıt dikilmeden önce, Taksim'in "meydan" özelliği yokmuş. Anıt, dairesel bir meydanın ortasına dikilmiş. Geleneksel mimari kullanılmış. İki yüzünde bronz figürler yer almış. Anıt, 11 metre yüksekliğinde. Kaidesinde, pembe ve yeşil mermerler var. Anıtın bir yüzü Cumhuriyet Türkiye'sini, diğer yüzü ise, Kurtuluş savaşını simgeliyor. Figürler arasında, Kurtuluş savaşındaki yardımlarına teşekkür olarak, iki sovyet subayı Vorosilov ve Frünze'nin figürleri de bulunuyor. Anıtın kuzey yönünde Mustafa Kemal, yanında İsmet İnönü, Fevzi Çakmak ve halk betimlenmiş. Anıtın yan yüzlerinde birer asker üstündeki madalyonlarda ise, iki kadın figürü görülüyor. Anıtın dar yüzleri altında, mermerden yalaklar bulunuyor. Bunlar, önceleri çeşme olarak düşünülmüş, daha sonra eklenmekten vazgeçilmiş. ..... ve nihayet günümüze geliyoruz. İşte Taksim ! Trafiğin zaman, zaman kilitlendiği, insanların otomobilleriyle geçmekten çekindiği yerlerden biri. Ne var ki, Taksim, gene de, İstanbul'un en önemli meydanlarından biri olma özelliğini hala koruyor. Belki, şu yukarıdaki fotoğrafta, belki de bir üsttekilerde sizler de varsınız. Taksim, biz Galatasaraylıların yaşamında ve anılarında, şu veya bu şekilde daima yer almıştır.
__________________ Yalan dünya deriz ama yalan olan dünya değil insanlardır. Doğada, insanların ağzından çıkanlar hariç, her şey gerçektir. Yalancı çiçek, sahtekâr kuş, üçkâğıtçı balık yoktur (Metin Münir) |
zumrut_ kullanıcısına teşekkür edenler: | Cahit ERAYDIN (28-Temmuz-2011) |
Etiketler |
anilara, anılara, dili, nostalji, olsa, taksimin, yolculuk |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |