|
SOHBET Bu alanda etik sınırlar içersinde sohbet yapabilirsiniz. |
| LinkBack | Seçenekler |
05-Temmuz-2009, 00:22 | #933 (permalink) | ||||
Bizim Coğrafya Yöneticisi Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009 Bulunduğu yer: BURDUR Yaş: 66
Mesajlar: 2.075
Teşekkürleri: 565
836 mesajına 4.324 kere teşekkür edildi.
|
Gönderdiğiniz müzik güzel,soft bir ezgi...
__________________ Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler !!! KEMAL ATATÜRK Öğretmenler ; Cumhuriyet sizden fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister KEMAL ATATÜRK | ||||
05-Temmuz-2009, 14:25 | #934 (permalink) |
Özel Üye Üyelik tarihi: 20-Haziran-2009 Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 221
Teşekkürleri: 95
107 mesajına 561 kere teşekkür edildi.
| Şarkının sözleri kadar klibi de o kadar etkileyici ki bu şarkı benim Nev'i sevme sebebim sanırım Tugay hocam size gelsin .. http://fizy.com/s/102t8m |
05-Temmuz-2009, 14:44 | #935 (permalink) |
Süper Moderatör Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009
Mesajlar: 2.464
Teşekkürleri: 3.081
456 mesajına 1.430 kere teşekkür edildi.
| Bekir Coşkun: 3 çocuk yapın Hürriyet yazarı, Başbakan'ın görüşünü benimsedi HÜRRİYET Gazetesi yazarı Bekir Coşkun, Gaziantep'te sınıf öğretmeni Sinem Rastgeldi ile evlenen bilgisayar mühendisi yeğeni 27 yaşındaki Osman Rastgeldi'nin nikah şahitliğini yaptı. Bekir Coşkun, çifte, "En fazla 3 çocuk yapın. Ülkesini, vatanını seven, aydınlık, Atatürkçü, Cumhuriyetçi, yüreği olan evlatlar yetiştirin inşallah" tavsiyesinde bulundu. Şanlıurfa'nın köklü ailelerinden olan Rastgeldi Ailesi'nin düğünü Gaziantep'teki Anatolian Otel'in Hitit Balo Salonu'nda gerçekleştirildi. Bilgisayar mühendisi ve yazılım uzmanı Osman Rastgeldi ile akrabası sınıf öğretmeni 23 yaşındaki Sinem Rastgeldi'nin Gaziantep ve Şanlıurfa türkü ve halaylarıyla renklenen düğününe çok sayıda davetli katıldı. Düğünde genç çiftin nikahını Şanlıurfa'ya bağlı Tülmen Köyü'nün Muhtarı Yusuf Rastgeldi kıyarken, nikah şahitliklerini ise damadın dayısı olan Hürriyet Gazetesi yazarı Bekir Coşkun ile Danıştay 14'üncü Daire Başkanı Ahmet Ünlü yaptı. Kız kardeşi Emine Semra Rastgeldi'nin oğlunun düğününde oldukça mutlu olduğu gözlenen Bekir Coşkun, evlilik cüzdanını bir anlık dalgınlık sonucu damada uzattı. Bu yanlışını fark eden Coşkun, daha sonra evlilik cüzdanını geline uzatarak, genç çifte tavsiyelerde bulundu. Coşkun, "En az 2, en fazla 3 çocuk yapın. Ülkesini, vatanını seven, aydınlık, Atatürkçü, Cumhuriyetçi, yüreği olan evlatlar yetiştirin inşallah. Öncelikle mutlu olun. Çünkü güzel ve iyi çocuklar mutlu ailelerde yetişir" dedi. Nikah töreninin ardından gelin ve damat kestikleri pastadan birbirlerine ikram etti. Pasta kesiminin ardından gelin ve damat halaylar çekip, çiftetelli oynadı. Davetliler, gece boyunca davul- zurna eşliğinde Gaziantep ve Şanlıurfa türküleriyle halaylar çekti. Zeki GÜNAY- Eyyüp BURUN/GAZİANTEP, (DHA) |
05-Temmuz-2009, 14:45 | #936 (permalink) |
Süper Moderatör Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009
Mesajlar: 2.464
Teşekkürleri: 3.081
456 mesajına 1.430 kere teşekkür edildi.
| İstanbul'da tarihi gün Yunan televizyonu Aya Yorgi'den canlı yayında Ortodoks kiliselerini ziyareti kapsamında ilk ziyaretini İstanbul'a yapan Rus Ortodoks Kilisesi Patriği Kirill, Fener Rum Kilisesi Patriği Bartholomeos ile birlikte Aya Yorgi Kilisesi'ndeki pazar ayinini yönetti. Sabah saatlerinde Fener Rum Patrikhanesi'ne gelen Kirill, pazar ayininin yapıldığı Aya Yorgi Kilisesi'nde yaklaşık 4 saat süren pazar ayinine katıldı. Fener Rum Patriği Bartholomeos ile Kirill'in yönettiği ayine, Ortodoks cemaat üyelerinin yanı sıra İstanbul'da turizm amaçlı bulunan Ortodokslar da ilgi gösterdi. Bir Yunan kanalının canlı olarak yayınladığı ayinde Bartholomeos Rumca, Kirill Rusça olarak birer konuşma yaptı. Türkçeye çevrilerek basına verilen konuşmasında Bartholomeos, Kirill'in bu ziyaretinin kutsal bir anlam taşıdığını belirterek, "Ziyaretiniz, hem iki kilise arasındaki sarsılmaz bağa, hem de Kutsal Ortodoks Kilisesi'nin değişmez kaidelerine uygun birliğimize işaret etmektedir. Bugün Şükran ayinini birlikte ifa etmiş olmamız, sevgili kardeşimiz, birliğimizin en açık ifadesidir. Çünkü, kilise pederlerimizin de öğrettikleri üzere kilise (cemaat) bilhassa Şükran ayininde İsa'nın bedeninde gerçekleşir. Tek bir ekmeği paylaşarak ve aynı kutsal kadehten içerek birbirimize bağlandık ve hiçbir güç bu birlikteliğimizi bozamaz" diye konuştu. Kısa süreli kimi bulutların kardeş kiliseler arasındaki ilişkileri zaman zaman gölgelediğini, ancak bunları, Aziz Hrisostomos'un da dikkat çektiği gibi hemen tarihin sayfalarındaki yerlerine gönderilmesi gerektiğini vurgulayan Bartholomeos, kardeş Ortodoks kiliselerini bir araya getiren, toplantıların başarıyla tamamlanmasını sağlayan, verimli iş birliğinden duydukları memnuniyeti dile getirdi. -KOORDİNASYON ORGANI İSTANBUL- Bartholomeos, şöyle konuştu: "Herkesin bakışları üzerimizde ve bizlerden kendilerini sözlerimizle ama daha da önemlisi eylemlerimizle sükunet ve sevgi yolunda rehberliğimizi arzulamaktadırlar. Kutsal Ekümenik Konsillerde kararlaştırdığı ve ilan edildiği şekliyle aynı ortak inanca sahibiz. Bu şehirde belirlenmiş ve tüm diğer Ortodoks Kiliselere ulaştırılmış ortak bir ibadet şekline sahibiz. Kutsal Ekümenik Sinodlarda belirlenmiş değişmez bir Kilise düzenine sahibiz. Birliğimiz işte bu ortak temeller üzerinde yükselmektedir. Bu nedenle tüm bağımsız Ortodoks kiliseler aslen birdir. Ortodoks Kilisesi'nin elbette bir koordinasyon organı vardır. Bu organ Ortodoksluğa hükmetmez aksine onda sağlanan oy birliğini ifade eder. İşte bu vazife, asırlardır bağlı olduğumuz geleneğe hizmet eden İstanbul'daki kilise makamına aittir. Kilise olarak mevcudiyetimiz kendimiz için değil insanoğlu ve kainat içindir. Yaratıcımıza şükranlarımız tüm kainat içindir. Bu nedenle Ortodoks Kilise'nin dışında bulunanlara karşı gerçeği bulmuş olmaktan kaynaklanan bir ilgisizlik gösteremeyiz. Bu gerçekten hareketle, kutsal Rusya Kilisesi'nin, Ortodoks Hristiyan olmayanlarla yürütülen tüm teolojik görüşmelere iştirakinden duyduğumuz sevinci ifade etmek isteriz." Bartholomeos, "Biraz evvel bitirdiğimiz Şükran ayiniyle taçlanan birliğimizin; milliyet ve ırklardan bağımsız olarak tün insanlığa, barışın ve sevginin umudunu vermesini dileriz" dedi. Ayin, cemaate şaraplı ekmek dağıtılmasıyla sona erdi. Cemaat kendilerine şaraplı ekmek dağıtan Patrik Kirill'in elini öperek kiliseden ayrıldı. Kirill ve Bartholomeos patrikhane çalışma ofisine geçmeden önce patrikhane bahçesine bakan ve patrikhane flaması asılı olan balkondan cemaati selamladı. Tarihi Pazar ayinini bir Yunan TV kanalı da canlı olarak yayınlanladı. |
05-Temmuz-2009, 14:47 | #937 (permalink) |
Süper Moderatör Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009
Mesajlar: 2.464
Teşekkürleri: 3.081
456 mesajına 1.430 kere teşekkür edildi.
| Reste, rest! Türk-İş, Başbakan'a aynı üslupla karşılık verdi Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu’dan, “Buyursunlar greve gitsinler” diyen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yanıt gecikmedi Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Buyursunlar greve gitsinler” sözlerini, “Henüz ilgili bakanla görüşmelerimiz sürerken, Başbakan’dan gelen ‘vermiyorum, greve git’ yaklaşımı, eğer bir restse biz bu resti de görürüz” diyerek yanıtladı. Türk-İş Başkanı Kumlu, “Sadece hakkımızı istiyoruz. Almak için de eylemse eylem, grevse greve gideriz” dedi. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Buyursunlar greve gitsinler” sözlerini ANKA’ya değerlendiren Türk-İş Genel Başkanı Mustafa Kumlu, kamuda sözleşmesi olan 270 bin işçinin, aileleriyle birlikte yaklaşık 1 milyon insanın altı aydır toplu iş sözleşmelerinin imzalanmasını beklediğine dikkat çekti. Bu insanların vergiden ve enflasyondan kaynaklanan kayıpları olduğunu belirten Kumlu, şu değerlendirmede bulundu: “Aldıkları ücret kuşa dönmüş durumda. Biz vergi kayıpları karşılandığı koşullarda Başbakan’ın verdiği ücret zammına imza atmaya hazırız. Bizim için grev her zaman en son kullanacağımız silahtır. Biz her zaman toplu iş sözleşmelerinin masa başında bitirilmesini isteriz. Henüz ilgili bakanla görüşmelerimiz sürerken, Başbakan’dan gelen ‘vermiyorum, greve git’ yaklaşımı eğer bir restse biz bu resti de görürüz. Ama Başbakan’ın yaklaşımı talihsiz bir yaklaşımdır. Bu yaklaşım kamu işçisinde kızgınlık ve öfkeye neden olmuştur. Başbakan bu yaklaşımıyla ‘çalışanları enflasyona ezdirmiyoruz’ söylemini kendi kendine tekzip etmiştir. Çünkü bizi sadece hakkımızı, yani enflasyondan doğan kayıplarımızın telafisini istiyoruz. Başbakan Erdoğan, Sakarya mitinginde sendikalarla ve çalışanlarla iyi ilişkilerinden, sosyal diyalog mekanizmasını çok iyi işlettiklerinden bahsediyor. Ama bizi hiçe sa***** gece yarısı özel istihdam bürolarına işçi kiralamayı beraberinde getiren, yani kölelik yasasını çıkarıyorlar. Bizi hiçe sa***** gece yarısı sağlığa katılım payı getiren yasayı çıkarıyorlar. Bankacılık iş koluna Nisan sonunda yaptıkları teşmili, Temmuz başında geri alıyorlar. Bu mu sosyal diyalog? Bu mu çalışanların sorunlarını çözmek” |
05-Temmuz-2009, 14:48 | #938 (permalink) |
Süper Moderatör Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009
Mesajlar: 2.464
Teşekkürleri: 3.081
456 mesajına 1.430 kere teşekkür edildi.
| Çok ağır sözler.. Bakan Bağış'tan, Yunan Dışişleri Bakanı'na gözdağı... Devlet Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, AB konusunda, Türkiye'nin yükümlülüklerinin bilincinde ve sorumluluğunda bir ülke olduğunu ifade ederek, Türkiye'nin muhataplarının da kendi yükümlülüklerini yerine getirmesini bekleme hakkına sahip olduğunu bildirdi. Bağış, "Uluslararası anlaşmalar, avazı en çok yükselenin, en çok bağıranın dayattığı mecburiyetler değildir" dedi. Bağış, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Yunanistan Dışişleri Bakanı Dora Bakoyanni'nin, ülkesinde yayımlanan İmerisia gazetesinde dün yer alan Türkiye ile ilgili açıklamalarını değerlendirdi. Egemen Bağış, Bakoyanni'nin, Türkiye'nin AB üyeliği konusunda "yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiği" şeklindeki sözlerine karşılık, Türkiye'nin yükümlülüklerinin bilincinde ve sorumluluğunda bir ülke olduğunu dile getirdi. Bağış, Türkiye'nin devlet ve diplomasi bilgisi, geleneği olan ve büyük coğrafyaları, büyük nüfusları idare etmiş bir ülke olduğunu vurguladı. "Tarihi herhalde muhataplarımız da biliyordur" diyen Bağış, "Türkiye'nin uluslararası ilişkilere AB sayesinde veya AB vesilesiyle başlamadığını veya Yunanlı dostların ilk ve tek gündem maddeleri olan Kıbrıs'ın aksine, Türkiye'nin yegane gündem maddesinin de Kıbrıs olmadığını" ifade etti. "Türkiye'nin diplomasi tarihinin 1974'ten, şöyle bir bin yıl daha geriye gittiğine" işaret eden Bakan Bağış, şöyle devam etti: "Yükümlülük meselesine gelince, Türkiye yükümlülüklerini bilmekteyken, muhataplarının da kendi yükümlülüklerini yerine getirmesini bekleme hakkına sahiptir. Uluslararası anlaşmalar, avazı en çok yükselenin, en çok bağıranın dayattığı mecburiyetler değildir. Bize AB içinden çeşitli olumsuz manevralar çeviren muhataplarımız avantajlı bir zeminde olabilir ama haklı bir zeminde değiller. En basta haklı olmanız gerekir. Hakkaniyet, vicdan ve adalet artık bütün dünyanın ve bilhassa AB'nin ülkemize tavırlarını yakından izleyen Müslüman dünyasının en hassas olduğu noktalardır. Hakkaniyet ve adalette, kim nerede, ona bakılıyor. Anlaşma eşit ve adil ve hakkaniyete uygun ve de karşılıklılık esasıyla uygulanmalıdır. Türkiye bu konudaki gürültünün ve propagandanın dışında kalacaktır. İç kamuoylarının gıdıklanması amacıyla medyaya yapılan hamasi açıklamaları ciddiyetten uzak buluyoruz. Ve bu değerlendirmeler bizi ilgilendirmiyor. Bize mesaj verilmek isteniyorsa bu ciddiyet dışı açıklamaları mesaj olarak almıyoruz. İç tüketime yönelik menü sayıyoruz. Medya üzerinden haberleşmek tercih ettiğimiz bir yöntem değildir." -BAKOYANNİ'NİN AÇIKLAMASI- Yunan Dışişleri Bakanı Bakoyanni, İmerisia gazetesinde yer alan demecinde, Türkiye'nin AB üyeliğinden yana olduklarını başından beri dile getirdiklerini ifade etmiş, ancak "Tezimiz tamamen nettir. Türkiye, Ankara Protokolü'nü uygulamadıkça 'dondurulmuş' olan başlıkların açılması için ortak bir Avrupa kararı yok. Söz konusu 8 başlık bir yana, masada duran başka konular da var. Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmelidir. Kaçak göçmenler konusunda Türkiye iş birliğinde bulunmasının gerekli olduğunu anlamalıdır" değerlendirmesinde bulunmuştu. |
05-Temmuz-2009, 14:51 | #939 (permalink) |
Süper Moderatör Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009
Mesajlar: 2.464
Teşekkürleri: 3.081
456 mesajına 1.430 kere teşekkür edildi.
| Yaşlanmayı durdurabilecek mi? Bilimadamı Aubrey de Grey'den inanılma iddialar... Çok acayip bir bilimadamı Aubrey de Grey. Spekülasyon yapmaktan hiç çekinmiyor. Son derece normal bir şey söylermiş gibi, "Sonsuza kadar yaşamak mümkün, çözeceğim bu işi" diyor. "Herhalde hafiften sıyırmış" diyebilir, ciddiye almayabilirsiniz. Ama dünyadaki önemli biyologlar ve tıp adamlarının hepsi, fikirlerine tamamıyla katılmasa da kesinlikle ciddiye alıyor onu. Tezlerini çürütemiyorlar. Hikayesi kısaca şöyle: Bilgisayar mühendisiyken insanlığın en büyük sorununun yaşlanmak olduğuna karar veriyor ve bu sorunu çözmek için Cambridge Üniversitesi’nde gerontoloji okuyor. Sonra yaşlanmayı tedavi etmek için deneyler yapan bir vakıf olan SENS’i kuruyor. Şimdi dünyanın önemli merkezlerinde konuşmalar yapıyor, zenginlere derdini anlatarak deneyleri için bağış toplamaya çalışıyor. Eğer yeterli parayı bulur, deneyler istediği hızda ilerlerse önümüzdeki 25 yıl içinde büyük değişimler yaşayacağız. Ona göre şu anda 50 yaşlarında olan kişilerin 1000 yaşını görmesi hiç de uzak bir ihtimal değil. Ha bu arada onun ömrü bu değişimlerin yaşanmasına yetmezse, kendini dondurtmak için bir şirkete para vermiş. Zamanı geldiğinde hayata dönebilsin diye. Acayip diye boşuna demiyorum. Siz biomedikal gerontologsunuz. Ne iş yapıyorsunuz yani? -Yaşlanmayı yenmeye çalışıyorum, işim bu. Yaşlılarla ilgilenen bilimdalı geriatri değil miydi? Sizinkinin farkı ne? -Üç tip gerontoloji var: Bio-gerontoloji, geriatri ve biomedikal gerontoloji. Geriatri yaşlıların sağlık sorunlarıyla ilgilenir. Bio-gerontoloji yaşlanmanın sebeplerini derinlemesine çözmeye çalışır. Ama onlar sismologlar gibidir, depremlerin insanları öldürdüğünü bilirler ama nasıl engelleyebiliriz diye uğraşmazlar. Benim branşım olan biomedikal gerontoloji ise yaşlanmaya savaş açmıştır. Yaşlanmanın engellenmesi için yeni terapiler bulmaktır işi. Bütün canlılar yaşlanıyor, hatta elektronik eşyalar, otomobiller bile. Doğal bir sonuç değil mi bu? Siz niye yaşlanmaya, tedavisi aranan bir illetmiş gibi yaklaşıyorsunuz? -Doğal olmasına doğal bir sonuç ama söylediğin gibi makineler eğer iyi bakılır ve tamir edilirse yaşlanmaz. O yüzden hálá 100 yıllık arabalar çalışır durumda. Nasıl bakım ve onarım, makinelerin ömrünü uzatıyorsa, canlılarınkini de uzatır. Tek ihtiyacımız olan bu bakım ve onarımı insan vücudu üstünde gerçekleştirebilecek teknolojileri icat etmek. Makalelerinizde, yaşlanmamıza sebep olan 7 adım var, bunları aşarsak olayı çözeriz diyorsunuz. Nedir 7 adım? -Birincisi hücre kaybı. Zamanla hücreler ölür ve vücut yenilerini üretmemeye başlar. İkincisi mutasyon. DNA dizinimizde bazı değişiklikler olur ve bunun sonucunda hücreler ihtiyacı olan proteini üretemez hale gelir. Üçüncüsü hücrelerimizin enerji deposu olan mitokondrianın mutasyona uğraması. Dördüncüsü, ölmeye direnen hücreler. Yeni hücrelerin yapılması için bazılarının ölmesi gerek ama biz yaşlanınca bazı hücrelerimiz inat eder, yerlerini yeni hücrelere bırakmaz. Beşincisi dokuların sertleşmesi. Altı ve yedincisi de hücrelerin hem içinde hem dışında olan bir maddenin yok olması, böylece hücrelerin bölünme sürecini nasıl yapacağını unutması. Somon balıklarının cinsel organlarını kesince yaşlanmaları durmuş. Bizi hormonlar da yaşlandırmıyor mu? -Testesteron hormonunun yaşlanmayı hızlandırdığı bir gerçek ama çok çok az bir etkisi var diyebilirim. Dolayısıyla iğdiş etme yöntemiyle kimse uzun süre genç kalamaz. MIT ÜNİVERSİTESİ YANILDIĞIMI İSPATLAYANA ÖDÜL VERECEK Dünyanın en prestijli üniversitelerinden MIT’nin "Aubrey de Grey’in stratejilerinin yanlış olduğunu bulana para ödülü" koyduğu doğru mu? -Evet. Doğrusu bu benim çok hoşuma gidiyor çünkü ben de en az MIT’deki bilim adamları kadar haklı olup olmadığımı bilmek istiyorum. O yüzden verilecek ödülün yarısını benim vakfım SENS karşılayacak. 50 YAŞINDA BİR İNSAN HASTANEYE YATIP 30 YIL GENÇLEŞECEK Size göre bu 7 adımı nasıl aşarız? -Benim stratejim şu: Hücrelerimizle ilgili bizi yaşlandıran bu 7 adımı engellememiz imkansız ama olduktan sonra düzeltebiliriz. Yani önlemek değil, tedavi etmek. İyi ama nasıl? Bir ilaçla mı, aşıyla mı? -İlaç denemez. Bu 7 adımın her biri için ayrı ayrı tedavi yöntemleri olarak düşün bunu, hepsi aynı anda yaşlı insana uygulanacak. İçinde ilaçlar da olacak, gen ve kök hücre terapilerine benzeyen kapsamlı yöntemler de... Mesela sağlıklı ama orta yaşlı bir insan yaşlanmayayım diye hastaneye mi yatacak bu tedaviyi almak için? -E tabii. İlk etapta ulaşmaya çalıştığımız, sadece hastanelerde uygulanabilen tedavi kokteylleri yapabilmek. Ama araştırmalar devam ettikçe yaşlanmaya başlayan insanların evlerinde alabilecekleri haplar ve enjeksiyonlar da çıkacak. Kaç yıl daha uzun yaşamak için bütün bunlar? -Limit yok, eğer bunu başarabilirsek sonsuza kadar yaşamak mümkün. Kaç yaşında başlayacak insanlar bu yaşlanma karşıtı tedaviye? -30 erken, 80 çok geç. En uygunu 50 yaş. Robust Human Rejuvenation (RHR) diye bir deyim kullanıyorum. Anlamı; "Sağlam İnsan Gençleştirmesi." Sözünü ettiğim bu tedaviler 60 yaşında bir insana uygulandığında, o kişi 30 yaş gençleşiyor. 30 yıl sonra yeniden bu tedavileri uyguluyor, böyle böyle devam ediyor. Kaç yaşına kadar? -Dedim ya isterse sonsuza kadar. E diyelim ki oldu, peki bin yaşındaki insan neye benzeyecek? -Genç bir yetişkin gibi görünecek ve öyle hissedecek. Film gibi bir şeyden söz ediyorsunuz. Bu söylediğiniz tedavi yöntemlerine ne zaman ulaşırız takriben? -Şu anda hangi noktada olduğumuzu anlatayım önce: Farelerin ömrünü uzatmaya çalışıyoruz. İşe yarayan yöntemler var. Fakat bunu tam olarak senin anlayabileceğin şekilde kelimelere dökemiyorum. Farzet ki 1900 yılındasın, Wright Kardeşler’le ilk uçağı inşa etmelerinden tam 3 yıl önce röportaj yapıyorsun. "Ne durumdasınız" diye soruyorsun. Birkaç gün önce motora ekledikleri bir parçanın ne kadar önemli olduğunu sana anlatmakta güçlük çekeceklerdir. Ben de aynı durumdayım. Yani daha çok yol var, öyle mi? -Hayır. Önümüzdeki 10 yıl içinde farelerin ömrünü uzatmayı başaracağız. Bunu başardıktan 15 yıl sonra da sağlam insanın ömrünü 30 yıl daha uzatabilecek noktaya gelebiliriz. Fare deneylerinde başarılı olmamız çok büyük ihtimal, insana geçme hızımızın 15 yıl olması yüzde 50 ihtimal. Yani 25 yıl içinde büyük değişimler yaşamamız hiç de zor değil. Henüz kansere çare bulunamadı, siz 1000 yıl yaşamaktan söz ediyorsunuz? -İyi ama kansere çare bulmakla yaşlılığa çare bulmak arasında çok sıkı bir bağ var zaten. Kanserin oluşumu benim yaşlılığın sebebi olarak saydığım 7 adımla doğrudan ilintili. Örneğin şu anda özel olarak kanserin oluşumunu engelleyecek bir tedavi üstüne çalışıyoruz. Kanser hücrelerinin çoğalmasına neden olan bir gen var, onu tamamen silmekten söz ediyorum. YILDA 100 MİLYON DOLAR Tüm bu deneyler için ne kadar para lazım size? -Maksimum hızda ilerlememiz için yılda 100 milyon dolar. Bu tabii fare deneyini halledene kadar.Farelerin ömrünü uzattıktan sonra kimsenin para bağışlamasına gerek kalmayacak çünkü bütün devletler gerekli parayı verecek. Şu anda dünyadaki zenginlerden bağış bekliyorsunuz ama... -Evet onlara stratejilerimi anlatıyorum ve destek olmalarını istiyorum. Henüz çok azı söylediklerimi kavradı ve bağış yaptı. Ama sayıları giderek artıyor, emin ol. SENS adında yaşlanmayla savaşmaya odaklanmış bir vakfınız var. Bütün bu deneyleri o vakıf mı yapıyor? -Hayır, topladığımız parayı dünyada bu işle ilgilenen prestijli laboratuvarlara veriyoruz, ayrıca SENS’in kendi laboratuvarı ve ekibi de var. Sizden başka dünyada sadece yaşlanmayla ilgili araştırmalar yapan kaç şirket veya bilim adamı ekibi var? -Pek yok, ama bu sorun değil çünkü bir çoğu Alzheimer hastalığını çözmeye uğraşırken aslında yaşlılıkla savaşmada işe yarayacak terapiler geliştirmiş oluyor. 2500 DOLARA KÖK HÜCRELERİNİZİ SAKLATMAK MÜMKÜN Son 10 yıldır yeni doğmuş çocukların göbek bağı kordon bankalarında saklanıyordu. Mantık; kordondaki kök hücrelerin, çocuğun ileride başına gelebilecek önemli rahatsızlıkların tedavisinde kullanılmasıydı. Fakat şimdi teknoloji değişti, artık yetişkinlerin kök hücreleri de basit bir işlemle toplanıyor ve ihtiyaç halinde kullanılmak üzere dondurulabiliyor. Böylelikle hastalık ya da yaşlılık nedeniyle zarar görmüş, yıpranmış organlar kişinin sağlıklı kök hücreleri kullanılarak onarılabiliyor. Kök hücre saklama işi yıllar içinde ucuzladı da. Örneğin Assure Immune adlı şirkete 2 bin 495 dolar veriyorsunuz, kök hücrelerinizi alıyor. Saklama ücreti yıllık 219-349 dolar arasında değişiyor. MESANENİN AYNISI YAPILDI SIRA DİĞER ORGANLARDA Hepimiz sonsuza kadar yaşarsak dünya nüfusu ne olacak? -Bunu tahmin etmek imkansız. Bugün itibariyla zaten büyük bir nüfus problemimiz var. Bunu başka gezegenleri yaşanacak hale getirerek de çözemeyeceğiz bana göre. O yüzden insanların ömrü uzadığında dünyada çok daha az çocuk olacak. Bu biraz zor bir seçim gibi görünebilir şimdilik: Uzun yaşamak mı, çocuksuz bir dünya mı? Ama zamanı geldiğinde eminim insanlık uzun yaşamayı seçecektir. Sonsuza kadar yaşamak bütün ahlak kodlarını, inanç sistemleri çökertmez mi? -Elbette hayır. Öyleyse senin mantığına göre, insanların iyilik yapmasındaki tek sebep öldüğünde cennete gitmek. Böyle bir şey olur mu! Öyleyse ateistlerin hiçbir ahlak kodu yok! İnsanlığın ahlaki temeli "iyilik yaparsan iyilik bulursun" mantığı üstüne kurulu değil mi? Ömrün uzamasıyla bunu niye kaybedelim? Arada bir "Adam o kadar zengin ki, gençleşmek için gitmiş organlarını yeniletmiş" gibi efsaneler duyarız, bunlar efsane değil mi? -Mantıklı değil. Eğer karaciğer yetmezliğinden musdaripseniz, karaciğer nakliyle sağlığınıza kavuşursunuz. Ama durduk yerde yeni bir karaciğer sizi gençleştirmez. O insan yine yaşlanır. Peki bugünkü teknolojiyle organlarımın aynısından yaptırıp yaşlandığımda yenileriyle değiştirebilir miyim? -O noktaya gelmemize çok az kaldı. Mesela araştırmacılar mesanenin aynısından yapmayı başardı. Şimdi diğer organlar üstünde çalışıyorlar. Sizin de kendinizi dondurmayı düşündüğünüzü duydum. Doğru mu? -Evet, bu işleme cyropreservation deniyor. Bunu yapan bir şirketle anlaştım. İnsan öldükten sonra niye donmak ister ki? -Eğer ömrüm bilimin yaşlanmayı yendiğini görmeye yetmezse öldüğümde dondurulmak isterim, niye istemeyeyim? Böylece bilim ilerlediğinde tekrar hayata dönebilirim. Hayata döndüğümde de ölüm sebebim neyse bilim ona da çare bulmuş olacak. Şimdilik bu dondurma işlemi ölmeden önce çok ileri derecede bunayan kişilere önerilmiyor. Çünkü o insanlar fonksiyonel olarak ölmemiş olsa da uzun süre önce beyinleri ölmüş oluyor. Bu durumu onarmak imkansız. UZUN YAŞAMANIN 11 KURALI Kızgın olmak iyidir. Harvard Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırmaya göre öfkesini biriktirmeyen ve dışa vuran erkeklerin ölümcül kalp krizi geçirme riski yarı yarıya azalıyor. Soğuk duş alın. 100 yaşını görenlere sırrınız nedir diye sorulduğunda buz gibi suya girmek cevabını verirler. Virginia Üniversitesi bilim adamlarına göre soğuk su, beyaz hücrelerin aktivitesini artırıyor, tümör oluşumlarını engelliyor. Seks süperdir. Bristol Üniversitesi’ne göre haftada iki kez orgazm olmak ömrü 8 yıl uzatıyor. Baharatlı hayat demek ağrısız hayat demek. Cincinnati Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre körinin içinde bulunan tumeric adlı madde hem sindirime iyi geliyor, hem de ödem ve ağrıyı önlüyor. Hidayete erin, olsun bitsin. California Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmaya göre kiliseye düzenli gidenlerin, gitmeyen akranlarına oranla yüzde 21 daha uzun yaşadığı tespit edilmiş. Yani dindarlık ömrü uzatıyor. Makul miktarda stres faydalıdır. Çoğu zarar ama ortalama stres ömrü uzatıyor. Hamileler üzerinde yapılan bir araştırmaya göre stresli kadınların gamsız kadınlara oranla daha zeki ve yetenekli çocukları oluyor. Şarkı söyleyin, içiniz açılsın. Düzenli olarak şarkı söylemek tansiyona ve çarpıntıya iyi geliyor. Bir koroda şarkı söyleyen yaşlı insanlar daha az doktora gidiyor, daha az düşüyor ve daha az ilaç kullanıyor. Sert su saça ve çaydanlığa zarar, size faydalı. Çeşmeden akan suyun sert olduğu bölgelerde kalp hastalıklarına daha az rastlanıyor. Sert suyu faydalı yapan içindeki yüksek magnezyum ve kalsiyum oranı. Diş ipi hayat kurtarır. Diş etlerinin iltihaplanması bağışıklık sisteminin yoğun çalışmasına sebep oluyor, bu da kalp hastalığının riskini artırıyor. Harvard Üniversitesi 12 yıl boyunca 41 bin erkeği izledi. Bu erkeklerden ağzında 24’ten az diş olanların yarısından fazlası felç geçirmiş. Geç doğurun. Bir araştırmaya göre 40 yaşından sonra anne olan kadınların genç annelere göre uzun yaşama şansı 4 kat daha fazla. Düşük kalori ömrü uzatır. Cornell Üniversitesi düşük kaloriyle yaşayan kişilerin ömrünün uzadığını 1930’larda kanıtlamıştı. Düşük kaloriyle yaşayan birinin günlük rutini şöyle: Kahvaltıyı pas geçiyorlar. Öğlen 1000 kalorilik bir öğün yiyorlar. Bu öğünde genelde karides, domates, zeytin, fındık, çilek veya kiraz var. Akşam yemeği de 600 kaloriyi geçmiyor. FARZEDİN AUBREY BAŞARAMADI VE ÖLMEK KAÇINILMAZ OLDU... Yüksek yerden düşerek ölmek en kolay ölümlerden biri. Eğer 145 metreden yüksek bir yerden düşerseniz yere 200 km hızla çarparsınız. Bu da çarpmadan sonra çok kısa bir süre içinde ölmeniz anlamına gelir çünkü sadece kalbiniz patlamakla kalmaz, kırılan kaburgalarınız akciğerinizi deler. Kafanın koparılması da tercihe şayan olabilir çünkü sonuca çok çabuk ulaşılıyor. Giyotin kafayı vücuttan kopardıktan sadece 10 saniye sonra ölmüş oluyorsunuz. Asılmak, eğer kişi yüksek bir yerden bırakılırsa son derece hızlı bir ölüm. Çünkü boyun anında kırılıyor. Alçak bir yerden bırakılırsa boynun çevresindeki halat damarları ve nefes borusunu yavaş yavaş sıkmaya başlar. Dolayısıyla kurbanlar dakikalarca can çekişiyor. Boğulmak pek hoş değil. İnsan suyun altında nefes almaya çalıştıkça su nefes borusundan ciğerlere dolar ve göğüs patlayacakmış gibi yanmaya başlar. Bir sonraki adım nefes borusunun otomatik olarak kendini kapamasıdır. Kan kaybından ölmek de eğer ana arterlerden biri kesildiyse hızlı olabilir. Mesela yırtık ya da ke*** kalbe giden ana damar olan aorttaysa saniyeler için ölürsünüz. Yetişkinlerin vücudunda 5 litre kan var. 1 litresini kaybetmek vücudun tahammül edebileceği bir durumdur. Miktar 1.5 litreye çıktığında sık nefes almaya, susuz ve zayıf hissetmeye başlarsınız. 2 litreden sonra başınız döner ve bilincinizi kaybedersiniz. Kalp krizinde göğüs sıkışır çünkü kalp kasları oksijensiz kalır. Ağrı vücudun üst kısmına ve başa doğru yayılır. Mideniz bulanır, tık nefes olursunuz, soğuk terler dökersiniz. Kriz kalbin ritmini tamamiyle bozup durdurduğunda bilincinizi kaybedersiniz. Yanarak ölmek en beteri. Yangın sırasında alevler nedeniyle değil karbonmonoksit gazından zehirlendiğiniz için ölürsünüz. Eğer bu gazlar bilincinizi kaybetmenize neden olmaz ve alev alev yanarsanız inanılmaz bir acı içinde hayata veda edersiniz. Kimyasal yanıklar da feci. Mesela sülfürik asit önce damarlarınızı yakar, sonra da organlarınızı eritir. Hürriyet / Ezgi Başaran |
Ayşenur KILIÇ kullanıcısına teşekkür edenler: | zumrut_ (05-Temmuz-2009) |
05-Temmuz-2009, 14:52 | #940 (permalink) |
Süper Moderatör Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009
Mesajlar: 2.464
Teşekkürleri: 3.081
456 mesajına 1.430 kere teşekkür edildi.
| 'Kışlaya siyaset girer' Askerler, sivil mahkemelerde yargılanırsa ne olur? Milliyet Gazetesi Ankara Temsilcisi Fikret Bila yazdı... Genelkurmay’ın 3 itirazı Genelkurmay’a göre, askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını öngören yasa değişikliğinin üç sakıncası: 1-Anayasa’ya aykırı. 2- Kışlaya siyasetin girmesine kapı açar. 3- Askeri yargı - sivil yargı çatışmasına neden olur Askerlerin sivil mahkemelerde yargılanmasını öngören yasa değişikliğiyle ilgili olarak Genelkurmay’ın hukuki görüşü de Cumhurbaşkanlığı’na iletildi. Genelkurmay Adli Müşaviri ve Milli Savunma Bakanlığı Kanunlar ve Kararlar Dairesi’nin temsilcileri, 2 Temmuz’da Köşk’e giderek, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne askerin hukuki görüşünü bildirdiler. 3 itiraz Genelkurmay, söz konusu yasa değişikliğinin yürürlüğe girmesine 3 noktada itiraz etti. İtiraz noktalarını şöyle özetleyebiliriz: 1- Anayasa’ya aykırı: Yasa değişikliği Anayasa’nın “askeri yargı”yı düzenleyen 145. maddesine aykırılık oluşturuyor. 2- Kışlaya siyaset girer: Askeri mahallerin masuniyetini bozar, TSK’nın emir-komuta zincirini olumsuz etkiler; kışlaya siyasetin girmesine kapı açar. 3- Askeri yargı-sivil yargı çatışması olur: Yasa değişikliği, uygulamada askeri yargı ile sivil yargı arasında yetki çatışması yaratır. Yasalaşma yöntemi Yasa değişikliğinin gerçekleştirilmesinde izlenen yöntem de Çankaya’ya yansıtılan rahatsızlıklardan biri. Yasa değişikliğinin bir önergeyle gerçekleştirilmesi ve önergenin de Genel Kurul’a, Milli Savunma Bakanlığı temsilcileri TBMM’den ayrıldıktan sonra verilmiş olması, askerin dikkate getirdikleri bir husus. MSB temsilcilerinin, askerleri ilgilendiren yasa çalışmaları bittiği ve gündemde de yeni bir değişiklik öngörülmediği için TBMM’yi saat 23.00’te terk etmelerinden sonra bu önergenin Genel Kurul’a getirilmiş olması rahatsızlık yaratmış durumda. Anayasa’ya aykırılık unsurları Genelkurmay Adli Müşavirliği’nin yaptığı incelemede, değişikliğin Anayasa’nın 145. maddesinde yer alan hükme aykırı olduğu belirtildi. Buna göre, söz konusu değişiklik, 145. maddede yer alan, “Askeri yargı, askeri mahkemeler ve askeri disiplin mahkemeleri tarafından yürütülür. Bu mahkemeler, askeri kişilerin; askeri olan suçları ile bunların askeri kişiler aleyhine ve askeri mahallerde yahut askerlik hizmeti ve görevleriyle ilgili olarak işledikleri suçlara ait davalara bakmakla yükümlüdürler” hükmünün lafzîna açık aykırılık oluşturuyor. Askeri çevreler, Prof. Dr. Ergun Özbudun’un, “Değişiklik 145. maddenin lafzî yorumlanması halinde iptale neden olur” görüşüne aynen katılıyor. Amaçsal yorumun ise siyasi yorum olacağını düşünüyor. Genelkurmay hukukçuları, Anayasa’nın bu hükmünün, “askeri kişilerin askeri mahalde işledikleri suçların” tümüne askeri mahkemelerin bakmakla görevli olduklarını açıkça yazdığını; dolayısıyla böyle bir değişikliğin “askeri mahal ve askeri hizmet ve görevle ilgili” kavramları parçalayacağı görüşünde. Ayrıca, 145. maddenin, “askeri kişi”, “askeri suç”, “asker kişiler aleyhine suç” ve “askeri mahal” kavramlarını içerdiğine dikkat çekiliyor; “veya askeri mahal” ifadesi, suçun askeri mahalde işlenmesinin davanın askeri mahkemede görülmesi için diğer unsurlardan bağımsız olarak yeter koşul sayıyor. Çankaya’ya sunulan görüşe göre, askeri kişilerin sivil mahkemelerde yargılanması için suçun askeri mahal dışında işlenmesi ve askeri hizmet ve görevle ilgisi bulunmaması gerekiyor. Nitekim bu nitelikte görülen suç iddiaları nedeniyle şu anda 10 subay, 3 astsubay Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklu bulunuyor. Çünkü bu kişilerin işledikleri iddia edilen suçlar, askeri mahalde veya askeri hizmet ve görevleriyle ilgili değil. Ancak asker kişilerin, askeri mahalde işledikleri suçlara veya askeri hizmet ve görevle ilgili olan suçlarına askeri mahkemelerin bakması gerekiyor. Kışlaya siyaset girer Çankaya’ya iletilen hukuki itirazlardan biri, yasa değişikliğinin, kışlaya siyasetin girmesi için kapı açabileceği kaygısı. Bu itiraza göre, askeri mahalde işlendiği iddia edilen suçların sivil savcılarca soruşturulması ve sivil mahkemelerde görülmesi, “askeri mahallerin masuniyetini” bozar. Bir iftira, sahte ihbar veya belge düzenlenmesi halinde askeri mahalle, sivil savcılık ve emrindeki kolluk güçlerinin girmesi ve soruşturma yapması, o mahalde masuniyeti sıkıntıya sokar, TSK içinde emir-komuta zincirini olumsuz etkiler. Kötü amaçla sahte bir ihbar mektubu veya sahte bir belgeyle bu yolun açılması, kışlaya siyasetin girmesine de kapı açar. Herkes bu kapıyı kullanabilir. Oysa, askeri masuniyetin korunması TSK’nın emir-komuta zinciri ve birliğinin koruması için çok önemli bir koşuldur. Bir birliğin komutanı o birlikle ilgili her şeyden sorumludur. Asılsız biri, iftira veya sahte belgeyle yargı sürecini açabilir ve askeri mahalledeki düzeni bozabilir. Bu konuda askerin kaygısını şöyle okumak mümkün; asılsız ihbar veya sahte belgeyle sivil savcılığın harekete geçmesi, soruşturma açması, bu bağlamda askeri birliğe kolluk gücü göndermesi, askeri alanı ve faaliyetleri kolluk güçlerine ve istihbarat örgütlerine açık hale getirir. Bu da siyasetin kışlaya girmesine kapı açar. Aynı kaygı, askeri kişilerin uyuşturucu madde üretilmesi ve sevkiyatıyla ilgili suçları için de geçerli. Özellikle hudut birliklerinde görevli askeri personel iftira, sahte ihbar mektubu veya sahte belgelerle zan altında bırakılabilir. Oysa Askeri Ceza Kanunu, zaten böyle bir suç işleyenleri ve buna göz yuman komutanları en ağır biçimde cezalandırmaktadır. Askeri yargı-sivil yargı çatışması Askerin hukuki itirazlarından biri de bu değişikliğin yürürlüğe girmesi halinde Anayasa’daki 145. madde ile söz konusu değişiklik arasındaki aykırılık nedeniyle, askeri yargı ile sivil yargı arasında yetki çatışması. Askeri mahkemelerin, daha üst hukuk normu olan Anayasa’nın 145. maddesini uygulamak istemeleri; buna karşılık sivil yargının yapılan son değişikliği esas alması, uygulamada yetki çatışması ve kaosa yol açabilir. Ayrıca, Anayasa’nın 145. maddesine paralel olarak özel yasa niteliğindeki Askeri Mahkemeler Kanunu’nda askeri mahkemeleri görevli kılan hüküm bulunması da askeri mahkemeleri, Anayasa ve Askeri Mahkemeler Kanunu’nu uygulamaya yöneltmesi de “genel kanun”, “özel kanun” tartışmasına ve çatışmasına neden olur. AİHM ve AB’yle ilgisi yok Adli müşavirliğin yaptığı incelemeye göre, yapılan yasa değişikliği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarıyla ve AB ile uyum bağlamında Adalet Bakanlığı Reform Stratejisi Belgesi’yle ilgili değil. AİHM’nin Türkiye aleyhine kararları, asker kişilerin askeri mahkemelerde yargılanmasıyla değil, sivil kişilerin askeri mahkemelerde yargılanmasıyla ilgili. Adalet Bakanlığı Reform Belgesi’nde yer alan üç husus arasında da asker kişilerin sivil mahkemelerde yargılanması yok. Bu belgede yer alan üç husus; subay üyenin mahkeme heyetinden çıkarılması, askeri mahkemelerin kışla dışına çıkarılması ve müşterek suçlarda sivil kişilerin sivil mahkemede yargılanmasından ibaret. Genelkurmay da bu üç konuda zaten olumlu görüş bildirmiş durumda. Bu nedenle son yasa değişikliğinde yer alan müşterek suçlarda sivil kişilerin sivil mahkemelerde yargılanmasını öngören maddeye Genelkurmay da “olumlu” görüş vermiş durumda. |
Etiketler |
en uzun topik, en uzun topik rekoru, rekoru, topik, topik rekoru, topİk, uzun |
Konuyu Toplam 36 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 36 Misafir) | |
| |