|
ÜLKE RESİMLERİ Dünyadaki bütün ülkelerin resimlerini bulabileceğiniz ve paylaşabileceğiniz bölümümüz. |
| LinkBack | Seçenekler |
12-Temmuz-2009, 20:32 | #1 (permalink) |
Bizim Coğrafya Yöneticisi Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009 Bulunduğu yer: BURDUR Yaş: 66
Mesajlar: 2.075
Teşekkürleri: 565
836 mesajına 4.324 kere teşekkür edildi.
| Bir Akdeniz Ülkesi-Tunus TUNUS 10 milyonluk Tunus’a 7 milyon turist Tunus bir Kuzey Afrika ülkesi. Eskilerin ifadesiyle Mağrip. Afrika fakat ülke olarak Avrupa kıtasına çok yakın. Akdeniz’in kuzeyinde saklı, Avrupa’ya bakıp bize el sallayan, şirin mi şirin, sıcak mı sıcak, mavi mi mavi bizim gibi bir ülke. 10 milyonluk Tunus, yılda tam 7 milyon turisti ağırlıyor. lke ile aynı adı taşıyan başkent Tunus’a iner inmez şehrin her tarafına asılan bayrakları kendi bayrağımızdan ayırt edemiyoruz. Bu durum bir Tunuslu için de pek farklı değil. İki bayrak zemindeki bir detay farklılığı dışında her şeyiyle aynı. Osmanlı kültür etkilerini mimariden yemeğe kadar her alanda rahatlıkla bulmak mümkün burada. Bazı camilerde İstanbul çinileri sizi karşılar. Bir cadde ya da sokağı dönerken gözünüz tabeladaki isme takılır ve içinizden ılık duygular geçer. Şu cadde Turgut Reis, beriki Barbaros veya Oruç’tur, ya da Sinan Paşa. Şu ana cadde Mustafa Kemal adını taşır. Beride şu Yeni Cami, Hamuda Paşa camisi Türk yönetiminin eserleridir. MEŞHUR KARTACA’NIN İZLERİ Akdeniz kıyısındaki şehir, geniş ve düz bir araziye kurulmuş. Şehir bir iç deniz tarafından ikiye ayrılıyor. Bu iç denizi bölen ince bir kara merkezi karşı yakaya, yani Kartaca’ya bağlıyor. Salambo, Hayrettin, Sidi Bu Said ve Marsa bunlar Kartaca semtlerinin en güzelleri. Delişmen bir yeşilin bezediği yüksek sırtlar, önlerinde uzanan Akdeniz’e bakıyorlar. Burayı ziyaret eden birçok dünyaca ünlü yazar da bu etkileyici manzaralara kapılmış, methiyeler yazmışlar eserlerinde. Havaalanı, Başkanlık Sarayı ve varlıklı kişilerin malikaneleri hep bu semtte. Kartaca, şu tarihteki meşhur Hannibal’in memleketi. Romalıların yıkıp üzerine incir ağacı diktiği, bir zamanların Fenike başkenti antik Kartaca’nın kalıntılarını etraflıca gezmek isteyenlerin bir gününü aldığını belirtmek gerekiyor. Kartaca’daki Roma kalıntılarına Batılıların ilgisine karşılık biz Türklerin ilgisizliklerini, kendimize pek açıklayamasak da insan gezmekten kendisini alamıyor. TÜRKİYE AĞIRLIĞINI KOYMALI Havaalanı derken, yeni inşa edilecek Tunus Enfidha Zine El Abidine Ben Ali Havalimanı ile Monastır Havalimanı’nın işletmesini kapsayan ihaleleri Türk şirketi TAV’ın kazandığını hatırlatalım. TAV havalimanları, ülkedeki en büyük yabancı yatırımlardan biri olarak 400 milyon euroluk bir bedelle Tunus’un ülkemize olan yakın ilgisinin de bir parçası. Başkentte birkaç otel dışında yüksek yapı göze çarpmıyor. Geniş bulvarların etrafında genellikle bahçeli ve dubleks evler sıralanmakta. Akdeniz ikliminin de tesiriyle şehir oldukça yoğun bir yeşille kucak kucağa. Araç trafiği yanında yayalar da unutulmamış. Cadde kenarları boyunca geniş Arnavut kaldırımları uzanıyor. Şehir ulaşımı otobüs ve hafif metro sistemiyle sağlanıyor. Tunus trafiğinin önemli bir kısmını da taksiler karşılıyor. Burada taksiler bol ve ucuz. Kasım ayının 7’sinde Devlet Başkanı Zeyn el- Abidin Bin Ali’nin iktidara gelişinin 21. yılı kutlandığı için cadde ve sokaklar, bulvarlar boyunca devlet başkanının dev posterleri ve sözleri ile donatılmış. Tunus’u üç asır yönetmiş bir ülke olarak Türkiye’nin de burada ağırlığının hissedilmesi gerekir. Esasen tarihî olarak geçmiş ve Tunus insanındaki Türk sempatisi bu tip faaliyetler için çok uygun bir zemin oluşturuyor. Ne yazık ki bu imkânlar Türkiye lehine yeterince değerlendirilmemektedi r. MEDENİYETLER MEDİNA’DA Ülkeye giden Türk turist sadece 12 bin. Uzayıp giden sahilleriyle Batılı çok sayıda insanı cezbediyor Tunus. Kartaca Havaalanı milyonlarca turisti ağırlıyor her yıl. 10 milyonluk nüfusa sahip ülkeye yılda 7 milyon turist geliyor. Başkent Tunus, Hammamet, Nebil, Kayrevan, Susa, Matmata, Douz, Tuzir, Cerbe adası ve Bizartesi’yle turizm ülkesi. Tunus’ta eski ve yeni şehirler hep bir arada. Şehir merkezi Medina Tunus’un ruhu, eski şehri ifade ediyor. Burası macera filmler çekmek için ideal bir mekan. Taş döşeli daracık sokaklar, birbirine abanmış taş binalar, kemerler, labirentler. Bu ülkeyi üç asır boyunca idare eden Türklerin yoğun yaşadığı bölge. Şehir meydanındaki Osmanlı’dan kalma küçük sarayların dönüştüğü belediye ve bakanlık binalarını geçtikten sonra aşağıya doğru yürüdüğünüzde Medina’ya ulaşırsınız. Buranın en önemli özelliklerinden bir tarafı ise Abdullah Tercümani Hazretlerinin kabrinin bulunmasından dolayı Sidi Abdullah mahallesi olarak anılması. Tunus tarihinde Beylik dönemi diye anılan devrin Türk asıllı yöneticileri aile efratlarıyla birlikte burada medfun... Tunus kültürünün birçok sahası gibi bu alandaki Osmanlı etkileri de araştırılmaya değer. ESNAFIN İNDİRİM YARIŞI Medina Çarşısı bütünüyle turistik eşya satan dükkanlardan ibaret. Çarşının merkezinde başkentin en eski ve ünlü Zeytuniye Camisi var. 8’inci yüzyılda inşa edilmiş. Zaten eski kapalı çarşı da caminin etrafına kurulu Alaca revakları ve işleme özellikleriyle Endülüs mimarisinin tipik bir örneği. Bu mimarinin en bariz özelliklerinden birisi neredeyse bir daire genişliğindeki minareler. Caminin hemen yanı başında Milli Kütüphane var. Şehrin neredeyse bütün tarihî yapıları Medina’ya toplanmış. Ülke her yıl milyonlarca turist çekmekte. Bu yüzden bu daracık sokaklar kapasitesinin çok üzerinde bir insan trafiğine sahne oluyor. Deve maketleri, kumların kristalize olmasıyla oluşan çöl gülleri, kurutulup satılan bazen el büyüklüğünde akrepler, engerek yılanları, İstanbul’daki Kapalıçarşımızın küçültülmüş hali. Çok renkli bir çarşı. Çarşı esnafı, sizin ülkenizi tahmin etmeye çalışarak dükkanına çekmeye çabalıyor. İlgilendiğiniz bir eşyaya biraz yakından bakmak isterseniz veya fiyatını sorarsanız size pazarlık edeceğiniz bir fiyatı teklif edeceğini unutmayın. Satıcının elinden kurtulmak için sizin teklif edeceğiniz fiyata önce razı olmayabilir, ancak geri dönerek dükkandan dışarıya atacağınız birkaç adım sonrası arkanızdan fiyat indirimleri başlayacaktır. Ta ki sizin teklif ettiğiniz üçte bir fiyatına kadar düşebilir. Akdeniz’in sıcak ve mavi güzelliği Tunus bir Kuzey Afrika ülkesi. Eskilerin ifadesiyle Mağrip. Afrika; ama ülke olarak Avrupa kıtasına çok yakın. Sıcaklığıyla, misafirperverliğiyle, güzellikleriyle kendimizi yakın hissettiğimiz kardeş ülke. Tunus, aynı adı taşıyan ülkenin başkenti. Tunus, bizim için yüzyıllardan beri atalarımızla birlikte uzun bir beraberliğin bütün sıcaklığını taşıyor. Gelin hep birlikte bu küçük medeniyetler ülkesini, arkadaşımız OSMAN SAĞIRLI’nın o nefis kareleriyle keşfedelim... KAPALIÇARŞI TUNUS’A TAŞINMIŞ Osmanlı izlerinin hakim olduğu Medina Çarşısı, İstanbul’daki Kapalıçarşımızın küçültülmüş hali. Rengarenk hediyelik ve süs eşyalarının satıldığı çarşıda geleneksel kıyafetler büyük ilgi görüyor. SİDİ ABU SAİD’DE EŞSİZ MANZARA Sidi Abu Said, Akdeniz kıyısında ve başkente 10 kilometre uzaklıkta bir sayfiye şehri. Kuzey Afrika’ya has, insanı ezmeyen yumuşacık beyaz mimari, eski evler, boyunlara bir kolye gibi takılan yaseminler, daracık sokaklar, duvarları sarpa sarmış pembe çiçekli sarmaşıklar ve pırıl pırıl bir deniz... Endülüs usulü ahşap ayrıntıları ve süslemeleri, yasemin ve begonya çiçekleriyle baştan çıkaran bir güzellik. Seyretmek de ayrı bir keyif veriyor. Bölgenin esas ismi Seyyid Ebu Said. Burada evlerin tamamı babadan çocuklarına geçmiş. Şehir sakinleri evlerini satmıyor. Şehre ismini verdiren ve 12. yüzyılda vefat eden Seyyid Ebu Said’in mezarı da eski şehir içinde. Tunuslular ismi daha da kısaltmışlar ve sadece Sidi Bu Said diyorlar. “LA PORTE DE FRANCE” Zeytuniye’den aşağıya doğru indiğiniz zaman resmî binaları geçtikten sonra 1848 yılında inşa edilen Babü’l-Bahr diğer adıyla “La Porte de France” Fransız Kapı’sına ulaşırsınız. Kemeri, Paris’teki zafer meydanındakinin aynısı! BARDO MÜZESİ’NDEKİ TARİH HAZİNESİ Dünyaca ünlü Bardo Mozaik Müzesi, Kartaca döneminden İslamiyetin hüküm sürdüğü döneme kadar, ülkenin zengin tarihinin nerdeyse her döneminden arkeolojik kalıntılara ev sahipliği yapıyor. Özellikle de Roma...
__________________ Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler !!! KEMAL ATATÜRK Öğretmenler ; Cumhuriyet sizden fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister KEMAL ATATÜRK |
Cahit ERAYDIN kullanıcısına teşekkür eden 2 üye: | bahriaskin (14-Temmuz-2009), rhturk (12-Temmuz-2009) |
12-Temmuz-2009, 20:32 | #2 (permalink) |
Bizim Coğrafya Yöneticisi Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009 Bulunduğu yer: BURDUR Yaş: 66
Mesajlar: 2.075
Teşekkürleri: 565
836 mesajına 4.324 kere teşekkür edildi.
| GÖÇTÜ KERVAN YOL EYLEDİ Çölün cipleri de mübarek bir hayvan olan bu develer... Yorulmak susamak bilmeden sizi saatlerce sırtında taşırlar... Deve sırtında çöle açılıyoruz. Ortaya çıkan bu tabloya göre, deve kervanını devamlı resimlerde görmüş benim gibi hayatında üçten fazla deveyi bir arada görmemiş biri için oldukça değişik ve cazip. Tunus’taki ikinci günümüzde hedefimizde develere binmek var. Douz şehrine gitmek üzere arabalarımızla yola çıkıyoruz. Tuzeur’a 120 kilometre uzaklıkta. Ancak yolumuzun üzerinde haritadan çok yakında baktığınızda Afrika’nın en büyük tuz gölü Şad El-Cerid bulunuyor. Bölgeye yaklaştığınızda ise uzaktan daha bir göl görünümüne bürünüyor ve beyaz rengi daha da ortaya çıkıyor. 5 bin kilometrekarelik tuz gölünde ne sudan ne de herhangi bir canlıdan eser yok. Büyük bir tuz çölündeyiz, gölde su yok küçük küçük su birikintileri ve gölün üzerinden geçen yükseltilmiş asfalt yolun kenarlarından akan küçük bir dere. Gölün batısı ve güneyi ise göz alabildiğine uzanan kum tepeleriyle kaplı Büyük Doğu Ergi’dir. Burada, birkaç vaha dışında yerleşime pek rastlayamazısınız. ÇÖLDE RESMEN DONUYORUZ! Ve Douz’dayız... Diğer bir ifadeyle çölün kapısında. 50 bin insan yaşıyor burada. Başkente yaklaşık 450 km mesafedeki bu küçük şehir, Libya’ya doğru uzanan büyük çölün başlama noktasında kurulmuş. Çöl, insana daima yakıcı sıcağı hatırlatır. Oysa burada geceleri çok soğuk. Üzerinizdeki kalın giysilere rağmen iyi giyinmemiş olursanız çok üşürsünüz. Yanımızdan gelip geçen yöre insanları ise çuvala benzer harmaniyelerini gözlerine kadar çelmişler. Güneye indikçe insan tipleri de değişiyor. Hem Berberi kabileleri hem de çölün kavurduğu çehreler daha esmer ve bütün Tunus’ta çok görülen cilt bozukluğu daha yaygın burada. Zaman zaman rüzgârın muhtelif şekiller verdiği zemin un gibi ince yumuşak. Bir köşede kartpostallarda görmeye alışık olduğumuz türden üç beş yabani hurma dekoru tamamlamakta. Buradaki develerin büyük kısmı turistlerin binmesi için getirilmiş kiralık develer. JELABALARIMIZI BAŞIMIZA ÇEKTİK Artık develerle Sahra’ya açılma vakti geldi. Ama önce uygun giysilere bürünmek lazım. Bu konuda mihmandarımız Beşar bize yardım ediyor. Bu işle vazifeli kişi, önce büyük bir dikkat ve el çabukluğu ile başımızı bağlıyor. Sonra da kafamızdan geçirerek jelabalarımızı giydiriyor. Sıra deve binme dersine geldi. Hayvancağızlar zaten “kalk” demedikçe yerlerinden kımıldamıyorlar. Korkacak bişey yok aslında ama ben başta olmak üzere bizim grupta epey bi tedirginlik var. Önemli olan bacağı atmadan önce eğeri iki elle sıkıca kavramak. Bir kere devenin üstüne yerleştirdikten sonra deve çobanı “kalk” emri veriyor. Daha sonra yapılması gereken tek şey devenin hareketlerine uyum sağlamak. BİR DEVENİN HIZI NE KADARDIR? Ön hörgücün üzerinde yükseltilmiş iskemleye benzer bir oturağın üzerindeki palan (hamut) belki de iyi oturtulamadığından mı yoksa benim ağırlığımdan mı, ne zaman binmeye kalksam sahibine şikayet eder gibi bağırmaya başlıyordu. Zaten tek başıma hayvanı idare etmem belli ki çok zor olacak. Çölde diğer misafirlerle birlikte süslenmiş bu hayvanları bir kervan yaparak derinliklere doğru ilerledik. Tabii sahipleri tarafından kalın bir sicimle çekildiklerini de söylemek gerekiyor. Biz adım adım ilerlerken develerin koşma süratini de kendi aramızda merak ettik. Devenin süratinin yaklaşık olarak iyi koşan bir insanınkine eşit olduğunu mihmandarımız bize söyledi. Bu arada, arkadaşımız Osman Sağırlı ayakkabılarını çıkarıp yalın ayak çöle dalıyor... BU DA DEVE AKROBATI Mağribin cengaver insanları, ıssız çöllerde, ihtişamlı görünümleriyle insana güven veriyor. Biz devenin sırtına binmeyi bile beceremezken bakın mihmandarlarımız deve sırtında neler neler yapıyor... Kupkuru ÇÖLDE DİMAĞIMIZI FERAHLATAN BİR MANZARA İnsanın içini kurutan çöllerde vahalar da olmasa maazallah ölüm kapıda!.. Büyük Sahra Çölü’nde alışık olmadığımız bir manzara; bu mini şelalelin şırıltılı suyu deyim yerindeyse içimizi ferahlatıyor... YILDIZ SAVAŞLARI FİLMİNİN SETİ Star Wars (Yıldız Savaşları) filmiyle ve İngiliz Hasta filmlerinin çekimlerinin yapıldığı Tozeur’ün Matmata adlı bölgesine gidiyoruz. Artık asfalt yok. Yol yapımı için kumların tuzla sıkıştırıldığını düşünüyoruz. Arabalarımız kum tepeleri üzerinde bize heyecanlı anlar yaşatıyor. Yıldız Savaşları seti oldukça iyi korunmuş, Tunus turizm şirketleri Yıldız Savaşları setini muhafaza ederek turistleri buraya getiriyorlardı. Binaların çoğunu koruyabilmişler. Başkan Bin Ali’nin emriyle restorasyon işlemleri yeniden başlamış. Ha çorba ha ‘şorba’ Özellikle Tunus mahalli dili olan Darice’deki Osmanlıca söz varlığı araştırılmaya değer. Bayram, canım, baba, sini, balta, şevirme (çevirme), çavuş, bey, dayı, şorba (çorba), şişe (nargile), kırmızı, hançer, kışla, iklim, bakraj, tepsi, şeşme (çeşme), ocak, dolma, tencere, türkü gibi... Tunus’un karışık etnik yapısı içinde de Türk unsuru azımsanmayacak bir yer işgal ediyor. Türkiye’den göçürülmüş olan ailelerin çocukları hâlâ soylarını unutmadıkları gibi bununla iftihar etmektedirler. İşte bazıları: İstanbulli, Kıbrisli, Karamanli, Giritli, Bostancı, Baş Reis, Baş Topçi, Baltaci, Başa, Köroğli, Kurdoğli, Ovali, Kahya, Demirci, Şerbetçi... Görüldüğü gibi Tunus, Türk kültürünün Kuzey Afrika’daki yayılma alanları arasında oldukça önemli bir yer işgal etmekte. Bu ülkede bıraktığımız en değerli şey, her halde Osmanlı ve Türk sevgisi olsa gerek. Dileriz ki bu sevgi gün geçtikçe daha da serpilsin ve gelişsin... Birinci sınıf hurma Yol boyunca sarkan hurma hevenklerinden gözümüzü alamıyoruz Tunus’ta güz boyunca hurma hasadı yapılıyor. Ancak bu ağaçlara tırmanmak büyük maharet istiyor. Alışkın gençler kendilerine mahsus maharetle çıplak gövdeyi rahatça tırmanarak hurma dalını kesebiliyor. Her biri 10-15 kilo çeken hurma dalları, aşağıdan pek fark edilmeyen bir karış uzunluktaki sivri dikenlerle çevrili. Ortalama bir hurma ağacı 15-25 metre yükseğe kadar çıkabiliyor. Ağaç gövdesindeki her bir budak 6 aya karşılık geliyor ve bu budakları sayarak ağacın yaşı hesaplanıyormuş. Ağaç 3 yaşına geldikten sonra meyve vermeye başlıyor çıplak el ve ayaklarıyla bir hurma ağacına çıkarak “birinci sınıf” hurmaların toplanması için önce bir kişi ağaca tırmanıp, hurma salkımını kesip, kendisinden biraz daha aşağıda olan kişiye uzatıyor, daha sonra o da bir sonrakine derken, elden ele en aşağıya ulaşıyormuş.
__________________ Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler !!! KEMAL ATATÜRK Öğretmenler ; Cumhuriyet sizden fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister KEMAL ATATÜRK |
12-Temmuz-2009, 20:34 | #3 (permalink) |
Bizim Coğrafya Yöneticisi Üyelik tarihi: 04-Haziran-2009 Bulunduğu yer: BURDUR Yaş: 66
Mesajlar: 2.075
Teşekkürleri: 565
836 mesajına 4.324 kere teşekkür edildi.
| SÜTUN ORMANINA HOŞ GELDİNİZ Kayrevan’ın “İslam Kültür Başkenti” seçilmesi tesadüfi değil. Zira İslamlığın erken dönemlerine ait önemli yapılardan biri olan Seydi Ukba Camii bu kente kurulmuştur. 670’de Kuzey Afrika fatihi Ukbe bin Nafi hazretleri tarafından yaptırılan caminin minaresi ise 724-727 yıllarındaki yenileme sırasında eklenmiş. Mimari dehâlar barındıran caminin harem bölümü, kıbleye dik 17 nefle kıble duvarına paralel bir neften oluşmuş. Birbirinden sütunlarla ayrılan nefler bir sütun ormanını andırmakta. Zengin süslemeli sütun başlıkları eski Kartaca şehrinin kalıntılarından toplanmış. Sütunlar da Roma dönemi yapılarından alınmış. Yapının simetrik planı, ana eksen üzerinde bulunan iki kubbe ile daha belirgin kılınmış. Avluyu kemerli bir revak çevrelemektedir. Minare, Kuzey Afrika’ya özgü kare planlı minarelerin tipik bir örneği... Kayrevan... Bundan 1338 yıl önce Peygamberimizin sahabelerinden Hz. Ukbe bin Nafi tarafından kuruldu bu şehrin önemi Afrika kıtasında inşa edilen ilk caminin burada bulunması. İslamiyet Afrika’ya buradan yayıldı. “2009 İslam Kültür Başkenti” seçilen Kayrevan, önümüzdeki yıl İslam medeniyetinin bir göstergesi olarak çeşitli kültürel faaliyetle ev sahipliği yapacak. Bu özel şehirde gerçekleştirilecek projelere başta Paris’teki Institut du Monde Arabe (Arap Dünyası Enstitüsü) olmak üzere Lübnan, Fas, Ürdün, Fransa, İspanya, Cezayir, Mısır ve Suriye katkı sağladı. Sergilere açılacak, sempozyumlar düzenlenecek... Sergilenecek eserler arasındaki tarihî dokümanların, ziyaretçilerin büyük ilgisini çekmesi bekleniyor. YA RABBİ! ÖNÜMDE DENİZ OLMASAYDI Hz. Muaviye zamanında İfrîkıyye (Kuzey Afrika) valiliği yapmış olan ve Tunus’ta Kayrevan şehrini inşa eden meşhur mücahit Hz. Ukbe b. Nafi, Yezid’in halifeliğinin ilk yıllarında ikinci defa Kuzey Afrika valiliğine tayin edilmişti (62/682). Ukbe, Kayrevan’a varır varmaz ordusunu toparlayıp Müslümanlarla sürekli savaş halinde olan Bizanslılarla şiddetli çarpışmalara girişti. Cihat harekâtını kesintisiz sürdüren Hz. Ukbe b. Nafi, batıya doğru ilerleyerek Tanca civarında Atlas Okyanusu’na dayandı. İşte o zaman şu tarihi sözünü söyledi: “Ya Rabbi! Eğer önüme çıkan şu deniz olmasaydı, senin yolunda cihat ederek daha ileri giderdim!” Daha sonra bize tahsis edilen özel arabalarla Gabes şehrine doğru yola çıkıyoruz. Burası renkli bir etnik yapıya sahip. Yol kenarları uzun palmiye ağaçlarıyla kaplı, çevre ise zeytin ve hurma bahçeleriyle. Yol boyunca, kilometrelerce devam eden zeytinliklerle karşılaşıyorum. Her taraf yemyeşil, zeytinliklerle dolu. Tunus’un çölle özdeşleşen imajı değişiyor zihnimde. HER MİLLETTİ KENDİNE ÇEKİYOR Tunus’un üçüncü büyük şehri Susa. Aynı zamanda önemli bir liman kenti. Çarşı ve kumsallarıyla turistlerin gözdesi bir şehir. Roma, Osmanlı ve Arap kültürlerinin izlerinin görüldüğü şehirde gezilip görülecek çok yer var. Tozeur’a da haksızlık etmemek gerekiyor bu arada. Kent ile ülkenin geri kalanını ayıran etkileyici tuz çölünden geçen turistlerin yerinde son 8 bin yıldır tacirler ve kervanlar ek*** değildi. Ülkenin pek çok kent merkezini (medina’sını) oluşturan labirent Tozeur’da en zor imtihanıyla çıkıyor ziyaretçilerinin karşısına. Burada evler açık renk değil, kahverengi toprak tuğlalardan örülmüş. Sokaklar sapak vermeden uzun bir mesafe kat ediyor ve bir yanlıştan geriye dönmeyi iyice zorlaştırıyor. URFA GİBİ BOL ACILI SEVİYORLAR Yöresel kıyafetlerin ve takıların sergilendiği Dar Cheraiet Müzesi... Yolları tekrardan geçerek Tozeur’un şehir merkezindeki Dar Cheraiet Müzesine geliyoruz. Burası bize eskiden nasıl yaşandığına dair epey bir fikir veriyor. Bina, Osmanlı hakimiyeti sırasında şehri yöneten Osmanlı beyinin eviymiş. Çok etkileyici bir mimarisi vardı. Özellikle stük denilen duvar ve tavan işlemeleri çok etkileyiciydi. Tunus mutfağı hakkında bir fikir vermek isterim. Tunuslu, bizim Güneydoğu bölgemizin damak zevkine sahip. Yemeklerde acı çok tüketiliyor. Diğer taraftan deniz ürünleri çok bol ve hayli ucuz. BİTTİ ZALİM ROMALILARIN DEV ARENASI El-Cem denilen yerde dev bir tarihî eserle karşılaşıyoruz. Hemen göze çarpan Roma amfi tiyatrosu, 5. yüzyıla kadar dövüşler için kullanılmış. Şimdi çeşitli festivallere ev sahipliği yapıyor. Kuzey Afrika’daki bu en büyük Roma anıtı, büyüklüğüyle de İtalya’nın başkenti Roma’daki Kolos Seum’un tipik bir benzeri gibi. 30 bin kişilik izleyici kapasitesine sahip amfi tiyatro merdivenleri, kemerleri ve yer altı hücreleriyle turistlerin büyük ilgisini çekiyor. SUSA LİMAN KENTİNDEKİ SURLARIN SIRRI Bir liman kenti olan çeşitli kültürleri barındıran Susa’nın eski merkezi duvarlarla çevrili, iç kale ve Ulu Cami olduğu gibi duruyor. Hemen girişinde 9. yüzyıldan kalma büyük camii köşe kuleleri görülmeye değer. Köşe, güçlü duvarlarıyla dışarıdan bakıldığında daha çok bir kaleyi andırır. İçeride ise, sıra sıra kemerlerin dizildiği avlu parlak mermerlerle kaplanmıştır. BİR İLERİ KARAKOL: RİBAT KALESİ 8. yüzyıldan kalma Ribat Kalesi, döneminde İslam medeniyetinin en önemli şehirlerinden sayılan Kayrevan şehrini korumak için sınır boylarında gözcülük amacıyla kurulan bir ileri karakoldur. Önceleri askerî amaçlarla kurulan Ribat, ardından baskınlar sırasında büyük bir köyün halkını dışarıdan yardım almadan birkaç hafta besleyebilecek büyüklüğe ulaştı. PALMİYELER VE MİS KOKULU YASEMİNLER... Hammamet ile Nabul arasında uzanan altın sarısı kumlar, ülkenin en güzel plajları arasında öne çıkar. Palmiyeler, portakal ağaçları ve mis kokulu yaseminler turkuvaz renkli, ılık sular ve sığ kumsallar etkileyici bir güzellik sergiler. Hammamet bugün körfezde dizilmiş yüzü aşkın oteliyle tam bir tatil beldesi haline gelmiştir. Otellerin çoğu az katlı ve eski yapılardır.
__________________ Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler !!! KEMAL ATATÜRK Öğretmenler ; Cumhuriyet sizden fikri hür,vicdanı hür,irfanı hür nesiller ister KEMAL ATATÜRK |
Cahit ERAYDIN kullanıcısına teşekkür edenler: | zumrut_ (12-Temmuz-2009) |
Etiketler |
akdeniz, bir, ülkesitunus |
Konuyu Toplam 1 Üye okuyor. (0 Kayıtlı üye ve 1 Misafir) | |
| |